Çöküş mü, doğuş mu?

4 Nisan 2020

Şu an olan biteni anlamaktan çok uzağız sanki. Sebebi de hâlâ o eski, alıştığımız kalıplarla bakıyor olmamız. Zannediyoruz ki bu sayılı günler geçecek ve biz kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ama hayır, kaldığımız yerden devam etmeyeceğiz. Çünkü o kaldığımız yer yok artık. Şimdi bambaşka bir yerdeyiz. Ve ancak buradan bakarsak, olanı görebiliriz.

O halde soru şu: Neredeyiz? Düşünün ki modern tarihin en büyük siyasi, ekonomik ve sosyal çöküşünü yaşadığımız söyleniyor. Herhalde son 10 günde gerçekleşen değişimi dünya ancak son 100 yılda yaşamıştı. Dönüşümün hızı o kadar büyük. Yaygınlığı ve derinliği de aynı şekilde. İşte “çöküş” denilen bu değişimden, şimdi yeni bir bebek doğuyor. Yeni bir düzen, yeni ideolojiler ve yeni yaşam şekilleri. Yani yeni bizler, yeni devletler ortaya çıkıyor.

‘Önce ben’ bitti“Bu salgın bittiğinde kendimizi yepyeni bir ekosistem içinde bulacağız” diyor, telefonda konuştuğum Asya uzmanı Dr. Altay Atlı. “Dünya zaten bir

Yazının Devamı

Çin virüsü yendi mi?

1 Nisan 2020

Tüm dünya ilan edilmemiş bir OHAL içinde. Fabrikalar durdu. Dükkânlar kapandı. Sokaklar bomboş. İnsanlar evinde. Sessizlik her yeri sardı. Duruyoruz. Bu verdiğimiz molada herkesin aklına sürekli şu soru düşüyor: Ne kadar sürecek?

Gerçek cevabı bilmemiz imkânsız. Ama en azından bu salgının çıktığı, dolayısıyla virüsle en erken mücadele etmeye başlamış ve kontrol altına almış görünen Çin, cevaba yaklaşmak için bakabileceğimiz en doğru adres. O zaman soru şu: Çin virüsü yendi mi?

Öğrenmek için, 10 küsur yıldır Çin’de yaşayan Türk gazeteci Emre Demir’le telefonda konuşuyorum. “Vaka sayısı çok azaldı. İçerideki yayılma durdurulmuş görünüyor. Şimdi virüsün dışarıdan içeriye girmemesi için önlemler alınıyor. ABD’de ve Avrupa’da yaşayan çok büyük sayıda Çinli var. Salgın şu anda oralarda yayıldığı için hepsi evlerine, Çin’e dönmeye çalışıyor. Devlet de şu an buna yönelik sıkı tedbirler alıyor”

Yazının Devamı

Biyolojik savaş mı?

28 Mart 2020

Dedikoduyu duymuşsunuzdur. Koronavirüsün bir biyolojik silah olduğu söylentisinden bahsediyorum. Kimine göre Çin ABD’ye, kimine göre ise ABD Çin’e karşı bu virüsü geliştirdi ve yaydı. Tabii bu “dedikoduyu yayanlar” salgının bir biyolojik savaş olduğuna ilişkin tweet atan Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ve Hindistan Parlamentosu Sözcüsü olunca, iş ciddiye bindi.

Bu bir biyolojik silah mıdır değil midir, onu ancak tarih yani zaman gösterir. Biz şimdi biyolojik savaş yöntemi tarihte nasıl kullanılmış, ona bakalım. Zira bu silahların varlığı, bir komplo teorisi değil. İnsanoğlu savaşmaya başladığından bu yana bizimle varlar ve gitgide de yaygınlaşıyorlar.

En eski silah

Tarihçilere göre biyolojik silahların gücünü ilk fark edenler, Hititler. Mısırlılara ait bir tablete göre, Hititler MÖ 1274’te Kadeş Savaşı’nda vebalı hastaları casus olarak Mısır’a gönderip çok sayıda Mısırlının hayatını kaybetmesini sağlamışlar. Büyük İskender de Perslere karşı savaşırken (MÖ 332) İran ordusunun

Yazının Devamı

Yeni yaşamlarımız

25 Mart 2020

Elbette bu salgın sonrasında hiçbirimizin yaşantısı eskisi gibi olmayacak.

Her şeyden önce belli oldu ki birçok kurum salgını atlattıktan sonra da uzaktan eğitime ve çalışma sistemine devam edecek. Zira bunun çok daha az maliyetli olduğu ve verim alınabildiği görülmüş oldu. Bu da ofis ortamına mahkûm kalmayacak birçok insanın şehir dışına, kırsal alanlara göç etmesi demek olacak. Bununla birlikte, salgın boyunca doğanın ve açık havanın kıymeti o kadar anlaşıldı ki bu göç eden insanların bir kısmının yaptıkları işleri değiştirmesi de muhtemel. Buna şimdiden “tarım ve hayvancılığın muhteşem dönüşü” diyebiliriz.

Zaten salgınla birlikte büyük darbe alan küresel tedarik zincirleri ve sanayi de yerli tarımın ve üretimin ne kadar hayati olduğunu gösterdi hepimize. Salgını atlatır atlatmaz devletlerin çok daha sıkı ve uzun vadeli tarım politikaları geliştirmesi beklenmeli.

Bununla birlikte iş ve eğitim dışında birçok kişisel aktivitenin de evden yapılabileceğini görmüş olduk. Spor, bakım, alışveriş, eğlence bunların başında

Yazının Devamı

Bir virüs birleştirdi

21 Mart 2020

Şu anda uçan arabalarla geziyor olacaktık, öyle değil mi? Ama işte daha elimizi yıkamayı öğreniyoruz. 80’lerin çizgifilmi Jetgiller ve izlediğimiz tüm bilim kurgular, bize hep çok gelişmiş olduğumuzu ve 2020’de “Uzay Çağı”nda yaşayacağımızı dikte edip durdular. Bırakın Uzay Çağı’nı, sanki daha “Dünya’da Yaşamak - 101” başlangıç dersine yeni girmiş gibiyiz.

#birlikteyiz

Bir Instagram fenomeni sayfasına koyduğu videoda yakınıyor. Kendini ne kadar kifayetsiz, yetersiz, bilgisiz hissettiğini anlatıyor. “Kargodan gelen paketi ne yapacağımı bilmiyorum. Kendim gibi o paketi de karantinaya mı almalıyım? Yani onu balkona mı koymalıyım? Üzerine kolonya mı bocalamalıyım? Ya sonra o balkonu ne yapacağım? Yoksa tüm bunlar anlamsız ve son derece cahilce almaya çalıştığım önlemler mi?”

Cevabı yok. Kimse bilmiyor. Hepimiz el yordamıyla anlamaya çalışıyoruz. Hani kör adam filin kulağını tuttuğunda onu filin kendisi sanmış ya... Hepimiz kim bilir neleri şu an kulak, burun, göz sanıyoruz. Ne virüsün aşısı ortada ne de bizi huzura

Yazının Devamı

Türkiye’de kadın olmak

18 Mart 2020

Kafamızı biraz olsun koronadan kaldırmanın vakti gelmiştir belki de. Salgın dolayısıyla değinme fırsatı bulamadığım Kadınlar Günü gündemini daha fazla vakit geçmeden ele alma zamanı şimdi. Zira durum ciddi.

Kadir Has Üniversitesi 6 yıldır 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden hemen sonra bir anket yayımlıyor. Türkiye genelinde kadınların hal-i pürmelalini ortaya koyuyor. Bu yıl da her sene yaptığım gibi yazmak için sonuçlara baktığımda gördüm ki vaziyet yine hiç de iç açıcı değil.

Şiddet
Kadir Has Üniversitesi’nin bu yılki “Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması” yine 23 ili, 1216 kadın ve erkeği kapsıyor. Maalesef sonuçlar gösteriyor ki geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Türk kadınının en büyük sorunu şiddet. Hem de (böyle düşünenler) yüzde 68 oranıyla. 2. sırada işsizlik, 3. sırada eğitimsizlik geliyor.

Yazının Devamı

Salgın

14 Mart 2020

"Toplumların zor zamanlarda en sıkı sarıldıkları değerler, aslında geçmişte onları en büyük zaferlere ulaştırmış olan kaynaktır. Onlar farkında olmasalar da..."

Bunu yazan, Pulitzer ödüllü dünyaca ünlü yazar Jared Diamond. 22 dile çevrilen ve 1 milyondan fazla satan “Çöküş” kitabında, yukarıdaki cümleleri şöyle sürdürüyor:

“Toplumları başarıya ya da çöküşe götüren hep şu iki ana etken olmuş: Uzun vadeli planlama ve öz değerlerini hatırlamaya isteklilikleri. Bu iki seçimin, kişilerin bireysel hayatlarında da aynı derecede belirleyici olduğunu görebiliriz.”

Öz kaynaklara dönüş

Diamond bunları, uzun yıllar boyunca Mayalardan tutun Orta Çağ’da Grönland’da hüküm sürmüş Viking kolonisine ve günümüz dünyasına kadar neredeyse tüm uygarlıkların karşılaştıkları felaketleri araştırdıktan sonra yazmış. Vardığı sonuç da şu: “Doğal afetler, iklim değişikliği, hızlı nüfus artışı, savaşlar, vs birçok geçmiş medeniyetin

Yazının Devamı

Avrupa köprüsü

11 Mart 2020

Uzun bir aradan sonra pazartesi günü Avrupa Birliği (AB) ile yapılan en üst düzeydeki zirveye kim derdi ki Suriyeli mülteciler vesile olacak. Onların göç yolculukları Türkiye’nin Avrupa yolculuğuyla özdeşleşecek, Türkiye’nin Avrupa kaderi onların kaderini belirleyecek... Ama oldu işte.

Normalleşme

Aslında geçtiğimiz hafta Ankara’dan gelen zirve talebi ve akabinde bir haftadan kısa bir süre içinde bunun apar topar düzenlenmesi Avrupa’da büyük şaşkınlık yarattı. Zira daha iki hafta önce Türkiye’nin sınır kontrolünü askıya almasıyla mültecilerin Yunanistan sınırına dayanması iki taraf arasında zaten sorunlu olan- ilişkiyi iyice dibe vurdurmuştu. Bu adımla Ankara’nın asıl amacı AB’nin dayanışmasını sağlamakken, aksi tepkiyle karşılaşmıştı. Birlik’in ilk tepkisi, Atina’nın takındığı gayri insani tutuma rağmen Yunanistan’a destek çıkmak oldu. AB Dış İlişkiler Konseyi’nin geçtiğimiz cuma günü yayımladığı raporda, bu dayanışmanın ne kadar kuvvetli olduğu açıkça

Yazının Devamı