Türkiye’de sahil şeridinden yer alan liman şehirlerinin umududur devasa kruvaziyer gemileri. Düşünsenize Kuşadası’nda, Sinop’ta esnafsınız. Costa, Regent gibi gemilerden harcama kapasitesi yüksek 5-6 bin yolcu iniyor şehrinize. Bir kruvaziyer turisti, diğer turistlerin 4 katı para harcıyor üstelik. Bu nedenle bütün sahil kentlerinin gözü kruvaziyer turizmine çevrilmiş durumda. Sektördeki potansiyeli yıllar önce fark eden işadamı Mehmet Kutman, yurt içinde Kuşadası, Antalya ve Bodrum limanlarını aldı. Yurtdışında ise Montenegro Bar, Barcelona, Malaga, Lizbon, Singapur gibi yabancı limanları işleterek sektöründe dünyanın en büyüğü oldu. Şimdi Venedik Limanı ile ilgileniyorlar. Miami’de dünyanın en büyük kruvaziyer fuarını gezdikten sonra, Global Liman İşletmeleri Genel Müdür yardımcısı Arpak Demircan ile bir araya gelip yol haritalarını dinledik.
Dünyada 220 kruvaziyer limanı olduğu bilgisini veren Demircan bilgileri şöyle paylaştı: “Bunun 8’ine biz sahibiz. Bu yıl 6 - 7 yine limanı portföyümüze katarız.” Demircan’ın verdiği bilgilere göre geçen yılki cirosu 111 milyon dolar civarında gerçekleşen GLİ, 8 Mayıs’ta, yüzde 25 - 35 arasındaki hissesini halka açacak. Demircan,
Michelin lezzetli yemekleriyle bir şehir fenomeni haline gelen Can Oba’ya sonunda gittim. Almanya, Amerika’da Michelin yıldızlı restoranlarda çalışmış bir şef. Sirkeci’de ilk kez yolumun düştüğü kebapçılar sokağında ufacık salaş bir dükkan. 25 metrekarelik dükkanın 1.5 metrekaresi mutfak. O minnacık mutfakta gastoronominin kitabını yeniden yazıyor. Neler geliyor masaya neler...
Masaya oturunca yanınıza gelen Zeynep Hanım sempatik menü okumasıyla başlangıç olarak patates, hardal, kestane ve balık çorbaları olduğunu söylüyor. Keyfim değil mi cool takıldım: “Hardal çorbası, lütfen.” Kuşkonmaz, füme somon ve deniz tarağını tattım üstüne. Ara sıcak olarak!
Deniz tarağı altındaki ıspanakla gerçekten çok lezzetliydi. Ana yemek olarak ahtapot, cevizli risotto ve ahtapot bayıldı önerdi Can Oba.
3 ay sonraya gün veriyor
Ahtapot bayıldıya bayıldım! Ahtapot tam tabiriyle lokum gibiydi. Çok iyi dövülmüş ve yumuşatılmış olması lezzetin farkını ortaya koyuyordu. Yan masadan lazanyayı övdüler ancak artık ona bulaşmadım. Restoranda topu topu 5 masa var. 5 masa da dışarıda. Yemekler lezzetli yer küçük olunca rezervasyon sıkıntısı yaşanıyor. Restoranın iç kısmında yemek yemek için
Türkiye ‘Kadın cinayetleri’ meselesini kabullenme ve çözüm arama da Özgecan’ın hunharca öldürülmesi ile bir eşik atladı. Sanırım Özgecan’ın kelimenin tam anlamıyla bir masum olması etkili oldu bunda. Bu kez kimse, ‘Mini etek giymişti, kışkırttı’ bahanelerine sığınamadı. Özgecan okuldan çıkmış evine gidiyordu. Bir sapığa denk gelmiş ve onurunu korumak için elinden geleni yapmıştı. Çantasında biber gazı dahi taşıyordu.
Bu vahşi cinayetin üstünden haftalar geçmesine karşın kadına şiddet meselesi bu kez unutulmadı. Toplumsal bir uyanışa dönüştü, ezberler bozuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen pazar, “Cumhurbaşkanı olarak, kadına şiddetle ilgili yürütülen her çalışmanın destekçisiyim. Yürütülen çalışmaları bizzat kuracağım ekiple takip edeceğim” sözleriyle himayesine aldı.
‘Erdoğan bitirir’
Dün de, Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD) kadına şiddete karşı kampanya başlattı. TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut, Başkan Yardımcısı Neşe Kavak ve Sema Güral Sürmeli, Yüksek İstişare Konsey Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan başta olmak üzere akademisyenler, gazeteciler bir araya gelip kadına şiddeti konuştu.
Toplantıyı açan Nilüfer Bulut niyetlerini ilk cümleleriyle açıkladı: “Özgecan
E&Y Türkiye Başkanı Mustafa Çamlıca, son günlerin önemli tartışmalarından ‘Ya Babacan giderse’ye, “Dünyanın sonu değil” diye yanıt veriyor ama hemen ardından ekliyor: “Yeter ki onun değerlerini devam ettirecek biri gelsin. Yeni yönetime inancın gelişmesinde ilk 3 ay çok kritik olur”
Mustafa Çamlıca, bir tarafta Türkiye’nin dev şirketlerini denetleyen ve danışmanlık yapan Ernst&Young’ı (E&Y) yönetiyor, diğer taraftan 850 dönümlük üzüm bağlarını... Ailesinin tek okuyanı. 1936’da Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç eden ailesi çiftçilikle uğraşıyor. Toprağa olan bağları her şeyin, okumanın bile önüne geçmiş, ta ki Mustafa Çamlıca’ya kadar...
Çamlıca okuyup hem Ernst&Young gibi bir şirketin üst basamaklarına tırmanacak yetkinliğe ulaşmış hem de gerçek bir genel kültür deryası olmuş. Ancak bir aile geleneği olan toprakla bağını koparmamış.
Üstelik meziyetlerini kızına da aşılamış. Bir tasarımcı olan kızı kendisi gibi toprağa aşık ve “eli kalem tutunca” önce kendi markalarının etiketlerini yapmış. İrem Çamlıca Bağcılık ve Şarapçılık şirketi adını Mustafa Çamlıca’nın kızı İrem’den alıyor.
Kırklareli-Büyükkarıştıran’da bulunan ‘İrem Bağları’ 15 Ağustos-15 Ekim arası hariç
Dev Türk şirketlerinin yönetimine kadın kotası getirmek isteyen Bağımsız Kadın Direktörler Kurulu’na destek Ali Babacan’dan geldi. Babacan, W20 için düğmeye bastı
Dünya ekonomisinin yüzde 85’ini oluşturan, en güçlü ülkeler topluluğu G20’nin dönem başkanlığı Türkiye’de. Her yıl liderlerin bir araya gelip poz verdiği, küresel sorunları masaya yatırdığı bu platformun alt kolları var. Mesela B20 (Business 20) özel sektörü bir araya getiren, iş kanadını temsil eden bir alt kol.
Geçen hafta, ‘8 Mart Dünya Kadınlar’ günü vesilesiyle birçok toplantı ve etkinliğe katıldım. Onlardan birisi de, Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun 2012’den beri yürüttüğü ‘Bağımsız Kadın Direktörler’ (BKD) toplantısı idi.
Burada öğrendik ki, Ali Babacan’ın önerisi kabul görürse G20’nin kadını temsil edecek bir çalışma kolu olacak.
Babacan’ın önerisine gelince... Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, tam da Dünya Kadınlar gününde önemli bir çağrıda bulundu:
“W20 (Women20) yani ‘KADIN20’yi kuralım.”
BDK proje ekibi, Danışma Kurulu’nun, “Halka açık şirket yönetim kurullarında kadın üye oranı 2023’te yüzde 23’e çıkmalı” kampanyası kararını önceki aylarda Babacan’a iletmişti.
Amerika, İngiltere gibi gelişmiş ülkeler mimarilerini ihraç ediyorlar. Bu sayede dünyanın dört bir yanında devasa gayrimenkul projeleri üstleniyorlar. Bu büyük pazar için mimarlarını öne çıkarıyorlar. Norman Foster mesela, tabii ki çok büyük bir mimar ancak, Kraliçe Elizabeth ‘sir’ unvanını biraz da ününe, daha da ün katması için vermedi mi kendisine??
Bizde de son yıllarda pazar fark edilmiş durumda. Büyük inşaat şirketleri genç mimar ve mühendis adaylarına yönelik projeler geliştiriyor. Onlardan birisi de Rönesans Holding. Şirket, geleceği şekillendirecek gençlerle tanışmak ve sinerji oluşturmak için 2014 yılında ‘üniversitelerarası proje yarışması’ başlattı. “Sürdürülebilir Geleceği Tasarla” sloganıyla gerçekleşen yarışmaya üniversitelerin 3. ve 4. sınıf mimarlık ve mühendislik fakültesi öğrencileri takımlar halinde katılıyor.
“Yeşil Bina ve Çevre Dostu Sistemler” temalı yarışmada öğrenciler; çevre dostu, kalıcı değerler taşıyan yenilikçi, özgün ve sürdürülebilir projeler geliştirmek için çalışıyorlar. Şirket, şu ana kadar 27 üniversitede 2 bin 600 gence “Geleceği tasarla” dedi. Bu yıl holding yöneticileri Anadolu’daki mimarlık ve mühendislik fakültelerini dolaşıp mimar
Akbank Yönetim Kurulu Başknı Suzan Sabancı Dinçer, finansal okuryazarlığı çok önemsiyor. Hatta bireysel çabaları da var. Kurumsal çalışmalarını ise ‘Ekonominin Kahramanı Çocuklar’ projesinde görüyoruz.
Suzan Sabancı Dinçer, The Foreign Policy Association’dan (Dış Politika Derneği) “sosyal sorumluluk ödülü” almak için New York’taydı.
Tören sonrası buluştuğumuzda ‘tasarruf’u konuştuk. Anlattıkları Suzan Hanım’ın tasarrufa evinden başladığını gösteriyor.
“İçinde oturulmayan odanın, salonun ışıklarının açık kalmasına tahammülüm” yok derken, Türkiye’nin kaynaklarını irrasyonel şekilde kullanma lüksü olmadığının da altını çiziyor. Katlanamadığı diğer bir husus ise boşa akan su! Dişlerimizi fırçalar, elimizi yıkarken dakikalarca boşa akan su...
“Bizim evde suyun boşa akmaması çok önemsenen bir konudur, bu konuda çok dikkatliyiz. Gereksiz kullanımı gördüğüm her anda ev sakinlerini uyarırım” diyor.
‘2015 karamsar değil’
New York
Amerikan düşünce kuruluşu The Foreign Policy Association (Dış Politika Derneği) bu yıl Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülü’nü Akbank’a verdi. Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ödülünü almak için Londra’daki yatırımcı görüşmelerini bitirdikten hemen sonra New York’a geldi. Kendisiyle Pierre Oteli’nin lobisinde Citi Grup Kuzey Amerika CEO’su William Mills ve Harvard profesörlerinden Dante Roscini ile buluşup ödül salonuna girdik.
Yolu ‘Roscini’ açtı
Dante Roscini ismi önemli çünkü bu ödüle giden yolu kendisi açmış. Öğreniyoruz ki Suzan Sabancı Dinçer, Dante Roscini’yi, geçen yıl bankanın Kemal Derviş başkanlığındaki Danışma Kurulu toplantısında konuşma yapması için İstanbul’a davet etmiş. Roscini bu vesileyle Akbank’ı tanıma fırsatını da yakalamış. Bu buluşma farklı ve sürpriz bir sonuç daha üretmiş. Akbank ve genç bir kadın başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in kurumu yönetme biçimi Roscini’yi çok etkilemiş. Gözlemlerini dönüşte düşünce kuruluşuyla paylaşmış ve ödül için önermiş.
Roscini’yi etkileyen iş yapış ve değer üretme biçimleri Foreign Policy Association’ı da etkileyince Suzan Sabancı Dinçer’i ödül alırken dinledik.