Bana cazip gelen bir oyun var. Yurt içinde olsun, yurt dışında olsun, gideceğim birçok lokantayı içgüdülerime dayanarak seçerim. Nasıl mı? Yeni bir bölgeyi ziyaret ettiğim zaman, oraya ayak basar basmaz lokantaları bir kolaçan eder ve bir yandan genellikle kapıda asılı mönüleri incelerken diğer yandan da etrafa göz atarak bir fikir edinmeye çalışırım.
Alaçatı’daki ilk günümde de, eşimle beraber ana caddede dolaşıyor ve iki gün sonrası için akşam yemeğini arkadaşlar ile birlikte yiyeceğimiz mekanı seçmeye çalışıyoruz.
Alaçatı’da galiba her gün yeni bir lokanta açılıyor. İki sene öncesine nazaran çok değişmiş burası.
Ana yolun üzerindeki lokantaların pek çoğunun mönüsü de birbirine benziyor. Şahsen ben bu mönülere bakınca pek Ege’de olduğumun farkına varmıyorum. İstanbul’da, diyelim Bağdat Caddesi’ndeki lokantaların mönülerinin aynısının tıpkısı birçok lokantanın mönüsü.
Sonra, ana caddeden çıkınca Kalamata restoranı görüyoruz. Mönüsü dikkatimizi çekiyor. Diğerlerinden biraz farklı. Örneğin topik var.
Biberiye aromalarında yemek
Ama asıl dikkatimi çeken içerideki güzel ve kare şeklindeki avlu. Ağaçların altında yemek yemek her zaman büyük bir zevktir. Beni asıl cezbeden de fazla masa olmaması ve avluda otururken içinize çektiğiniz narenciye ve biberiye aromaları.
Günün balığı diye bir kategori görüyorum mönüde. Bu bana güven veriyor.
Veriyor çünkü balık et gibi değil. Yetiştirmeleri bir kenara bırakırsanız denizden ne çıkacağı belli olmaz. Alaçatı’daki lokantaların yüzde 90’ı anladığım kadarı ile yetiştirme levreğe talim ediyor ve biraz sofistike adlar koyarak 3 lira masraf ettikleri öğünü bunun 10 katına satıyor. Büyük ihtimalle yemekler önceden hazırlanıp son anda tekrar ısıtılıyor. Kalamata ise önceden balık konusunda garanti vermiyor. Günlük mezattan müşterilerin isteğine göre balık alıyor ve son anda pişiriyorlar.
Benim denize yakın bütün lokantalarda görmek istediğim durum da bu.
İki gün sonrası için altı kişilik rezervasyon yapıyorum hemen.
Lokantaya girer girmez son derece taze görünüşlü bir tranca balığı geliyor önümüze. 2.5 kilo. Tamam diyoruz.
Lakerda vasat, topik başarılı
Aklıma 1-2 gün önce çok daha meşhur ve pahalı bir Alaçatı lokantasında yediğim kösele gibi tranca geliyor. Ama bana yağlı bir fangri’yi hatırlatan geçmiş yılların tranca’larını da unutamıyorum. Kendi kendime “İnşallah gene bu lezzete kavuşursun” diyorum.
Sofraya oturuyoruz. Adı üstünde. Kalamata zeytinleri lokantanın ikramı.
Soğuk meze olarak tütsülenmiş torik ve hamsi geliyor önce.
Lakerdalarını methediyorlar ama ben vasat buluyorum. İstanbul’da bu işi daha iyi bilen birkaç yer var.
Topiklerini çok merak ediyorum. Doğrusu başarılı bir topik beklemiyorum.
Yanılmışım!
Gerçek Ermeni lokantalarının yaptığı kadar güzel bu topik. Nohutu gerçek nohut yani hazır nohut tozu değil. Soğanı bol.
Yaprak ciğer kötü
Yaprak ciğer konusunda ümitliyim.
Gene yanılmışım.
Yaprak ciğer kötü. Kalın kesilmiş. Dana değil düpedüz kart sığır ciğeri. Biraz kokuyor. Çok pişmiş.
Bundan sonra spesiyalleri olan ‘chile relleno’ geliyor önümüze.
Yurt dışındaki Meksika lokantalarından biliyor olabilirsiniz. Özel bir biber cinsinin içi yumuşak peynirle doldurulur klasik versiyonda.
Burada yufka içine kaşar ve biber koyup bir nevi gözleme yapmışlar. Bence fena değil.
Sırada ahtapot var.
Bu yemeğin önemli artısı vantuzları ile birlikte pişmesi. Önce haşlayıp sonra mangalda pişirmişler. Belki fazla pişmiş çünkü diriliğini kaybetmiş ve lezzeti adeta uçup gitmiş. Birazcık da yanık.
Beklentim düşük
Bir de ‘paella’larını denememiz için ısrar ediyorlar.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu sefer beklentim düşük. Ülkemizde daha vasatı bulan bir paella yemedim.
Maalesef haklı çıkıyorum.
Sorun şu. Paella özel bir tencerede ve odun ateşinde pişer. İçinde malzemeler çok önemli değildir çünkü asıl lezzet özel (bomba adlı) pirincine geçer. Görünüş olarak da altı tutmuş ya da yanmış pilava benzer.
Bizdeki paellanın malzemesi gereğinden fazla. Dondurulmus karides, kalamar ve taze midye. Bildiğimiz tencerede pişmiş ve sonra paella tepsisine alınmış. Pilav kısmı da lapalaşmış.
Paella ile alakası yok kısaca.
Acaba insanlar aslını bilmedikleri yemeklere neden yabancı isim verirler?
Beş kişi iki kişi için hazırlanan paellanın yarısını geri gönderiyoruz.
Sonra gergin bir bekleyiş.
Tranca’nın bütün olarak mangalda pişip önümüze gelmesini bekliyoruz.
Bizde balıkları fazla pişirmek adeta genetik bir hastalık.
Nefis bir Ege balığı
Acaba benim fazla pişirmemeleri için rica etmeme rağmen aynı sorunla mı karşılaşacağız? Balığın bir türlü önümüze gelmemesi korkumu artırıyor.
Sonunda, güzel bir tepsi içinde balık, yanında roka ile birlikte, arz-ı-endam ediyor.
Helal olsun!
Tam istediğimiz gibi olmuş.
Dokusu yağlı, içi sulu kalmış, nefis bir Ege balığı.
Gerçek bir imtiyaz böyle güzel bir balığı bütün halinde tadabilmek.
Bu balıkla birlikte Kalamata’yı seçmekle doğru bir iş yaptığımızı düşünüyoruz. Belki biraz inişli çıkışlı bir yemek ama sonu mutlu bitiyor.
Alaçatı’ya giderseniz ve aradığınız romantik ve gözlerden ırak bir akşam geçirmekse burayı tavsiye ederim.
Değerlendirme: * * * * *
ANA YEMEK ÇOK BAŞARILI
Kalamata’da aşçıbaşı belki ciğer, paella ve ahtapotta başarılı değil ama diğer soğuk mezeler ve özellikle ana yemekte çok başarılı. Avluda ağaçların altında yemek yemenin keyfi bir başka.
DEĞERLENDiRME ÜZERiNE BiR NOT
Milliyet’te yazmaya başlayalı beş yıla yaklaştı.
Önceleri sadece Pazar ekinde yazıyordum. Sonra haftada bir Cafe ekinde yazmaya başladım. Şimdi de Pazar eki yanında perşembeleri Cadde’de yazıyorum.
Yazmaya baslarken Sedat Ergin, Deniz Alphan ve bendeniz uzun süre konuşmuştuk notlama sistemi üzerine.
Bilindiği gibi bizde iki tip lokanta var.
Bir tanesi işkembeci, kebapçı, balıkçı, meyhane, vs. gibi belli bir uzmanlığı olanlar.
Diğeri ise daha iddialı ve eklektik lokantalar ve yabancı mutfakları temsil eden lokantalar. Mutfaklarında çok çeşit yemek pişiyor. Bildiğiniz sosyetik ve pahalı lokantalar bu kategoride.
Her ikisi için iki farklı notlama sistemi bize daha mantıklı geldi.
Belli bir spesyalitesi olan lokantalara 5 üzerinden yıldız veriyoruz. Arada ben buçuklu yıldız da veriyorum. 2.5 yıldız ya da 3.5 yıldız gibi.
Anlamları şu:
* * * * *
5 yıldız: Türünün en iyisi (örneğin bir paça-kelle dükkanı 5 yıldız alırsa bu “bundan iyisi can sağlığı” anlamına geliyor)
* * * *
4 yıldız: Türünün en iyilerinden biri
* * *
3 yıldız: Türünün iyilerinden. Vasat üstü.
* *
2 yıldız: O tür içinde vasat.
*
1 yıldız: O tür içinde kötü.
Bu durumda diyelim 1.5 yıldız verirsem o tür içinde vasat altı ama en kötülerden değil, demek oluyor.
Bir de 10 üzerine notlama var. Sunset, Ulus 29, Papermoon, vs. gibi lokantalar 10 üzerinden değerlendiriliyor.
5 tam vasat.
Geri kalanların ne demek olduğu belli.
9 ve üstü fevkalade ya da olağanüstü demek tabii.
8 çok iyi.
7 iyi.
6 vasat üstü.
Daha henüz Türkiye’deki hiçbir lokantanın 9 veya üstü almadığını ama 4.5 ve 5 yıldızı hakettiğini düşündüğüm lokantalar olduğunu belirteyim.
Ne diyelim?
İnşallah ‘fevkalade’ lokantalara sahip oluruz!