Son Çeşme-Alaçatı gezimde Urla Şarapçılık’ın ortaklarından sevgili Can Ortabaş Bey’in davetlisi olarak Urla’da deniz kıyısındaki bu sevimli lokantada akşam yemeği yedik. Bizim için keyifli tabii.
Ya mutfakta çalışanlar için?
Bizler tabii diğer müşteriler gibi terasta yedik yemeğimizi. Lokanta eski bir taş bina. İçeride klima yok.
Balığımızı seçmeye içeri adım attığımızda girmemizle çıkmamız bir oldu diyebilirim. İçerisi hamam gibiydi.
Bu durumda saatlerce mutfakta kalıp bizlere yemek pişiren tüm ustalara şapka çıkarırım. Helal olsun!
Ayrıca yasak savmak gibi yapmıyorlar işlerini. Yemeklerin severek yapıldığı ve mezelere zevkli bir kadın eli değdiği belli.
Örneğin soğuk mezeler.
Közlenmiş bütün patlıcan mis gibi is kokuyor. Kabak çiçeği dolma taze.
Keçi sütü içeren iki peynir de değişik ve özellikle Şütte şarküteriden alınan belli bir kaliteyi tutturuyor. Buna karşılık yoğurtlu patlıcan salata vasat. Bol sarmısak ve sirkeli közlenmiş biber ise iştah açıcı.
Maydanoz salatası ise ilginç. Sapının dışında içinde sarmısak, taze soğan, kırmızı biber ve nar ekşisi var. Güneydoğu’ya özgü iştah açıcı salataları andırıyor ama sanki bir şeyi eksik gibi. Belki ince bulgur ya da maş fasulye gibi bir dolgu malzemesi eklense o eksik giderilecek .
Sıcak mezeler başarılı
Benim asıl hoşuma giden ve başarılı bulduğum buranın sıcak mezeleri.
Karidesli yufka böreği çok iyi. Birçok balıkçı artık ve kötü malzemeleri börek-köfte-kokoreç adı altında ve içine bol baharat ekleyerek bize orijinal yemek diye yutturuyor. Yengeç’te ise ne yediğinizin farkına varıyorsunuz.
Yani lezzetli bir ‘çıtır karides’ yiyorsunuz. Belki buna bir de içine hafifçe bulamak için güzel bir sos eklense daha da mükemmel olur.
‘Şarap soslu kidonya’ kum midyesi için diyeceğim yok. Mükemmel.
Kalamar, benim tercihim olduğu için, kızartma değil ızgara olarak sunuluyor.
Kalamar yerli ama taze değil. Zaten, pazar günkü yazımda belirteceğim lokanta dışında, bu sene Türkiye’de taze kalamar hiç yemedim.
Israr ediyorlar enginarlı levreğin tadına bakmamız için. Okuyucularım bilir, ben çiftlik levreği ya da yetiştirme levreği hem yavan buluyorum hem de sağlık açısından epey kuşku duyuyorum. Suni yemler sakıncalı.
NARS OTEL’DE EGE LEZZETLERİ
Ilıca’daki Nars Otel benim bütçemi çok aşan bir mekan. Bazı odalarında bir gecesi İstanbul’da mütevazı bir apartmanın aylık kirası gibi. Ama adam başı 35 TL olan kah valtısı kesemi delmiyor.
Sayın Uğur Dündar’ın tavsiyesi üzerine iki çift buraya kahvaltıya geliyoruz.
Deniz kenarında ve puf puf minderlere kurularak kahvaltı etmenin zevki başka. Bir diğer zevk de buranın zarif genel müdürü. Ne içeceğimizi soruyorlar. Meyve suları taze. Çaylar yeni demlenmiş. Ben havuç ve portakal suyu yerine yeşil elma suyu ile siftah ediyorum. Çoğu kimse meyveyi kahvaltı sonunda yer ama ben sabah sabah günün ilk lokmasının taze meyve olmasını yeğliyorum. Nars kahvaltısında yazın son kiraz ve kayısıları yanında kavun ve karpuz var.
Su böreği
İyi reçel kahvaltının olmazsa olmazı. Burada reçeller ev yapımı. Portakal ve çileği tadıyorum. İkisi de geçer not alıyor. Geçer not alan ‘olmazsa olmaz’ bir kategori de ekmek. Ev yapımı ekmekler güzel. “Yumurtanız nasıl olsun?” diye soruyorlar. Ben sahanda kaşar peynirli istiyorum. Maalesef yumurtayı biraz fazla pişirmişler.
Kaşar peynirli istememin nedeni enfes bir eski kaşar olması kahvaltıda. Böylesini İstanbul’da pek bulamıyorum.
Çok beğendiğim bir öğün de kendi yaptıkları su böreği. Buna karşılık gene kendi yapımları gözlemeleri biraz kuru. Köylü kadınların yaptığı gözlemelerin yerini tutmuyor.
Bizleri hayal kırıklığına uğratan diğer öğün ise Ege’nin klasik bir tatlısı. Lor peyniri ile sunulan böğürtlen ya da vişne reçeli. Reçel iyi de lor peyniri bayat. Belli ki tedarik zincirlerinde sorun var. Ama sorun değil. Bu kahvaltının sonunda mevsim meyvelerinden oluşan tabağa tekrar yumulabilirsiniz.