Merkezi Almanya’da bulunan ve Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen elinde bir tarihle çıkagelmişti.
Şen, Nazi döneminde Türkiye’ye sığınan Alman uyruklu bilim, sanat ve kültür insanlarının öyküsünü anlatan “Ay Yıldız Altında Sürgün“ kitabını tanıttı.
“Göç“ ne yer ne yurt dinliyor, bazen köklerinden koparılman için bir tek zalim yetiyor.
Ölüm ve yaşam sınırı
Türkiye göçmen acısını içinde taşımayı iyi bilir. 1800’lerde Kuzey’den, 1920’lerde Batı’dan, 1980’lerde Doğu’dan...
Irak Kürt bölgesine gittiğiniz zaman “Bu topraklarda barış nasıl kurulacak komşu?” sorusuna verilen yanıtlar içinden mutlaka, “Saddam üzerimize ölüm yağdırdığı zaman, bize sınırlarını Türkiye açtı“ cümlesi geçer.
Göçmenliğin en dramatik öyküleri “ölüm ve yaşam“ sınırında yazılıyor.
1933 ile 1953 yılları arasında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin göçmenleri, Nazi faşizminden kaçan Yahudi kökenli iyi yetişmiş bilim adamlarıydı.
Prof. Şen tanıtımını yaptığı kitabında, Alman bilim adamlarının Türkiye’deki yükseköğrenim kurumlarındaki öyküleriyle birlikte anlatıyor.
Şen bu arada İzmir’de kurulacak Türk-Alman üniversitesinin de haberini veriyor.
Kocabıyık destekledi
Şen, Atatürk’ün 100. yılı nedeniyle yapılan bir araştırma sırasında, Adolf Hitler’in Alman Eğitim Bakanlığı Müfettişi Herbert Scurla’nın Türkiye’de çalışan bilim adamları hakkında yazdığı rapora ulaşıyor.
Almanca yazılan kitabın, Türkçe ve İngilizce olarak da yayımlanabilmesi için Asım Kocabıyık Kültür Eğitim Vakfı Başkanı Asım Kocabıyık’ın desteklerini aldığını söyleyen Şen, “Türkiye’ye gönderilen Scurla, ari ırktan olmadıkları ve/veya Nazi rejimine muhalif oluşları nedeniyle Avrupa’nın hiçbir yerinde kendilerine yaşama şansı bırakılmayan Alman entelektüellerini, sayılarının günden güne arttığı Türkiye’den de çıkarttırmakla yetkilendirilmişti. Bu başarısız girişimi belgeleyen rapor, o dönem Türkiye’de yaşamış sürgünlere dair temel kaynak niteliğinde” diyor.
Kitaba önsöz yazan Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Dışişleri bakanlığı döneminde başlattıkları “Ernst-Reuter Girişimi“ni hatırlatıyor.
II. Dünya Savaşı yıllarında, 13 yıl Türkiye’de sürgün hayatı yaşayan Alman politikacı Ernst Reuter ülkesine döndüğü zaman Berlin Belediye Başkanlığı yapmıştı.
Uyum sağlamadı diye mi?
İki ülkenin dinsel ve etnik ayrımcılığa karşı ortaklaştırdığı tarihe karşılık, bugünün Almanya’sında çıkarılan 26 yangın, 9 Türkün yaşamını yitirmesine engel olamıyor!
Şen’in kitap öyküsünü dinlerken karşımda 1973 yılında Almanya’ya göç eden, Efe Fırat’ın sahibi Ahmet Aktaş oturuyordu.
Almanya’daki 70 bin Türk girişimci içinde ilk 10 arasında yer alan Aktaş, yabancı düşmanlığını anlatırken “uyum“ sorununa dikkat çekiyor:
“Köyünden çıkıp Almanya’ya geldi. Sadece fabrikanın yeri ile marketi öğrettiler. Parasını memlekette akrabalarına gönderdi. Para Türkiye’de battı, Almanya gelecek vaat etmiyor; bugün sıkıştılar.”
Şen, Almanya’daki ırkçı saldırılar nedeniyle işsiz ve yoksul Türklerin değil, orta sınıfın göç edebileceğini söylüyor.
Almanya’daki Türklerin (2 milyon 700 bin kişi) yüzde 43’ü fakirlik sınırında, yüzde 30’u ise işsiz.
Şen “Artık Türkler Almanya’da ev almak istemiyor. Bu eğilimi fark eden emlakçılar Türkiye’den konut pazarlaması yapıyorlar“ diyor.
Irkçı kafa ne aydın ne de yoksul dinliyor; “Benden değilsin“ deyip yakıyor, yıkıyor!
Almanya’ya göç eden Türkler “âlim“ olsaydı durum değişir miydi?