Her şeye siyah ya da beyaz bakmaya o kadar alışmışız ki... Sorduğumuz sorular da hep bu eksende oluyor.
Bahsettiğim, son zamanlarda en çok sorulan soru: Korona salgınıyla birlikte küreselleşme bitiyor mu? Şimdi devletler içlerine kapanacak ve milliyetçilik artacak; dolayısıyla küreselleşmenin sonuna mı geliyoruz?
Oysa, görünen o ki ne küreselleşme bitecek ne de devletlerin gücünü tamamen ele geçirecek. İkisi bir arada gidecek. Bazı alanlarda küreselleşmenin, bazı alanlarda ise ülkelerin gücü ve yetkisi artacak. Yani ortaya yeni bir küreselleşme çıkacak.
Eksik düzen
Her şeyden önce şunu hatırlamakta fayda var: Özellikle 80’lerden itibaren tüm dünyayı saran ve gittikçe büyüyen küreselleşme dalgası, yani ülkelerin birbiriyle bağlantılı olması hali zaten artık tavan yapmıştı. Özellikle de internet ve fiziksel mobilite sayesinde. Ancak diğer yandan da son yıllarda aşırı sağ ve popülizm de hız kazandı. Trump gibi liderleri ortaya çıkaran da zaten bu atmosferdi.
Bu yüzden “Ya küreselcisin ya
Koronayla birlikte hayatlarımızda, sistemlerde, dünyada birçok değişiklik olduğunu yazıp çiziyoruz sürekli. Ne var ki bu değişikliklerden çoğu bir anda ortaya çıkmadı. Zaten bir süredir gelmekte olan, hissettiğimiz, yaşadığımız dönüşümlerdi. Bu salgınla birlikte sadece çok daha hızlandılar. O nedenle daha gözle görülür, elle tutulur oldular.
Çin-ABD soğuk savaşı
Tanık olduğumuz değişimlerden biri, Çin’in dünya sahnesine çıkışı. Her ne kadar virüs Çin’den kaynaklanıp dünyaya yayılmış, bu yüzden de önce Çin’i vuracakmış gibi görünmüş olsa da... Salgınla mücadelede iyi bir sınav vermesi, ekonomik çarkını da hızla yeniden döndürmeye başlaması Çin’in gücünü artırmış görünüyor. Kaldı ki artırmamış bile olsa, sonuçta bugün dünyada en çok konuşulan ülke haline gelmiş durumda. ABD Başkanı Trump’ın ve ekibinin Çin’i hedef tahtasına koyması bunun göstergesi. Dolayısıyla, zaten gelmekte olan
Koronanın dokunmadığı, değiştirmediği hiçbir şey kalmıyor. Kalmayacak. Dünya düzeni, alışkanlıklarımız, ekonomik sistem, her şey ve hepimiz dönüşüyoruz. Yeni bizler, yeni sistemler, yeni ideolojiler doğuyor. Bu derin kırılmadan elbette siyaset de etkileniyor. Bahsettiğim, merkez ve yerel siyaset.
***
Salı akşamı Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin ile Instagram sayfasında canlı yayında bir söyleşi yaptık. Korona sonrası yeni dönemde belediyelerin rolünü ve önemini konuştuk. Zira şimdi “yeni nesil belediyecilik” doğuyor. Bu doğumu da, Gaziantep’te üst üste iki kez yüzde 55’lik oranla Belediye Başkanı seçilen ve aynı zamanda 1700 belediyeden oluşan Türkiye Belediyeler Birliği’nin Başkanı olan Fatma Hanım’la konuşmak istedim elbette.
Fatma Hanım hem bu salgın döneminde tüm Türkiye için “örnek belediyecilik” ortaya koydu. Mesela tüm Türkiye’nin maskelerinin yüzde 95’ini üreterek memlekete resmen nefes oldu. Hem de daha önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yaptığı için, merkez ile
Her kriz, sistemin kendini yenilemesi için bir fırsattır aslında. Mevcut sistemin zayıflıklarını, kırılganlıklarını ortaya saçar. Tam da bu yüzden tarihte her büyük savaştan ve salgından sonra yeni bir düzen kurulduğuna şahit olmuştur insanoğlu. Şimdi korona da bize dayandığımız küresel sistemin tüm aksaklıklarını gösteriyor. Bir bir. Böylece yeni bir sistemin doğmasına vesile oluyor.
***
Her şeyden önce, insan sağlığı mevzubahis olunca ortada dünyada hiçbir kurum, yaptırım, dayatma, dayanışma olmadığı açığa çıktı. Oysa ekonomi ve siyaset deyince, ortalıkta kurumdan geçilmiyor. Ama iş insan canına gelince, bu kadar esip gürleyen “uluslararası toplum” had safhada kifayetsiz kalıyor. Bu salgında ne Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), ne Birleşmiş Milletler (BM) hiçbir işe yaramadı. Başkan Trump sadece ABD için yıllık 2 trilyon dolar yardım bütçesi açıklarken, BM tüm dünya için 2 milyar dolar ayırabildi!
Ama bu tablodan en kırılgan çıkan, küresel ekonomik sistem oldu. Bu salgın ekonomide hem arz hem
Şu an hepimizi en çok zorlayan şey evlerde oturmak, orası kesin. Yoksa internet üzerinden görüntülü konuşarak bir şekilde birbirimizle özlemimizi gideriyoruz. İşte bir okurum da, evde kalmamızı kolaylaştıracak, sokağa çıkma isteğimizi azaltacak bir çözüm bulmuş ve benimle paylaşmış: Saatlerin geriye alınması, yani kış saati uygulamasına dönülmesi. Benim de aklıma yatan kıymetli önerisini sizlerle paylaşıyorum:
“Malum, bu salgınla mücadele yöntemlerinin en önemlisi karantina, yani izolasyon. Şimdi tüm devletler, insanları evlerinde tutmanın yollarını arıyorlar. Peki bu nasıl sağlanabilir? Tek yolu, sokağa çıkma yasağı ilan ederek insanları eve kapatmak, hayatı durdurmak mı? Yoksa zamanı kısaltıp sadece hayatı yavaşlatmak olabilir mi?
Devletlerin tıpkı savaşlarda olduğu gibi, afet ve felaketlerde de yeni stratejiler ve hamleler geliştirmeleri gerekir. Bunu yaparken de temel kural, insanları panikten ve korkudan uzak tutmak olmalıdır. Özellikle açlık-kıtlık korkusundan. Sokağa çıkma yasağı ise inanlarda böyle bir endişeye sebep olabilmektedir. Peki, o
Şimdi çoğu kişinin iddiası şu: “Küreselleşme bitiyor. Korona salgınıyla birlikte ülkeler kendi içlerine kapandılar. Sınırlarını kapattılar. 1970’lerden bu yana dünyaya hakim olan küreselleşme dalgasının sonuna geldik.”
***
Bana kalırsa her şeyi siyah ya da beyaz olarak görmeye çok alışmışız. Soruları “Bitti mi, başladı mı? Başı mı, sonu mu?” diye sormaya da... “Ya hep, ya hiç”lere... Sanki ülkelerin şimdi kendi içlerine dönmesi, illaki küreselleşmeyi bitirmesi gerekiyormuş gibi. Oysaki değişim denilen bir gerçeklik var. Bir şeylerin değişiyor olması, illaki bir bitiş ya da başlangıç, bir çöküş ya da bir çıkış anlamına gelmek zorunda değil. Gerçekten değil.
Şu anki gibi kriz dönemlerinde sistemlerin zayıf noktaları açığa çıkar. Turnusol kâğıdı gibi. Bu da, ortaya çıkan bu kırılganlıkların giderilmesi, mevcut sistemin daha bile güçlenmesi anlamına gelebilir. İşte ben de bu yüzden onlarca yıldır süren küreselleşme sürecinin değişerek-dönüşerek ve
Kulağınıza gelmiştir: Korona virüsü aslında 5G teknolojisinin yaydığı ve bunu fark eden halkların sokağa dökülüp telekomünikasyon binalarını yaktıkları haberi. Çin’den Singapur’a, ABD’den İngiltere’ye, bir sürü ülkeye ait olduğu iddia edilen görüntüler sürüldü son günlerde meydana. Çok geçmeden anlaşıldı ki bu videolar başka haberlerle bağlantılı ve de eski.
***
Ama ne fark eder ki? Algıların konuştuğu ve komplo teorilerinin ipi eline aldığı günlerdeyiz. Birçok eğitimli insan, Kovid-19’un cep telefonlarından ve 5G teknolojisinden yayıldığına kani olmuş durumda. Bazıları ise bu kadar ileri gitmese de, “en azından” 5G’nin bağışıklık sistemini zayıflattığı için virüsün yayılmasını sağladığını düşünüyor. Dolayısıyla, günün sonunda yine salgının arkasında 5G var, onlara göre.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres bu komplo teorilerinden fenalık geçirmiş olacak ki 28 Mart’ta kalktı Twitter’dan bir açıklama yaptı. “Ortak
Pandemiler bugüne kadar beraberlerinde hep ciddi değişim getirmişler. Kimileri şehirleri değiştirmiş, kimi alışkanlıkları. Bazısı yeni icatlar inşa etmiş, öbürü yeni bir toplum yapısı. Ama istisnasız hepsi uzun süre insanoğluyla kalan yeniliklere vesile olmuş.
Antik Çağ’dan Orta Çağ’a
Mesela 1850’lerin başında Londra’da patlak veren ve 10 binden fazla insanın canını alan kolera salgını, bugün kullandığımız modern kanalizasyon sistemini ortaya çıkarmış. İnşaat mühendisi olan Joseph Bazalgette, kullanılmış suyu güvenilir bir şekilde nehre akıtan ve içme suyundan ayıran şebeke sistemini o zaman icat etmiş.
Tarihe geçen ilk salgın olan MÖ 430’da Atina’da patlak veren ve 300 bine yakın insanın hayatına mal olan veba salgını, Atina şehir devletinin yasalarını ve kimliğini yeniden inşa etmiş. Mesela halk o dönemin mahkemesine gidip, sağlık tehdidi oluşturan kişilerin adlarını çanak çömlek üzerine yazıyormuş. Adı en fazla yazılanların da 10 gün içinde 10 yıl süreliğine şehri terk etmeleri sağlanıyormuş. Başka bir