AB Enerji Komiseri Andris Piebalgs bugün Ankara’da, Hazar ve Ortadoğu enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Nabucco ile birlikte, Türkiye geçişli diğer doğalgaz kaynaklarını görüşüyor. Avrupa, Ekim 2005 tarihinde Avusturya şirketi OMV başkanlığında kurulan Nabucco projesine ivme kazandırmak için çabalarını artırıyor.
Nabucco’nun 6 ortağı bulunuyor: Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya ve Almanya. Projenin arz tarafında ise Azerbaycan, İran, Irak ve Mısır yer alıyordu.
AB Komisyonu, Rusya’ya olan arz bağımlılığının yüzde 30’da tutulmasını karara bağlamasıyla, Türkiye AB’nin gündeminde Rusya, Afrika ve Norveç’in yanı sıra yeni enerji köprüsü olarak yerini alıyor.
“Gazprom’u Avrupa’dan atmak istiyorlar“ diyen Rusya, bu girişim karşısında boş durmuyor; Nabucco’nun 7’nci ortağı olarak anılmaya başlıyor.
Asıl sürpriz gibi duran gelişme de bu. Çünkü AB Komisyon kararlarında yer alan “kaynak bağımlılığı”nın azaltılması amacının dışına çıkılıyor.
Ne var ki İran ve Irak, “siyasi ve güvenlik“ sorunları nedeniyle arz güvenliğini tartıştırıyor.
Ekonomide kriz zilleri çalarken, hükümetin gözünü doğalgaza yüzde 22.5 oranında zam yapacak kadar ne kararttı?
Hilmi Güler, ekonomi yönetimiyle birlikte 15 günde alınabilen bu zam kararının son dakikaya kadar tartışıldığını belirtirken “Bize de yüksek geldi“ diyor.
Hükümeti bu sancılı zamma sürükleyen olasılıkları sıralayalım.
Yatırımcıya jest
Bir; hükümet, IMF ile 8-11 milyar dolar kredili anlaşma için masaya oturmaya hazırlanıyor.
(Petrolde olduğu gibi doğalgazda da otomatik fiyatlandırmayı talep eden IMF’ydi. Buna göre YPK’nın aldığı “Maliyet Bazlı Fiyatlandırma Mekanizması“ kararını BOTAŞ temmuz ayında uygulamaya soktu ve doğalgaza yılbaşından beri yapılan zam oranı yüzde 82.15’e kadar yükseldi. DİSK de BOTAŞ zammını “IMF istedi“ olarak yorumluyor.)
İki; BOTAŞ yatırımcı için cazibe haline getirilmeye çalışılıyor. Fiyat istikrarı uygulanıyor.
Eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mustafa Kemal Ulusu, Çankaya Köşkü’nün 1927-1938 tarihleri arasında kütüphanecisi olan babası Nuri Ulusu’nun hatıralarını derledi.
Nuri Ulusu’nun çocuksu bir heyecanla kaleme aldığı “Atatürk’ün Yanı Başında” adıyla piyasaya çıkan kitabında, aydınlık bir ülke inşa etmeye çalışan Atatürk’ün yolculuk hikâyesi anlatılıyor.
Kimi zaman gemi su alıyor, kimi zaman fırtınaya yakalanıyor ama hep ileri gidiyor!
Karatahta her yerde
Ulusu’dan, Atatürk’ü her yerde bir gölge gibi izleyen ve ona neredeyse nefesi kadar yakın olan yaverin neden “kütüphanecisi” olduğunu öğreniyoruz.
Ulusu, Sümerbank, Etibank gibi kuruluşların veya Saldıray, Baturay, Yıldıray gibi denizaltıların isimlerinin verildiği karatahtayı anlatıyor:
“Atatürk’ün sofrası ilim sofrasıydı... Tarih, dil, matematik, geometri vb. gibi ilmi mevzulara söylediklerini bir de karşısında tahtada görebilmesi için döner, muşamba yazı tahtaları yaptırıp Dolmabahçe Sarayı, Florya Deniz Köşkü ve Çankaya Köşkü’ne getirilirdi. Yazdırır, okutturur, tartıştırır, kısacası herkesin belleğine o konuları çıkmayacak şekilde yerleştirir ve bundan da haz duyardı. Her akşam için lüzumu olan kitaplar, kâğıt ve
Doğu’nun en tanınmış müzisyenlerinden Iraklı ut virtüözü Dr. Salim Abdülkerim’in bestelediği “Katar Senfonisi”nin, dünya konserlerinin ilk durağı İstanbul’du.
Lütfi Kırdar’daki konser sırasında yanımda oturan, Katar’dan gelen Tunuslu meslektaşımla ilk kez bir senfoni orkestrasına giren Türk klarnetinin başarısının altını çiziyoruz.
Katar Senfonisi’nin ilk konseri haziran ayında Doha’da olmuştu. Doha’da 2 kez izleyicilerin karşısına çıkan orkestrayı yaklaşık 5000 kişi izlemişti.
Meslektaşım, İstanbul’da boş olan koltukları göstererek “Neden?” diye sordu.
“Yeterince duyurulmamış olabilir“ dedim.
Konser çıkışında bir fahri konsolostan aldığım yorum ilginçti:
“Senfoni dinlemek isteyenler Katar’ı küçümser; Katar’ı önemseyenler senfoniye ilgi duymaz!”
Türkiye denizlerini “mavi yurt” edinebildi mi? Nüfusun yüzde 65’inin yaşadığı, 8 bin 337 kilometrelik kıyı şeridinde 28 ilimiz bulunuyor. Coğrafi veya demografik gerçekler, denizi yaşamaya yetmiyor; tüm bunların üzerine bir de “şuur” eklemek gerekiyor.
22-26 Ekim tarihleri arasında İzmir ve İstanbul’daki etkinliklerin yer aldığı “2. Uluslararası Deniz Kültürü Festivali” düzenlendi.
Deniz kültürümüzü, “evrensel” boyuta taşımamızın tarihi yalnızca 1 yıl!
Türklerin 11. yüzyılda ilk deniz filosunu kuran Amiral Çaka Bey.
16. yüzyılda Akdeniz’de denizcilik dengelerini değiştiren amiraller Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis.
Denizcilikte buhar devrinden bilgi çağına kadar süren koca bir aralık: Yıl 2008.
Dün de, bundan 118 yıl önce 550 denizciyle birlikte sulara gömülen “Ertuğrul Firkateyni” ile yüzleştik.
Irak'taki en büyük iktidar ortağı güçlerden Irak Yüksek İslam Konseyi Fiili Lideri Ammar Abdülaziz Muhsin el Hekim'le (Ammar el Hekim) yaptığım görüşme, ABD'nin Irak'a çaldığı "federasyon" mayasının tuttuğunu düşündürüyor.
37 yaşındaki Ammar el Hekim, Konsey Başkanı Babası Abdülaziz el Hekim, Tahran'da tedavi gördüğü için "fiili lider" olarak anılıyor.
El Hekim'in amcası, "Irak'ın Humeynisi" olarak anılan Ayetullah Muhammed Bekir el Hekim (Bekir el Hekim), Saddam'dan kaçıp sürdürdüğü 23 yıllık sürgün hayatını Amerika'nın işgaliyle sonlandırıp ülkesine dönmüştü.
İşgalden 5 ay sonra, Bekir el Hekim, Şii nüfusunun yaşadığı Necef'te kendisine yönelik bombalı saldırı sonucu korumalarıyla birlikte hayatını kaybetti.
Ammar el Hekim, bugün hem amcası hem de babasından kendisine miras kalan o büyük gücü temsil ediyor.
Yerel bütçe daha fazla
Irak Meclisi’nde çoğunluğu bulunan Irak Yüksek İslam Konseyi’nin Başkan Yardımcısı Ammar Abdulazeez Mohsin Al-Hakeem, Ankara’da siyasi temaslarını tamamlayarak geldiği İstanbul’da, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Irak İş Konseyi üyesi işadamlarıyla bir araya geldi.
Al-Hakeem’in heyetinde yer alan güvenlik, ekonomi, sağlık komisyonlarında görev milletvekilleri içinde, çarşaflı giysisi ile fark edilen çocuk doktoru Jinan Jassim Mohammed Ali’nin de bulunması, kadınların Irak’taki “görünürlüğünü” vurguluyordu.
Al-Hakeem iş dünyasına “Esefle belirtmeliyim ki Irak’a yatırımlar konusunda Uzak Doğu ve Uzak Batı arasında rekabet var. Türk firmaları neredeler? ” diye soruyor ve ekliyor:
“İlk iş alan, en çok işi yapar! Kürt bölgesine yatırım yapmanız yetmez, Bağdat ve Güney’e de gelmelisiniz. Komşular önceliklidir.”
Al-Hakeem bir de fıkra anlatıyor.
Adamın biri yemek davetine gider. Etrafındakilere “Siz ne kadar bencilsiniz” der. Masadakiler “Nereden çıkarıyorsun?” diye sorunca da, “Bir lokma verin, beni yalancı çıkarın” diye karşılık verir. Bu sözden anlıyoruz ki, Irak “lokma” istiyor.
Hakeem’in annesi Türk
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Libya gezisi dönüşü uçakta yaptığımız görüşmede küresel krizi değerlendirirken, “Herkes can derdine düşmüş, gelen paranın kaynağı sorulmamalı“ diyor.
Yatırımcı bakanlık olarak krize duyarsız kalmadığını ifade eden Yıldırım, ekonomi yönetiminin aldığı kararlara katkı da sağlıyor:
“Hükümetin önerisi bu yönde ama, bana göre gelen paradan yüzde 2 vergi de alınmamalı. Düzenleme Türkiye’deki armatörlerin, müteahhitlerin yurtdışındaki paralarını Türkiye’ye getirmek için yapılıyor. Almanya’daki Türk vatandaşlarının tasarruflarıyla ilgisi yok.”
Yıldırım, yüzde 5 vergi karşılığında, yastık altı paranın da sisteme girmesinin önerildiğini, ancak bu konuda bazı endişelerin olduğunu da dile getiriyor.
Kaddafi duydu
Hafta sonunu Libya Ulaştırma Bakanı Mohammad Abou Ajila’nın daveti üzerine, Libya’nın başkenti Tripoli’de geçiren Yıldırım, bir gün içinde ülkenin Başbakanı Ali Mahmudi’nin yanı sıra, 4 bakanından davet aldı.
Yıldırım, Amerikalıların, İtalyanların, Fransızların iştahla iş kovaladığı Libya’da, bir gün içinde en fazla randevu gerçekleştiren konuk bakan unvanını almış!