Ben size ne diyeyim beyim? Tabelayı görmediniz mi? Adı ne buranın? Langusta. Böcek. Herhalde laf
olsun beri gelsin diye koymadık buranın adını!”
İçinden geldiği gibi konuşuyor. Görünüşü 50’li yaşların sonu ya da 60’ların başı gibi. Hafif kızarmış yanakları ve azıcık titreyen elleri iyi bir “akşamcı” olduğu izlenimini verse bile hareketleri çevik ve göbek yok. Ama yüzüne dikkatli baktığınızda ilk dikkati çeken mavi gözler. Afacan bir çocuğunki gibi bakışları hem muzip hem de sevgi dolu. Henüz hayatın sillesini yememiş çocuklar
gibi de düşündüğünü söylüyor. Karşısındaki ünlüymüş, para babasıymış, yetkili ve etkiliymiş... Onun umurunda değil... Adı Tuğrul. Çeşme yakınındaki Langusta lokantasının sahibi...
Ben böyle adama “şahsiyetli ve haysiyetli” derim.
Ama maalesef çapı küçük ama egosu büyük insanlara “ağam, paşam” denen bir ülkede lokantacılık yapıyor. O yüzden de
adı “aksi adam”a çıkmış...
Son Çeşme-Alaçatı gezimde Urla Şarapçılık’ın ortaklarından sevgili Can Ortabaş Bey’in davetlisi olarak Urla’da deniz kıyısındaki bu sevimli lokantada akşam yemeği yedik. Bizim için keyifli tabii.
Ya mutfakta çalışanlar için?
Bizler tabii diğer müşteriler gibi terasta yedik yemeğimizi. Lokanta eski bir taş bina. İçeride klima yok.
Balığımızı seçmeye içeri adım attığımızda girmemizle çıkmamız bir oldu diyebilirim. İçerisi hamam gibiydi.
Bu durumda saatlerce mutfakta kalıp bizlere yemek pişiren tüm ustalara şapka çıkarırım. Helal olsun!
Ayrıca yasak savmak gibi yapmıyorlar işlerini. Yemeklerin severek yapıldığı ve mezelere zevkli bir kadın eli değdiği belli.
Örneğin soğuk mezeler.
Geçtiğimiz günlerde Çeşme’de bir arkadaşımın evinde kaldım ve günlerimi Aya Yorgi’de iki ayrı özel plajda geçirdim: Paparazzi ve Shayna. İşte size bir bilanço. Beş farklı açıdan...
Fiyatlar
Paparazzi sizden girişte iki kişi 70 TL alıyor. Bunun 10 TL’si park. Geriye kalanı ise bir nevi kredi. Yiyip içtiklerinizden düşülüyor. Yani iki kişi 100 TL harcadı iseniz 40 TL daha ödüyorsunuz. Ama sadece bir çay içerseniz verdiğiniz parayı geri alamıyorsunuz.
Shayna da arabanızı park etmek için
10 TL alıyor. Ayrıca adam başı 20 TL de
Biri Çeşmealtı’ndaki Nihat Baba. Sakatatları ile ünlü, soğuk mezelerde de çeşit çok. Ada Balık ise Ildır yolunda salaş bir yer ama kumsalda masalardan birinde yemek keyifli. Ara sıra dalgalar da ayak bileklerinizi okşuyor ve bu şekilde mehtabın batışını seyretmek ayrı bir zevk
Alaçatı ve civarı, tatil için ilk akla gelen beldelerden. Alaçatı’da vızır vızır yeni lokantalar açılıyor. Sorun şu. Burası pahalı bir bölge. Bir bardak bira ve bir yemek yeseniz adam başı 50 kağıt hafiflersiniz. İçkili ciddi bir yemek ise 100 liranın çok çok üzerinde.
Ama adam başı 50’ye adam gibi yenecek lokantalar var çevrede.
İşte size iki öneri. Birincisi meyhane. İkincisi balıkçı.
CAN CLUB-NİHAT BABA
Vedat, bizim oğlanın bir sınıf arkadaşı Şile’de ailesinin sahibi olduğu bir butik otelin lokantasını işletiyor. Çocuk iddialı. Mutlaka seni oraya götürmek istiyorum.”
Şimdi, işin doğrusu özellikle de tropikal iklimlere döndüğümüz bu yaz sıcağında, beni kolay kolay hiçbir şey kaldığım adadan koparıp ta Şile’lere gitmeye zorlayamaz.
Arkadaş hatırı, gönül borcu hariç.
Tabii biraz da “motivasyon” katmak gerekiyor işe.
Arayan arkadaş beni nasıl “tavlayacağını” çok iyi biliyor.
“Senin daha önce sevdiğin 2002 Henri Gouges Nuits St. Georges’umu da alırım. Ayrıca bir-iki Barolo, Brunello falan da götürürüz. Seni ve aileni Kabataş İskelesi’nden alıp dönüşte gene oraya ya da Bostancı’ya bırakırız.”
Benim yerimde olsanız siz ne yaparsınız?
Türk mutfağının geleceğinin parlak olması için akıllı ve iyi okumuş gençlerin bu işe özenmesi ve alaylıların yanında okulluların da bu işe soyunması lazım.
Biraz geç oluyor, biraz güç oluyor ama yavaş yavaş gerçekleşiyor gibi bu iş.
Örneğin Hakkı Alkan.
Yeni kuşak genç şeflerin arasında en kabiliyetli olanlarından biri.
Hakkı Alkan Fransız yemek tekniklerini iyi biliyor. Ayrıca yemeklerde baharat kullanımı konusunda yurt dışındaki füzyon mutfağında ustalaşmış şeflerle rahatlıkla boy ölçüşecek düzeyde.
Hakkı Alkan Maçka Brasserie’de bu özelliklerini rahatça ortaya koyuyor.
Club Ada ise bu sene açılmış ve yazın Hakkı Alkan daha çok burada bulunuyor.
Agrilia’daki yeniliklerden biri, artık bahçede de yemek yenebilmesi.
İki sene önce ziyaret edip oldukça sevdiğim bu lokantanın önce kapandığını sandım. Allah’tan kapanmamış. Yer değiştirmiş.
Ana caddenin üzerindeki eski yerin yeni sahipleri o güzelim mekana kıymışlar. La Belle Epoque havası veren rafine ve nostaljik ambiyanstan geriye hiçbir şey kalmamış. Yerini yeni zengin İstanbulluya hitap edeceği düşünülen şahsiyetsiz bir yer almış.
Bana cazip gelen bir oyun var. Yurt içinde olsun, yurt dışında olsun, gideceğim birçok lokantayı içgüdülerime dayanarak seçerim. Nasıl mı? Yeni bir bölgeyi ziyaret ettiğim zaman, oraya ayak basar basmaz lokantaları bir kolaçan eder ve bir yandan genellikle kapıda asılı mönüleri incelerken diğer yandan da etrafa göz atarak bir fikir edinmeye çalışırım.
Alaçatı’daki ilk günümde de, eşimle beraber ana caddede dolaşıyor ve iki gün sonrası için akşam yemeğini arkadaşlar ile birlikte yiyeceğimiz mekanı seçmeye çalışıyoruz.
Alaçatı’da galiba her gün yeni bir lokanta açılıyor. İki sene öncesine nazaran çok değişmiş burası.
Ana yolun üzerindeki lokantaların pek çoğunun mönüsü de birbirine benziyor. Şahsen ben bu mönülere bakınca pek Ege’de olduğumun farkına varmıyorum. İstanbul’da, diyelim Bağdat Caddesi’ndeki lokantaların mönülerinin aynısının tıpkısı birçok lokantanın mönüsü.
Sonra, ana caddeden çıkınca Kalamata restoranı görüyoruz. Mönüsü dikkatimizi çekiyor. Diğerlerinden biraz farklı. Örneğin topik var.
Biberiye aromalarında yemek
Ama asıl dikkatimi çeken içerideki güzel ve kare şeklindeki avlu. Ağaçların altında yemek yemek her zaman büyük bir zevktir. Beni asıl cezbeden de