Irak’ın “Amerika’ya yaslanan” en güvenli bölgesi Kuzey Irak ile Türkiye arasında 2003-2006 yılları arasında gelişen ticaret hacmi, “ekonomik zorbalığa” teslim olmak üzere.
Sonda söylenecek lafı başta söyleyeyim, konuyu geçen haftadan beri yazıyorum. Doğal olarak ilk aradığım kişilerden biri Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi Murat Özçelik oldu.
Özçelik’in sekreteriyle aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- Geçen hafta aramıştım, kendisine iletebildiniz mi?
- Temsilci yurtdışına çıktı.
- Ne zaman gitti?
- İki hafta oluyor.
Perşembe günü ilk bölümü yayımlanan “Hapisteki işadamı” dizime, Kuzey Irak’ta ekonomik zorbalığa uzanan süreci anlatarak devam etmek istiyorum.
Türkiye, Irak’la 10 milyar dolara ulaşan ticaret hacmine koşarken, Kuzey Irak ile ilişkiler bir türlü normalleşmedi.
Kuzey Irak, “hızlı zengin olma“ rüyasını komşusuyla paylaşmakta bile zorluk çekiyor. Verdiği ihalelerde şirketleri borçlandırıp kelepçeliyor.
Yalnızca Süleymaniye’de, Türk şirketlerinden 70 kişinin tutuklandığı söyleniyor.
Aslına bakarsanız, 2000 yılının başlarında ekonomik ilişkilerin boyutunun farkına varan Türkiye, bir düzen arayışına girdi. Aynı yıl Özel Harp Dairesi, Kuzey Irak’a başkentten işadamı ihraç etti.
Irak Cumhurbaşkanı ve KYB Genel Başkanı Celal Talabani’nin bölgesi Süleymaniye ile Irak Kürt Bölgesi ve KDP’nin Başkanı Mesud Barzani’nin bölgesi Erbil’de eşzamanlı olarak, “Ankara Sanayici ve İşadamları Derneği“ şubeleri açıldı.
Barzani ortak
Kuzey Irak’a tanıştığım bir işadamı, “İstanbul’a geldim, anlatacaklarım var“ diyordu. Buluştuk, ilk sözleri:
“Bize uygulanan zulümdür, zorbalıktır. Müteahhitlerin hakedişlerinin son diliminin verilmediğini duyuyoruz. Devletten parasını alamayan müteahhit piyasaya borçlanıyor. Borçluları üzerine gidiyor. Adamı hapse atıyorlar, mallarına el koyuyorlar. Bunlar paraya vahşice saldırıyorlar. Süleymaniye’de içeriye girmemiş Türk işadamı kalmadı. Size bu durumda en az 30 tane mağdur adı verebilirim.”
Yolsuzluk faturası
Hukuk yolları açık değil mi diye soruyorum, “Mahkemede elini Kuran-ı Kerim’e basmadı diye bir Türk işadamı 4 gün gözatında kaldı“ örneğini veriyor. Adını da söylüyor. Kuzey Irak’ta halen yatırımı devam ettiği için adını yazmıyorum.
19 Amerikan, 9 İran şirketinin veya 12 milyar dolarlık ihale alan Güney Kore’den, konsolosluk açan Fransa’dan ve Lübnan’dan gelen girişimcinin başına da bu işler geliyor mu? Bu soruyu Erbil’de Hewler gazetesinin sahibi Rebwar Kerim
Bundan 40 yıl önce kapısına kilit vurulan Yıldız Sarayı Büyük Mabeyn Köşkü’nde hummalı bir restorasyon çalışması sürüyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “ağırlama” konutu olarak kullanılacak olan Yıldız Sarayı’nın restorasyon çalışmasının 15 Haziran’da bitmesi planlanıyor.
Daha merkezi bir yerde!
Pazar günü, AKP’nin Ankara’daki merkez binasının tablolarını da yapan ressam İsmail Acar’ın, “Laleler” konulu tablolarından oluşan koleksiyonunun açılışı vardı. Serginin açılışını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yapıyordu. Eşi Özdeyiş Topbaş ile Saray’ı gezme fırsatı da bulan Topbaş, restorasyonu beğendi ve yüksek mimar Ahmet Serbestoğlu’nu çalışmasından dolayı kutladı.
Açıkçası, ne Topbaş gibi bir mimari gözüm var, ne de sanat tarihi bilgim.
O nedenle restorasyonun başarısından veya başarısızlığından söz etmem mümkün değil. Ancak şunu gördüm ki, Yıldız Sarayı, İstanbul’un gizli kalmış çok nadide bir yapısı.
Bu
Yerel yönetimlerde inisiyatif, nasıl olduysa seçilmişlerden atanmışlara geçti. Yanlış anlaşılmasın, “yerel yönetim“ kavramı içinde anılan vali, emniyet müdürü gibi bürokratik kadrolardan söz etmiyorum, sivil toplum örgütleri veya gönüllüler gibi katılımcı grupları hiç anmıyorum bile; partiden, AKP’den söz ediyorum.
İstanbul’da yerel yönetim mesajlarını kamuoyuna taşıyan birim bir süredir İstanbul İl Başkanlığı oldu. Bu değişim 22 Temmuz seçimlerinden sonra Dr. Mehmet Müezzinoğlu’nun Meclis’e girmesiyle birlikte yerine atanan İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu‘yla başladı.
Mahalle mahalle tur düzenleyen AKP İl Başkanlığı, “Hizmet Yerinde Görünür“ sloganıyla İstanbullulara belediyenin yatırımlarını gösteriyor.
Sosyal belediyecilik, ulaşım, kültür ve sanat hizmetleri gibi yatırım alanlarına düzenlenen turları tamamlayan AKP, mayıs ayında da gençlik ve spor yatırımlarını kamuoyuyla paylayacak.
Babuşçu, bunlara ilaveten yerel seçim çalışmaları
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye İş Kadınları Derneği’nin (TİKAD) konuğuydu.
Medyadan madenciliğe kadar birçok alanda yatırımı bulunan işkadınları, işletmeler kapanıyor, ihracatta kârlılık düşüyor, yatırımlar bekletiliyor, özel sektörün borçlanma maliyeti yükseliyor vb. konulara odaklanıyorlar.
Şimşek, TİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Bulut, TİKAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Demet Çetindoğan Sabancı ve TİKAD Genel Sekreteri Prof. Dr. Neşe Kavak ve TOBB Kadınlar Konseyi Başkanı Aynur Bektaş ile birlikte oturuyordu.
Bektaş ilk soruyu yöneltiyor:
“Nevşehir’e yatırım projemi durdurdum, ne yapayım? Teşvikler kalktı mı?”
Şimşek, teşviklerin bölgesel ve sektörel olarak verileceğini, yatırım projesine özel bir teşvik mönüsü sunulacağını söylüyor.
Şimşek’in yanıtlarını şu başlıklarda vermek istiyorum:
‘301’i öne çektik’
Merkezi Almanya’da bulunan ve Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen elinde bir tarihle çıkagelmişti.
Şen, Nazi döneminde Türkiye’ye sığınan Alman uyruklu bilim, sanat ve kültür insanlarının öyküsünü anlatan “Ay Yıldız Altında Sürgün“ kitabını tanıttı.
“Göç“ ne yer ne yurt dinliyor, bazen köklerinden koparılman için bir tek zalim yetiyor.
Ölüm ve yaşam sınırı
Türkiye göçmen acısını içinde taşımayı iyi bilir. 1800’lerde Kuzey’den, 1920’lerde Batı’dan, 1980’lerde Doğu’dan...
Irak Kürt bölgesine gittiğiniz zaman “Bu topraklarda barış nasıl kurulacak komşu?” sorusuna verilen yanıtlar içinden mutlaka, “Saddam üzerimize ölüm yağdırdığı zaman, bize sınırlarını Türkiye açtı“ cümlesi geçer.
Göçmenliğin en dramatik öyküleri “ölüm ve yaşam“ sınırında yazılıyor.
Ortadoğu’nun en zengin kadını Sharin Arison ile Türkiye’nin en genç banka patronu Damla Cıngıllıoğlu’nun yolları Bankpozitif’te kesişiyor
Ekonomi yazarlarıyla bir araya gelen Bankpozitif’in CEO’su Hasan Akçakayalıoğlu’na, bankanın İsrailli hâkim ortağı Bank Hapoalim’in sermaye yapısını soruyorum.
“Yüzde 73’ü halka açık, İsrail’in en büyük ticari bankası” diyor.
Hapoalim İsrail dilinde (İbranice) ne anlama geliyor?
“İşçi” yanıtını alınca doğal olarak bankanın en büyük hissedarını da merak ediyorum, olur ya belki işçilerdir!
Akçakalıoğlu, “İsrail’in en zengin ailelerinden Arison” bilgisini veriyor.
Arison grubu, Hapoalim’in yüzde 20.76 hissedarı.