Kara Kartal muhtemelen perşembe akşamı Porto’ya yenilecek. Ama önemli değil, Beşiktaş en kötü ihtimalle gruptan ikinci çıkar. Dert etmesinler, şehrin tadını çıkarsınlarAdı Misia. CD’deki fotoğrafına bakarsanız Edith Piaf’ın güzeli.
Emsalsiz bir ses. Derinden, adeta genizden geliyor ama sigara içenlere has bir boğukluk yok. Kadife gibi.
Misia deyin, Portekiz’de herkes bilir.
Şu yazıyı kaleme alırken bir yandan da
Misia’yi dinliyorum. Ne dediğini anlamıyorum ama tahmin edebiliyorum.
Bizim arabeskin Portekizcesi bu müzik.
Kökleri Afrika’da.
Gariban bir kebapçıya rakı servisi mükemmel değil diye çok kızamazsınız ama adam başı 200 TL verdiğiniz lokantanın hata yapmasının bahanesi olamaz
Reha Tanor, sermaye piyasası kuralları ve düzenlemeleri konusunda ülkemizin önde gelen otoritelerinden biri. Başarılı bir işadamı olmanın ötesinde yeme-içme konusunda mükemmeli arayan biridir.
Kin tutmaz. Eleştirileri yapıcıdır. Tavırları babacandır. Gençleri sever. Kabiliyetli gördüğü gençlere can-ı gönülden müşavirlik yapar.
Bizim gibi bayağılığın ve yüzeyselliğin geçerli olduğu bir toplumda mükemmelliyetçi ve titiz kimseler garip karşılanır çünkü fincancı katırlarını ürkütürler. Ama Reha Abi bu duruma aldırmaz. Onun amacı kendisini sevdirmek değil, çıtayı yükseltmeye çalışanlara yardımcı olmak. Ülkesini sever. İlerisi için iyimserdir.
Bir de rakıyı sever. Rakı adabıyla içildiği zaman beyefendi içkisidir. Eski meyhanelerin dili olsa ve muhabbetler kayda geçse, ortaya toplumsal gözlem ve hiciv açısından eşi bulunmayan eserler çıkar.
Rakıya saygı göstermek gerekReha Abi, kendisine özgü enfes üslubuyla yakın arkadaş grubuna bir mesaj yollamış. Bendenizi de bu konuda bir şeyler yazıp
Bodrum Marina’daki et lokantası La Jolla Bistrot’da biftekler Dükkan’dan geliyor. Mönü de suşi de var. Eskiden Houston’da lokanta işleten mekanın sahibi Serdar Toprak suşileri kendi hazırlıyor
Yunan adalarına gittiğim zaman önüme 10 meze gelse sekiz tanesi deniz ürünlerinden enfes mezeler oluyor. Bizde ise ikisi ya da üçü. Onların da hepsi dondurulmuş.”
Haklı tabii. Bunları dile getiren Serdar Toprak. Bodrum Marina’da La Jolla Bistrot adlı lokantanın sahibi. Uzun süre Amerika’da yaşamış. Houston’da güzel bir lokanta işletmiş. Şimdi ise Bodrum’a yerleşmiş ve burada bir et lokantası açmış.
Neden balık değil de et lokantası açtığını izah etmek için anlatıyor bunları.
Pek nadir olarak kabul ettiğim davetlerden biri. Kendi kendime koyduğum prensiplere göre davet kabul ettiğim, yani amiyane tabiriyle “beleş” yediğim zaman durumu okuyuculara açıklıyorum ve lokantaya not vermiyorum. Öte yandan davet kabul etmek, düşündüklerimi yazmamı engellemiyor.
Belli bir saatten sonra bara dönüşen Küba’nın yemeğe özel önem vermek için çok nedeni yok. Ama Bodrum’daki Küba mutfak işini ciddiye alıyor
Ülkemizde çok şey gibi birçok lokantanın da kalitesi giderek bozuluyor. Ama lokantacı uyanık. Özellikle de pahalı lokantalar. Kaliteye önem vereceklerine parayı özel tanıtıma ve reklama yatırıyorlar.
En garanti yollardan biri lokantalarına ünlüleri çekmek. Filanca gazetenin falanca ekinde oraya gelen ünlülerle ilgili bir yazı çıkınca iş halloluyor.
Kimin haddine o lokantanın kalitesinden, daha doğrusu yemeklerin kalitesizliğinden yakınmak?
Bir de tabii özel günler ve özel misafirler durumu var. Diyelim lokantaya bir yemek yazarı geliyor. Ya da ‘gurme’ derneklerden biri yemek düzenliyor.
Onlara özel yemek çıkarırsın, sonra da yan gelip yatarsın. Peki “Sen bu konuda ne yapıyorsun?” diye sormak hakkınız tabii.
Habersiz çekime izin vermiyorlarTelevizyon çekimlerinde şansımı denedim ama olmadı. Yani habersiz çekimlere gitmeyi denedim. Örneğin kendisinin Osmanlı Mutfağı olduğunu iddia eden bir lokantaya ve adı sanı yurt dışından gelen özel misafirleri özel yemekler pişirerek yabancı ellerde kendisinden bahsettirmeyi başarmış bir
Gümüşlük’teki Limon adına ihanet etmiyor. Limonla yapılan kremalı limonçello ve parfe çok başarılı. Paçanga böreği ise kusursuz. Oturma düzeni de harika manzaraya göre ayarlanmışKapri adasında çok sevdiğim bir lokanta var:
Savardino di Eduardo diye. Bildiğiniz gibi Roma İmparatoru Tiberius ömrünün sonunda Kapri’ye yerleşmiş. Adanın en yüksek yerinde kendisine bir saray yaptırmış. Muhaliflerini de buradaki sarp kayalıklardan aşağı ittirip balıklara yem ettirdiği rivayet olunur.
İşte dediğim lokanta Tiberius Sarayı’nın kalıntılarının tam bitişiğinde.
Bu lokantayı sevmemin nedeni, bahçesinde her tarafı kaplayan limon ağaçları. Yörenin limonu greyfurt iriliğinde ve kalın kabuklu. Nefis bir rayihası ve mayhoş-tatlı bir tadı var. Meşhur İtalyan dijestifi limonçellonun en iyisi bu limonlardan yapılır.
Savardino Lokantası’nda bu limonun içini oyup içine limon ve krema soslu ve ev yapımı ince bir makarna dolduruyorlar. Reyhan yaprakları ve kiraz domatesler ile de süslüyorlar. Yaz için ideal pasta. Eğer şansınız varsa bunun zevkini çıkarırken o iri limonlardan biri dalından kopup kafanıza düşüyor ve limon keyfi tam oluyor.
Kafaya kuş pisliğinin düşmesinin şans getirdiği
Zeytinaltı’nda gözlemeler son derece ince açılmış ve kıtır. Malzeme kısıtlı, yağsız ve tüpgazda pişince, dünyanın en maharetli elleri onları açsa da bu kadar oluyor
Bodrum Yalıkavak’ta, Geris Mahallesi’nde son derece sevimli bir kır kahvesi görüntüsünde bir gözlemeci.
İlk göze çarpan özellikleri temizlik ve doğallık. Bir de çalışanların güleryüzlü ve rahat tavırlı olmaları. Grubumuzda fiziksel özürlü bir hanım var. Nedense bizler fiziksel özürlü insanlarla karşılaşınca nasıl davranılacağı konusunda biraz acemiyiz. Bazen abartılı bir şekilde yardım edelim derken onları rencide ediyor, bazen de sanki koltuk değneği ya da tekerlekli sandalye kullanmak ayıp bir şeymiş gibi onları görmemezlikten geliyoruz.
Halbuki olay basit. Herhangi bir kimseye nasıl davranmak gerekirse fiziksel özürlü bir kimseye de aynı şekilde davranmak ve ancak gerektiği zaman ve doğallığı elden bırakmadan yardımcı olmak lazım.
Zeytinaltı’nda aynen öyle oluyor.
Bodrum’daki Kocadon’daki kalite ve gösterilen özen, burayı ülkemizde aldığı parayı hak eden az sayıda pahalı lokanta arasına sokuyor
Güzel bir sonbahar akşamı Bodrum civarında tatildesiniz.
Canınız nasıl bir yemek çeker? Et? Balık? Hamur işleri?
Ben güzelim sebze ve salataların hayalini kurarım.
Kurmasına kurarım ama yüzde 90 hayal kırıklığına uğrarım.
Biz daha çok yumuşak ve mineral açısından fakir suları yeğliyoruz. Halbuki makbul olan kalsiyum ve magnezyum yönünden zengin yüksek mineralli ve asidik özelliği düşük sular
Huzurunuzda günah çıkarmak isterim. Yeme-içme konularında beş yıldır yazıyorum.
Özellikle bilgili ve meraklı olduğum şarap konusunda epey ahkâm kesiyorum.
İyi şarap benim için sadece fermante edilmiş üzüm suyu değil. Olmazsa olmaz ve iyi yemeğin tamamlayıcısı bir iksir.
Ama şaraptan daha da önemli ve kutsallığını kimsenin yadsıyamayacagı bir iksir daha var: