Pandemiler bugüne kadar beraberlerinde hep ciddi değişim getirmişler. Kimileri şehirleri değiştirmiş, kimi alışkanlıkları. Bazısı yeni icatlar inşa etmiş, öbürü yeni bir toplum yapısı. Ama istisnasız hepsi uzun süre insanoğluyla kalan yeniliklere vesile olmuş.
Antik Çağ’dan Orta Çağ’a
Mesela 1850’lerin başında Londra’da patlak veren ve 10 binden fazla insanın canını alan kolera salgını, bugün kullandığımız modern kanalizasyon sistemini ortaya çıkarmış. İnşaat mühendisi olan Joseph Bazalgette, kullanılmış suyu güvenilir bir şekilde nehre akıtan ve içme suyundan ayıran şebeke sistemini o zaman icat etmiş.
Tarihe geçen ilk salgın olan MÖ 430’da Atina’da patlak veren ve 300 bine yakın insanın hayatına mal olan veba salgını, Atina şehir devletinin yasalarını ve kimliğini yeniden inşa etmiş. Mesela halk o dönemin mahkemesine gidip, sağlık tehdidi oluşturan kişilerin adlarını çanak çömlek üzerine yazıyormuş. Adı en fazla yazılanların da 10 gün içinde 10 yıl süreliğine şehri terk etmeleri sağlanıyormuş. Başka bir örnek de vatandaşlık politikasından. Salgından önce vatandaşlık için kişinin ebeveynlerinin her ikisinin de Atina vatandaşı olması gerekiyormuş. Salgınla birlikte nüfus çok azalınca, vatandaşlık politikası alabildiğine esnetilmiş ve bu şart kaldırılmış.Toplum yapısını dönüştüren bir başka salgın da 250 yılında Roma’yı istila eden ve her gün binlerce kişiyi öldüren kızamık hastalığı. O dönem çoğunluk olan Paganlar hastalığı “anlamlandırmak”ta ve hasta bakımında eksik kalınca, Hıristiyan misyonerler devreye girmişler. Özellikle de hasta bakımıyla ilgili faaliyetlerde. Bunun üzerine o dönem Hıristiyanlığı seçenlerde istatistiksel bir artış olmuş.
Orta Çağ’da Avrupa’da yayılan “Kara Ölüm” denilen meşhur veba salgını da ciddi kırılmalar yaratmış. Dünya nüfusunu 450 milyondan 350 milyona, Avrupa’nın nüfusunu da üçte birine düşüren salgın, Avrupalı toplumlarda sınıflar arası dengeleri altüst etmiş. O zamanın “aşırı sağcıları”, hastalıktan dolayı Yahudileri suçlayıp, büyük katliamlar yapmışlar. Deri hastalığı olanlar, cüzzamlılar, çingeneler ve dilenciler de kentlerin dışına atılmış. Bununla birlikte alışkanlıklar da ciddi şekilde değişmiş. Bunun en çarpıcı olanı: Banyo yapılmazsa “Derideki gözenekler açılmaz ve kötü hava vücuda giremez” inancıyla Avrupa’da insanlar 1800’lü yıllara kadar yıkanmaktan imtina etmiş!
Şehirlerimiz değişecek
İşte şu an geçirdiğimiz korona salgını da beraberinde ciddi yapısal değişimler getirecek. Birkaç yazıdır bunun devletlerde ve uluslararası sistemde ne gibi değişiklikler oluşturacağını yazıyorum. Ama görünen o ki dünyada en çok şehirler değişecek. Bundan kastım, şehirlerin yapısı ve şehirdeki yaşam tarzı.
Şu an salgınla mücadelede en çok uyguladığımız metot, sosyal mesafe. Birleşmiş Milletler’de İklim Değişikliği konusunda baş danışman olan MIT profesörü Richard Sennett Guardian’a verdiği demeçte, salgın sonrasında bu alışkanlığın uzun süre bizimle kalacağını öngörüyor. Şehirlerin tasarımının da buna göre değişeceğini söylüyor. Müstakil evlerin artacağı, daha geniş mahallelerin kurulacağı, insanların balık istifi gibi dizildikleri kafe-lokantaların yerini daha mesafeli sosyalleşebilecekleri mekânların alacağı görüşünde.
Elbette daha çok mesafe demek, daha çok arsa demek. Bu da New York, İstanbul, Londra, Hong Kong gibi toprağın pahalı olduğu şehirler için çok maliyetli. Prof. Sennett, buna yönelik ekonomik reformlar yapılması gerektiğini ve bunlarla orantılı olarak “mesafeli yaşam”ın başarılı olacağını vurguluyor. Görünen o ki bundan böyle şehir planlamacılarına çok iş düşüyor.
Bununla birlikte, evden çalışma ve eğitim imkânının doğması da şehirden kırsala ve şehir dışına göçü tetikleyecektir. Sadece birçok insan için iş yerine ve okula uzak olmanın önemi kalmayacağı ve böylelikle “mesafeli yaşam” kolaylaşacağı için değil. Bu salgın aynı zamanda açık havanın ve doğanın kıymetini de daha çok açığa çıkardığı için. Sennett bunu “şehir dışında yeni köyler oluşacak” diye özetliyor.
Tabii buna mukabil teknolojinin kullanımı da şehir merkezlerinde yoğunlaşacak ve artacak. Zira bu salgınla mücadelede teknolojik altyapının ve yaygın kullanımının ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. Kısacası robotlaşmış ve dijitalize olmuş şehir merkezlerine, şehirlerin çeperlerinde yaşam kalitesi çok daha yüksek olan “şehir köyleri” eşlik edecek gibi.
NOT: Yorumlarımı yeni Youtube kanalıma abone olup takip edebilirsiniz: https://www.youtube.com/channel/UC2F4Ghhth-annuadagAqmgQ