Şimdi çoğu kişinin iddiası şu: “Küreselleşme bitiyor. Korona salgınıyla birlikte ülkeler kendi içlerine kapandılar. Sınırlarını kapattılar. 1970’lerden bu yana dünyaya hakim olan küreselleşme dalgasının sonuna geldik.”
***
Bana kalırsa her şeyi siyah ya da beyaz olarak görmeye çok alışmışız. Soruları “Bitti mi, başladı mı? Başı mı, sonu mu?” diye sormaya da... “Ya hep, ya hiç”lere... Sanki ülkelerin şimdi kendi içlerine dönmesi, illaki küreselleşmeyi bitirmesi gerekiyormuş gibi. Oysaki değişim denilen bir gerçeklik var. Bir şeylerin değişiyor olması, illaki bir bitiş ya da başlangıç, bir çöküş ya da bir çıkış anlamına gelmek zorunda değil. Gerçekten değil.
Şu anki gibi kriz dönemlerinde sistemlerin zayıf noktaları açığa çıkar. Turnusol kâğıdı gibi. Bu da, ortaya çıkan bu kırılganlıkların giderilmesi, mevcut sistemin daha bile güçlenmesi anlamına gelebilir. İşte ben de bu yüzden onlarca yıldır süren küreselleşme sürecinin değişerek-dönüşerek ve güçlenerek devam edeceğini düşünenlerdenim.
Karşılıklı bağımlılık
Tabii ki bu günlerde küresel ekonomik sistemin zaafları ortaya saçıldı. Devletlerin bel bağladıkları global tedarik zincirleri ve sanayi darbe alınca, birçok sektör açıkta kaldı. Bununla birlikte, ülkelerin bu kadar birbirlerine bağımlı olmalarının derin bir kırılganlık yarattığı ortaya çıktı. Mesela, bugün Çin her ne kadar kendini salgından kurtarmış gibi görünse de ve üretime yavaş yavaş yeniden başlıyor olsa da, günün sonunda dayandığı küresel tüketicilerden talep gelmediği için pek bir yol alamıyor.
Zincirin öbür tarafında olanlar da aynı dertten muzdarip. Onların da ağızları, mallarını ucuz maliyet nedeniyle Çin’de üretiyor olmaktan dolayı yandı. Mesela ABD’nin Apple marka telefonlarını Çin’de üretmesi gibi. Dolayısıyla, korona, bu küresel düzende acil düzenlemeler yapılması gerektiğini ortaya çıkardı.
O nedenle, her şeyden önce devletler bu krizden sonra önce kendilerini toparlama ve kendi öz kaynaklarını güçlendirme yoluna gideceklerdir. Bundan kastım, küresel sanayiye daha az bel bağlayıp, kendi tarım ve hayvancılıklarını geliştirmeleri, enerji kaynaklarını çok daha verimli bi şekilde kullanmaları. Görünen köy kılavuz istemiyor.
***
Ancak tüm bunlar küreselleşme sürecinin bittiği anlamına gelmiyor. Zira bir ülkenin kendini güçlendirmesi, başka ülkelerle iş birliği yapmasını engellemiyor! Hatta aksine, şimdi küreselleşme süreci daha bile hızlanıyor. Mesela, bu süreçte devletler tedavi için birbirlerine ne kadar muhtaç olduklarını çok iyi anladılar. Komşusu önlem almadıkça, kendi aldığı tedbirlerin hiçbir işe yaramadığını gördüler. Uluslararası bir kurumun etkinliğine ne kadar muhtaç olduklarını fark ettiler.
İşte bu da şimdi uluslararası platformda, daha çok dayanışma ve iş birliği dayatan bir düzenin kurulmasına vesile olacaktır. Tek başına kimse pek bir yol alamayacağını herkes açıkça gördü.
Yeni küreselleşme
Bu salgından tek çıkışın dayanışma olduğunu bireyler de anladılar. Evlere hapsolan insanların internet üzerinden birbirleriyle nerdeyse sürekli bağlantıda olarak bu süreci aşmaya çalışmaları bunun tezahürü. Dünyanın her yerinden insanlar dijital ortamda birlikteler. Belki daha önce hiç olmadığı kadar öyleler ve farklı insanlarla sürekli iletişim halindeler. Bir yandan yine internet üzerinden çalışıyorlar, eğitim görüyorlar, eğleniyorlar, alışveriş ve habercilik yapıyorlar. Yani ilk kez küresel ağın bu kadar içindeler. Buradan geri dönülmesi de artık namümkün.
***
Kaldı ki değişen sadece küreselleşmenin içeriği değil, şekli de. Bugüne kadar bu dalganın öncüsü olagelmiş olan ABD bu krizde bırakın küresel liderlik yapmayı, daha kendi kendine merhem olamadı. Başkan Trump iyi bir sınav vermediği gibi, bu salgında ilk iş Avrupa ülkelerinden kendi topraklarına girişi yasakladı. Yani sınırları kapattı. Trump zaten Başkan olduğundan bu yana bu “içe kapanmacı” siyaseti benimsemişti, ama salgın bu eğilimini daha da artırmış gibi.
Buna mukabil, Çin Batı dünyasına tıbbi yardımda bulunarak, bu boşluğu doldurmaya çalışıyor. “Küresel yapıcı lider” rolüne hazırlandığını ortaya koyuyor. Çin’in en zengin iş adamı olan, Alibaba’nın kurucusu Jack Ma’nın ABD’ye 500 bin adet test kiti ve 1 milyon tane maske bağışlamayı teklif etmesi, bu değişmekte olan dengelerin en çıplak göstergesi!
Kısacası, hem kendi kaynaklarını değerlendirip güçlendiren hem çevresiyle-dünyayla iş birliği yapan ülkelerin vakti şimdi. Yeni bir küresel hibrite hazır olun. Belki de “küreselleşmenin 5G’si”ne...