Kaz tüyünün iki kumaşın arasına konulmasıyla ortaya çıkan sıcak tutan şık montlar, soğuk havaların antibiyotiği olarak birçok marka altında satıldı yıllarca.
Ama 2000’lerde İtalya’da ortaya çıkan kayak markası Moncler ortalığı kasıp kavuruyor bugünlerde. Madonna, Rihana üstüne geçirmeden sokağa çıkmıyor neredeyse. İstanbul’da bile insanlar Moncler montu olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrıldı adeta! Avrupa ile kıyaslandığında havanın günlük güneşlik olduğu şehirde yüksek fiyatlarına karşın herkesin bir Moncler’i var artık. Kayak yapsın, yapmasın! Markanın klasik kaz tüyü modelinde fiyat 2 bin 500 TL civarında. Ünlü tasarımcıların elinden çıkma özel koleksiyonlarında ise mont fiyatları 3 bin TL’den başlayıp, 9 bin TL’lere çıkıyor.
Bu fiyatlarına karşın peynir-ekmek gibi satıyor. İstinyepark’taki mağazaları markanın dünyadaki en büyük 5. mağazası. Beymen Nişantaşı’nda da satılıyor. Talep yoğun olunca bir mağaza da Zorlu Center’da açtılar.
Disiplinli izdiham!
Moda dünyasının en cool markalarından biri artık o. Peki nasıl oldu da dağ sporlarına yönelik bir marka bir anda böyle bir fetiş haline geldi. Sanırım cevap tasarımda.
Marka çok akıllı bir strateji izleyerek
Dünyanın dört bir yanından lezzetleri denedik, “füzyon”la malzemeleri karıştırdık, “moleküler”le bilimi öne çıkardık. Sonunda mutfakta oyun bitti! Şimdi trend, “gerçek” malzemelerle temel tatları yakalamak
Metin Fadıllıoğlu, 1960’lı yıllardan bu yana şehrin ruhunu yansıtan mekanları yarattı. Taxim Night Park, Çubuklu 29, Şamdan Etiler, Maçka Plaza, Nişantaşı Brasserie, Florya Walk-in 29, Ulus 29. Şimdi de Doğuş ortaklığı ile açtıkları Fenix.
Eşi Zeynep Fadıllıoğlu’nun sanatıyla donattığı Ulus 29, 1993’te kuruldu. Mekanlarının tasarımlarını hep eşi Zeynep Fadıllıoğlu yaptı zaten. Zaman içinde İstanbul gece hayatının gözde mekanları değişse de, Ulus 29 bir İstanbul klasiği olarak popülerliğini hep korudu. Yemek ve kulübü bir araya getiren ilk konseptti. Metin Fadıllıoğlu, Fransız mutfağının gözde olduğu dönemlerde bir yandan bu mutfağı sunarken öte yandan restoranın en iyi yerine taş fırını koydu.
Şu anda restoranlarda açık mutfaklar çok moda. Ama 22 yıl önce böyle lüks bir restoranın içinde açıkta bir fırın olması devrim gibi bir şeydi. İçinden ekmek, fındık lahmacunun, peynirli pidenin çıktığı o fırın yıllarca menülerden en fazla siparişin alındığı bölüm oldu.
Tamamen
FLORANSA
FLORANSA
Hafta başında İtalyan Rönesansının doğum yeri Floransa’ydık. Michelangelo’nun ünlü Davut heykeli de orada, içinde Rafael, Leonardo Da Vinci’nin eserlerinin bulunduğu Uffuzi Müzesi de.
İki sanatçı da Floransalı zaten. Ünlü yazar ve şair Dante Alighieri bu şehirde yaşamış ve ilham almış. Böylesine ihtişamlı bir geçmişi sokaklarında yürürken hissediyorsunuz zaten. Aşağıdaki fotoğraf bugünlerde şehirdeki ana etkinlik olan Piti Erkek Giyim Fuarı’nın kapısında, fuarı ziyaret için gelen profili yansıtıyor!
Türk derisini dünyaya tanıtmak üzere 2005 yılında kurulan Deri Tanıtım Grubu (DTG) yeni bir açılım yaptı. İkinci 10 yıllık plan hazırlayan DTG’nin hedefinde yeni pazarlara girmek, üstelik de buna, deri denince ilk akla gelen İtalya’dan başlamak var. Biz de bu vesile Deri Tanıtım Grubu Başkanı Erdal Matraş’ın daveti ile Floransa’ya gittik.
İhracat yüzde 4 düştü
2014 yılı deri ihracatı, ana pazarlar Rusya, Ukrayna ve Çin’de yaşanan sıkıntılar nedeniyle yüzde 4 oranında düşmüş. Çin’in, Hong Kong ile ticareti vergilendirmesi, bu ülke üzerinden yapılan ihracatı sıkıntıya sokmuş. Petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle Rusya ve Ukrayna pazarında da talep
‘Gezi olayları’ sonrası iki seçim atlatan Türkiye’nin bir geçiş döneminde olduğunun kabul edilmesi gerektiğini belirten Güler Sabancı, artık yeni Anayasa çalışmaları ve ekonomiye odaklanılması çağrısı yaptı
CAKARTA
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, geçmişe dönük tartışmaların enerji kaybına yol açtığını, ekonomiye odaklanılması gerektiğini söyledi. Kordsa Global’in, Endonezya’da ikinci lastik kord bezi ve polyester iplik fabrikasının açılışında gazetecilerle sohbet toplantısı düzenleyen Güler Sabancı sorularımızı cevapladı.
Geçmişle çok fazla enerji kaybedildiğini düşünen Sabancı, “Kim yaptı, ne yaptı, nasıl yaptı? Birçok kısım hukuki sürece girdi. Bir kısmı daha girecek. Gezi’nin üzerinden iki tane de seçim geçti. Ben açıkçası artık bu kadar geçmişi düşünmek ve konuşmak istemiyorum. Geleceğe odaklanmak istiyorum ve Türkiye’nin de kaybedecek vakti olmadığına inanıyorum. Artık enerjimizi geleceğe ve ekonomi gündemimize odaklayalım istiyorum” dedi.
‘Her alanda ihtiyaç’
Kordsa Global, 100 milyon dolar yatırımla Endonezya’da ikinci lastik kord bezi ve polyester iplik fabrikasını hizmete açtı. 2007 yılından bu yana Endonezya’da IndoKordsa şirketiyle faaliyet gösteren Kordsa Global, yeni yatırımıyla Asya-Pasifik bölgesinde sektörünün en güçlü oyuncusu haline geldi. IndoKordsa, Kordsa’nın yurtdışındaki en büyük yatırımı. Tesis, 200 milyon dolara mal olan iki fabrikadan oluşuyor.
Bir Türk şirketinin zorlu Asya pazarındaki büyüme öyküsüne tanıklık etmek üzere geçen pazar günü dünyanın bir ucuna, Cakarta’ya uçtuk. İner inmez Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın yemeğine katıldık.
Sabancı Holding Sanayi Grubu Başkanı Mehmet Pekarun, Kordsa Global CEO’su Cenk Alper, Indo Kordsa Fabrika Müdürü Nuri Düzgören, İK ve Bilgi Teknolojilerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Hakan Öker, Kordsa Global Operasyondan Sorumlu Başkan Yardımcısı Ali Çalışkan’ın katıldığı yemekte, Sabancı, kurmaylarına yeni yol haritasını da çizdi:
“Bu yolculuğun kahramanlarına teşekkür ediyorum. Onlardan kompozitte bir liderlik bekliyorum şimdi. 90’lı yıllarda Türkiye için kapasite yolculuğu ne idiyse bugün de inovasyon yolculuğu o. Her dönemin zorluklarını
Son dönemde Türk Lirası’nın değer yitirmesinin yerli koleksiyonerleri alım yaparken 2 kez düşünmeye zorladığını söyleyen sanatçı Ardan Özmenoğlu, yabancılar için ise adeta ‘1 koyup 3 alma’ günlerinin yaşandığını anlatıyor
Ardan Özmenoğlu ‘kız kaçırma’ tablosunun önünde.
Son dönemin parlayan çağdaş Türk sanatçılarından Ardan Özmenoğlu, post-it notlarla çıktığı sanat yolculuğunda özgün bir tarz yarattı.
Sanatçı sadece Türkiye’de değil, yurtdışında özellikle New York’ta büyük ilgi görüyor. Özmenoğlu, son Contemporary İstanbul fuarında sergilenen Binbir Gece Masalları’nı resmettiği çalışmalarıyla sanat dünyasına taze kan getirdi.
Fuarın akabinde soluğu New York’ta aldı. New York Chelsea‘deki Bertrand Delacroix adlı galeri tarafından 2 yıldan beri temsil edilen Özmenoğlu, New York dönüşü ayağının tozuyla sanat ve ekonomi piyasasının ne kadar iç içe olduğunu anlatan bir anekdotu paylaştı.
Türk şarapçılığı doğduğu topraklara itibarını iade ediyor. Şarap üretimi binlerce yıl önce Anadolu topraklarında başladı. Üreticilerin dünya standartlarında üretim yapar hale gelmesiyle birlikte Türk üzümlerinden yapılmış şaraplar dünya pazarlarına açılma özgüvenini göstermeye başladı. Öyle ki Türk şarapçıları tereciye tere satmaya başladı. Onlardan birisi Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’nın dayısı Orhan Türker’le 1995’te kurup büyüttüğü Gülor Şarapları. Önceki gün Sabancı Müzesi’nin içindeki Müzedechanga’da buluştuğumuz şirketin Yönetici ortağı Adnan Erem’den öğrendik. Gülor, şarapçılığın kalbi Kaliforniya bölgesine ihracata başlamış. Bununla da kalmamış uluslararası yarışmalarda altın madalya almış. Erem’in verdiği bilgilere göre, şarabı Şarköy’deki bağlarından aldıkları üzümlerle üretiyorlar. Cabarnet Sauvignon, Cot-N (Malbec), Sangiovese, Shiraz başta olmak üzere çeşitli üzümleri var.
Elazığ’dan Şarköy’e
Erem, bunlarla iç pazara dönük üretim yapabileceklerini, ihracat içinse Öküzgözü, Boğazkere gibi Anadolu’ya özgü üzümlerden şarap üretmenin önemine değiniyor. Bilgileri şöyle paylaşıyor: “Öküzgözü ve Boğazkere’yi Elazığ’dan alıp, Şarköy’deki
Cemiyet hayatı ve iş dünyasında her yıl görmeye alıştığımız renkli yılbaşı partileri, birbirinden lüks ürünlerle dolu sepetler, pahalı armağanlar bu yıl neredeyse sıfırlandı. Yeni yıla merhaba partileri azaldığı için özellikle abiye kıyafetler lüks butiklerin vitrinlerinde kaldı. Esnaf keyifsiz...
Ticari hayatta bir süredir kiminle konuşsam işlerin kötü olduğundan yakınıyor. “Ortada kalabalık var ama alan yok” diyorlar. Küçük esnaf da, bir günde milyon TL’li ciro yapan büyük markalar da umutlarını yılbaşı alışverişine bağlamıştı. Özellikle Aralık 15’ten itibaren işlerin canlanmasını bekliyorlardı.
Beklentiler karşılandı mı? Bunu görmek için Nişantaşı’na çıktım. Cadde bomboştu dersem abartmış olmam. Şişli Belediyesi’nin bütçe sıkıntısı nedeniyle caddeyi bu yıl süslememesinin yarattığı renksiz atmosferin etkisi tabii ki hissediliyordu. Nitekim cadde esnafı belediyeye kızgın. “Her yıl bu zamanlarda Nişantaşı ışıl ışıl olurdu, insanlar başka şehirlerden kalkıp buraya gelirdi. Bu yıl kimse gelmediği için alışveriş de yapılmıyor” diyorlar...
Haklılar, Nişantaşı lükstür, albenidir, özellikle yılbaşı zamanı piyasa ekonomisinin simgesidir. Kapitalizmin kalbidir. Ancak gün boyunca