Kulağınıza gelmiştir: Korona virüsü aslında 5G teknolojisinin yaydığı ve bunu fark eden halkların sokağa dökülüp telekomünikasyon binalarını yaktıkları haberi. Çin’den Singapur’a, ABD’den İngiltere’ye, bir sürü ülkeye ait olduğu iddia edilen görüntüler sürüldü son günlerde meydana. Çok geçmeden anlaşıldı ki bu videolar başka haberlerle bağlantılı ve de eski.
***
Ama ne fark eder ki? Algıların konuştuğu ve komplo teorilerinin ipi eline aldığı günlerdeyiz. Birçok eğitimli insan, Kovid-19’un cep telefonlarından ve 5G teknolojisinden yayıldığına kani olmuş durumda. Bazıları ise bu kadar ileri gitmese de, “en azından” 5G’nin bağışıklık sistemini zayıflattığı için virüsün yayılmasını sağladığını düşünüyor. Dolayısıyla, günün sonunda yine salgının arkasında 5G var, onlara göre.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres bu komplo teorilerinden fenalık geçirmiş olacak ki 28 Mart’ta kalktı Twitter’dan bir açıklama yaptı. “Ortak düşmanımız evet Kovid-19 ama asıl düşmanımız aynı zamanda infodemidir” diye yazdı. Bu kelimeden kastı ise, bilgi kirliliği. Düşünün, iş öyle bir boyuta geldi ki Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gezegenimizi tehdit eden yeni salgın türünün “infodemi” olduğunu açıkladı. Yani pandemi yetmedi, üstüne bir de infodemi geldi.
Bilim ne diyor?
Koronanın yayılmasına, bu virüs birçok kişide semptom göstermediği için sinsice ve çok hızlı bulaşmasının sebep olduğu ortada. Zaten tam da bu yüzden bugüne kadar görülmüş en bulaşıcı virüs. Peki, yine de 5G teknolojisinin virüsün yayılmasına yardımcı olduğu tezi doğru olabilir mi?
Bunu anlamak için önce 5G’nin ne olduğunu iyice anlamamız gerekiyor. 5G aslında cep telefonlarımızda kullandığımız 3G ve (sadece son 5 yıldır hayatımızda olan) 4G teknolojisinin çok daha hızlısı. “Bu sayede çok yüklü miktarda veriyi büyük bir hızla telefonumuza transfer edebileceğiz. Nasıl cep telefonumuza veriler indiriyorsak, 5G sayesinde mesela bir arabayı uzaktan kullanabileceğiz” diyor EDAM’da (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi) Dijital Politikalar Danışmanı olan Ussal Şahbaz.
Bu yeni sistemde ise çok daha fazla baz istasyonu ve fiber kablo gerekli olacak. Bugüne kadar mesela bir mahalleye bir baz istasyonu yetiyordu. 5G ile birlikte ise bir fabrikaya, bir parka, bir binaya baz istasyonu kurulabilecek. Bu sayede o yapı içinde her şey birbiriyle bağlantıda ve koordine olacak. İnsan ilk başta bunu duyunca ürküyor. Ancak birçok bilim insanı, baz istasyonları bu kadar çok sık olacağı için yaydıkları radyasyonun çok daha az olacağını söylüyor. Bazısı da 5G frekansının insan derisinden çok daha zor geçtiğini, bu yüzden organları daha az etkilediğini iddia ediyor.
Bu frekansın sağlığa iyi geldiğini iddia edenler bile var! Dolayısıyla, durum karışık. Zaten günün sonunda biz uzman değiliz, o yüzden işi bilim insanlarına bırakalım. Ama 5G’nin daha zaten aktif olarak kullanılmadığını ve pilot çalışması yapıldığını düşünecek olursak, bu salgınla arasında ilişki kurulmasının anlamsız olduğu ortaya çıkıyor. O nedenle, tüm bu tezleri geleceğe yönelik olarak dile getirmiş olalım.
Çin-ABD savaşı
Kısacası, ortada bir “jeopolitik oyun” var gibi duruyor. Çin özellikle Huawei, sonra da Alibaba ve Baidu gibi dev teknoloji şirketleriyle 5G teknolojisinde dünyada lider konumda. Telefonda konuştuğum Ussal Şahbaz, “ABD’de ve Avrupa’da bu alanda çalışan tüm şirketler bir araya gelseler, bir Huawei belki olabilirler” diye bu durumu açıklıyor. Zaten tam da bu yüzden Başkan Trump Çin’e bu konuda tam anlamıyla açıktan savaş açtı. Korona salgını öncesinde yaptığı basın toplantısında, açıkça müttefiklerini Çin’le bu alanda çalışmamaya çağırdı. Hatta daha sonrasında İngiltere bu çağrıya uymadığı için Başbakan Boris Johnson’la telefonda hararetli bir şekilde tartıştığı bile basına yansıdı. Sadece Londra değil, ABD’nin Avrupa’daki hiçbir ortağı bu çağrıya uymadı.
İşte tam da bu yüzden, medyaya düşen “Korona salgını 5G’den kaynaklanıyor” haberleri acaba böyle bir güç savaşının eseri olabilir mi diye düşündürüyor insanı.
Karanlık teknoloji
Şimdi bir de 5G döngüsünden çıkıp, teknoloji boyutuna çok daha geniş bakalım. Bu salgın bize her şeyin hem iyi hem de kötü tarafını çok açıkça gösterdi. Teknoloji alanında da öyle.
Özellikle Çin, Güney Kore ve Singapur gibi çok ileri seviyede teknolojik altyapısı olan ülkelerde salgınla mücadele son derece etkili oldu. Hastaların takip edilmesi, tedavi süreci, tıbbi malzemenin ulaştırılması, aşı ve test çalışması gibi birçok konuda bu altyapı bu ülkelerde ölüm vakalarını en aza indirdi, onları dünyada öne çıkardı.
Ancak diğer yandan da bu salgında teknolojinin “karanlık yüzünü” de gördük. Çin devletinin vatandaşlarını fişleyip-kodlayıp her adımlarına kadar izlemesi ve bu sayede virüsün yayılmasını kontrol altına alması, içine girdiğimiz yeni dönemin habercisi. Bundan böyle devletlerin en çok da bu alana yatırım yapması ve insanların da kendi sağlıkları için devletin bu önlemlerine rıza göstermeleri beklenmeli.
***
Hükümetlerin vatandaşların en mahrem bilgilerine kadar erişmesi, kaydetmesi, takip etmesi hem kişisel haklara müdahale olarak yorumlanıyor hem de bunun kısa vadede otoriter eğilimleri güçlendireceğine kesin gözüyle bakılıyor. “İşte artık buradan geri dönüş yok” diyor Ussal Şahbaz. “Düşünün, bugün bunu takip eden devlet yarın kim bilir bu bilgilerle neler yapacak?” En iyisi, hiç düşünmeyelim.