Vakıfbank, dün Esma Sultan’da “İşte yeni Vakıfbank“ sunumunun yapıldığı görkemli bir tanıtım şovu sundu. Yalnızca “Sabah-atv kredisi“ sorusuna “gündemden kopmama“ gerekçesiyle yanıt verilemeyen basın toplantısı, bankanın yenilikçi yüzünü tanıttı. Vakıfbank’ın yönetim tüm kadrosu, sabah 10.00’da zengin bir kahvaltı büfesiyle gazetecileri karşıladılar.
Ardından sunumun yapılacağı toplantı salonuna geçildi.
Yeni Yüzyıl gazetesi macerasından ünlenerek çıkan manken Ceylan Saner kürsüye Vakıfbank Genel Müdürü Bilal Karaman’ı davet etti.
Karaman üzerinde Vakıfbank’ın eski logosunun bulunduğu örtüyü kürsüden attı ve altından yeni logo çıktı.
Dün ekranlarda dönmeye başlayan reklam filmi gösterildi. Yenilikçilik zihinde başlayıp bitmiyor, epey masraflı.
Kimlik için 15 milyon dolar
Bodrum Güllük Körfezi’ndeki koylarında “çıplak“ gözle gördüklerim, balık çiftliklerinin gündemiyle çakışıyor.
Bodrum’un eşsiz koylarında tekneler değil, balık çiftlikleri demir almış.
Öylesine azgın bir kirlenme var ki, balıklar topluca ölüyor buralarda. Tepkiler ise maalesef yerel aktivistlerle sınırlı.
Yasa güçlüden yana
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın son iki yıllık çalışmanın ardından ortaya çıkardığı, Bodrum Güllük Körfezi’ndeki 126 balık çiftliğinin taşınması projesi, çevrecileri ayaklandırdı.
Yasayla çiftlik sayısının 83’e indirilip küçük çiftliklerin yerini büyüklerin almasının hedeflendiği söyleniyor.
Çiftlikler yer değiştirirken, sermaye de el değiştiriyor.
Bodrum otelleri neden satılık? Çünkü Rus, Arap ve Kazak yatırımcılar öyle fiyatlar teklif ediyorlar ki, yatırımların geri dönüş hızını 8 yıl olarak planlayıp 12 yıl gerçeğiyle karşılaşan otel sahipleri cazip tekliflere kayıtsız kalamıyor.
İşte Bodrum Princess’ın sahibi Erdal Danyal’ın söyledikleri: 55 milyon dolara mal ettiğim otelime 115 milyon dolar verdiler. 150 istiyorum. Bu fiyatları verirlerse bütün otellerimi satarım.
İşletmesini bana verirlerse daha güzel satarım.
Sadece Bodrum Princess mı satılık? Türkbükü’ndeki Koç’un Divan Palmira oteliyle Yalıçiftlik’teki Kempinski ilk ağızdan sayılanlardan. Bodrum’un sezonu kısa diyenleri yine Danyal yanıtlıyor: ”Temmuz-ağustosta kazandığımızı Antalya’daki otel bir yılda kazanır.”
Bodrum
Bodrum Göltürkbükü’ndeki koyda denizin rengi derinlere gittikçe turkuvazdan maviye doğru koyulaşıyor. Zaten adı da “Akvaryum Koyu”.
Eşine dışkısını atan Nişanyan nedeniyle Agos’tan istifa eden Ağım, “Belleğimizde ‘dışkı yedirme’ olarak iz bırakmış bir işkence yöntemini anımsatan bu harekete karşılık verilmeliydi” diyor
B. ktan şeylerin entelektüel dünyada nasıl pazarlandığına, içinden nasıl komplo teorileri çıkarıldığına ve nasıl da ayna rolü oynayabildiğine tanık oluyoruz; hayretle.
Asıl olarak mesele şu:
Adamın biri, karısına iğrenç bir saldırıda bulunuyor. Bunu bilen, gören, duyanın da “Aaa ne ayıp” tepkisi vermesi beklenirken tartışmaların geldiği boyut, “akıl tutulmasının” bulaşıcı bir hal aldığını gösteriyor. Olayın kamusal alana taşındığı 6 Haziran tarihinden bugüne Agos gazetesi çevresinde yaşananlardan anlıyoruz ki, tipik bir “erkek” ve “cemaat” dayanışması karşısında gelişen demokratik refleksleri yönetememe hali de bulaşıcı.
“Benimle görüşmedi”
Zorlu Enerji’nin 15’inci yıl kutlamasında, Ahmet Nazif Zorlu ile kapıda karşılaşıyoruz; “En genç şirketiniz bile 15 yaşında olmuş” diyorum. Zorlu’nun yanıtı kürsüden geliyor:
“Önümüzdeki 15 yılda elektrik üretim kapasitemizi 15 bin megavata çıkaracağız. 2012 yılında 4 bin 200 megavata erişmiş olacağız.”
Enerji yatırımları
Türkiye’nin elektrik üretimi kurulu gücü 40 bin megavat civarında. Tüketimin yoğun olduğu saatlerde elektrik kesintileri kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle, bir “elektrik tasarrufu“ etkinlikleri, öbür yandan da özel sektörün yatırımları gündeme geliyor.
Yılda ortalama yüzde 5 büyüme durumunda bile, yıllık elektrik açığının 2 bin megavat olacağı varsayılıyor.
Yılda 1000 megavat elektrik kapasitesi üretme hedeflerini mütevazı bulan Ahmet Nazif Zorlu, kaynağa iniyor.
Doğalgaz ve petrol arıyor. Rüzgâr santrallerı kuruyor, termik santralla ilgileniyor, nükleer santral için dosya hazırlıyor.
Doğalgaz buldu, petrol arıyor
Cumhuriyetin öğretmeni Hasan Âli Yücel aklıma geldi, Garanti Bankası’nın “Öğretmen Akademisi Vakfı”nı kuracağını okuyunca.
Öğretmenlik görevinden sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışmaya başlayan Yücel, Atatürk ile üç ay süren Anadolu gezisinin ardından, ülkede bir eğitim seferberliği başlamıştı.
1936 yılında “Eğitim Kursları”, 1937-1938-1939 yıllarında da deneme amaçlı birer “Köy Okulu” açılmıştı.
Bu proje Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı sırasında, 1940 yılında “Köy Enstitüleri” halini almıştı.
Öğretmen ve sağlık elemanı yetiştiren bu enstitüler, gericilerin talepleri doğrultusunda 1954 yılında kapatıldı.
Nitelikli toplumu hedefleyen temel eğitim kurumlarından biri olan bu “Köy Enstitüleri”nin kapatılmasıyla cehaletin marifet sayılması aynı dönemlere denk geldi.
Yarım asırdır, bu döngüyü kırmaya uğraşıyoruz.
Özyeğin Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Erhan Erkut, Altunizade’deki binalarında basına yapılan ilk sunumda, “Türkiye’de uluslararası üniversite yok!” diyor.
Yükseköğrenimin üç evresine dikkat çeken Prof. Erkut, “1’inci kuşak profesyonel, 1990’larda ise başlayan 2’inci kuşak araştırmacı hedefledi; 3’üncü kuşak girişimci yetiştiriyor” ayrıntısını veriyor.
Özyeğin Üniversitesi, bu 3’üncü kuşağa denk geliyor. 800 iş ortağıyla proje geliştiren, bölgesel eğitim veren, kendi kaynağını yaratan, maddi açıdan ulaşılabilir büyük bir kampüs hedefleniyor.
Erkut, “Amacımız 2 bin 500 öğretim gördüğü elit bir üniversite yaratmak değil” derken, Harvard gibi dünyanın köklü üniversitelerinden örnekler veriyor.
1936’da, 9 öğrenci ile öğrenime başlayan Harvard’ın 2008 yılında 31 bin öğrenciye ulaştığını belirten Erkut, Özyeğin’in de 2016 yılında öğrenci sayısının 8 bine varmasının beklendiğini belirtiyor.
Özyeğ
TÜSİAD’ın, konuk konuşmacı olarak UNDP Başkanı Kemal Derviş’i davet etmesi, birbirini tetikleyen yorumlara yol açıyor.
TÜSİAD bu toplantıya, “Anayasa Konvansiyonu“ (Anayasa yapmak için toplanan olağanüstü geçici meclis) çağrısı yapmak üzere Türk-İş, Hak-İş ve DİSK gibi işçi örgütlerinin yanı sıra, işveren cephesinden TİSK ve TÜRKONFED başkanlarını da davet etmişti.
Başkanlar toplantıya gelemeyeceklerini bildirdiler, ancak şu sorular tam olarak yanıtlanmadı:
TOBB, Türk-İş ve Hak-İş daveti hangi aşamada geri çevirdi?
TÜSİAD ile yeni randevuyu “Derviş’siz“ toplantıya vermeleri, hangi endişelerin ürünü?
Türkiye’de geniş açılımlı “toplumsal mutabakat“ talebi TÜSİAD’dan gelince, bazı kesimler neden komplo üretme gereği duyuyor?
AKP kapatılmazsa