Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği’ne (GABB) bağlı 21 ilin, 2002-2007 yılları arasında ekonomik ve sosyal sorunlarını araştıran rapor açıkladı: Milli gelirden ve kamu yatırımlarından alınan pay 60 yıldır eriyor!
GABB ve Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir rapordaki verilere dayanarak, “AKP bölgeye yatırım yapmadı, kandırıldık” diyor.
Her şeyi açıkça konuşmaktan yana olduklarını belirten Baydemir, rakamlarla kalkınmanın bir demokrasi sorunu olduğunu vurguluyor.
Ekonomist Mustafa Sönmez ve GABB uzmanları Berat Baylan ve Cuma Çiçek’in hazırladığı “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Sosyo-Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri” araştırması, Batı ve Doğu’daki illeri nüfus yapılarına göre aynı kümede ele alıyor. Bu durumda ortaya Kocaeli ile Diyarbakır’ın ekonomik verilerinin karşılaştırıldığı bir tablo çıkıyor: Uçurum!
Doğu’ya yatırım yok
Milli gelir hesaplamaları 2001 yılından sonra iller bazında verilmiyor. O nedenle, iller temelinde milli gelir tahmini, yatırımlar ve tüketim kalemleri üzerinden yapılıyor. İllerin gelişmesinde öncü kabul edilen kamu yatırımları inceleniyor.
Enerji çevreleri, 20 Ocak’ta göreve başlayacak ABD Başkanı Barack Obama’nın, 1997 yılında Fizik dalında Nobel ödülü almış bilim adamı Steven Chu’yu “Enerji Bakanı” olarak ilan etmesi üzerine, “küresel oyunun“ adını koyuyorlar: Soft!
Bu yorum Cumhurbaşkanlığı Enerji Danışmanı Doç. Dr. Volkan Ediger’e ait.
Ediger’in görüşleri üç ana eksene odaklanıyor:
* Arz güvenliğine odaklanan Bush döneminde uygulanan “hard” enerji politikalarından “soft” alana geçiliyor.
* Çok yönlü diyaloglarla sorunların çözümü yöntemi benimseniyor.
* Bilim, teknoloji, Ar-Ge, inovasyon öne çıkıyor.
Bir özet yapmak gerekirse, enerjide arz güvenliği ve iklim değişikliği stratejilerinde, jeopolitik kaygıların yerini bilim alacak.
Ekonomik krizle birlikte, “bağlı şartlanmayla” siyaset sahnesinde ilk akla gelen isim olan UNDP Başkanı Kemal Derviş’in bu kurumdaki görev süresinin Kasım 2009’da dolacak olması, senaryolar için uygun bir iklim sağlıyor.
Antalya’da, Bülent Ecevit Başbakanlığı’nda kurulan 56’ncı ve 57’nci hükümette Derviş ile aynı kabineyi paylaşan gençlik ve spordan sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü ve eşi Ülker Ünlü ile karşılaştım.
Ünlü, aynı gün gazetelerde çıkan haberlerde aile dostu Derviş ile yeni bir parti faaliyeti içinde anılıyordu.
Ünlü’ye “Doğru mu? Neler oluyor?” diye soruyorum.
Yerel seçim bekleniyor
Ünlü, son gelişmeler üzerine Derviş ile yaptığı telefon konuşmasını da yansıtan bir değerlendirme yapıyor:
“Yeni bir siyasi parti girişimi yok. Deniz Baykal hakkında çok olumsuz konuşabilirim. Yerel seçimlerden sonra neler olacağını görmek gerekir. Derviş gerçek bir CHP’lidir. Görev süresinin bitmesinden sonra Türkiye’ye gelmek istiyor. Ancak gelmeyebilir de. Dünya Bankası Kalkınma Programı (UNDP) görev süresini uzatmak istiyor. Derviş, yeni ABD Başkanı Barack Obama’nın ekibi ve Clinton ailesi ile yakın. Krizin şekillendiği dönemde küresel çözüm üreten yönetimle yakın mesai içinde
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, hükümetin üzerinde çalıştığı krize önlem paketinin çerçevesini anlattı.
Paket üzerinde çalışan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nun üyesi olan Yıldırım’ın verdiği bilgiye göre, pakette son durum şu şekilde: “Hazırlıklar önümüzdeki hafta bankalarla yapılacak olan görüşmelerle devam edip, ardından tamamlanacak”
Önlem paketinin ana çerçevesi için üzerinde durulan ilkeler şöyle:
Bayram ziyareti nedeniyle geniş aile bir araya geldik. Çocuklarla eğlenmek güzel. 4 yaşındaki Yasemin üzgün, Arog’a gidememiş.
“7 yaş üstündekiler gidebiliyor, Kerim (7 yaşındaki ağabeyi) gitti” diyor.
Kerim’e filmi soruyoruz, uzun uzun maç sahnesini anlatıyor.
Ailenin gençlerinde hayalkırıklığı yaratmış Arog.
Bu kısa sinema sohbetimizde öğreniyorum ki; “Mustafa” filmine yönelik eleştirilerin dozunu fazla bulmuşlar, “Issız Adam” herkesi etkilemiş, mutfak bölümünü daha çok konuşuyorlar. Ne de olsa aramızda anneanneler var.
Aslında hepimiz bu sinema mevzuunun uzun sürmeyeceğini biliyoruz. Onun için de pek tartışmalı alanlara girmiyoruz.
Memlekette ekonomik kriz var, kimsenin tuzu kuru değil. Kimi yanında eleman çalıştırıyor, kimi ücretli, kimisi üniversiteyi bitirmiş iş arıyor...
Kamuoyunda DSP ve SP’den ataklar gündemi meşgul ederken, Anavatan ve DP’de sessizlik hakim.
Diyeceksiniz ki, “Bu partiler varlık gösterebilir mi?” Eğer bir genel seçim söz konusu olsaydı bu soru çok daha kesinlik taşıyabilirdi. Ancak yerel seçimlerde “iyi aday“ faktörü umut olabiliyor.
Anavatan’ın belediye başkan adayları, İstanbul’da güçlü oldukları ilçelerde, AKP’li olmayan kesimlerin oyuna talipler. Adaylıklarını açıklıyorlar, bayram lokumu dağıtıyorlar!
İstanbul, Ankara ve İzmir’de DP’nin sesi çıkmıyor. Anadolu’yu dolaşan DP Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun, kırsaldaki adımlar önemli olabilir. DP’de iki önemli iddia ortaya çıktı. Birisi Soylu’dan geldi: “Oy oranım yüzde 5.4’ün altında kalırsa, giderim.” İkincisi ise savunma sanayi, medya, turizm ve enerji alanlarında yatırımları bulunan FB’li işadamı Sadettin Saran’dan geldi: “DP genel başkanlığına talibim!”
Kırıkkale’de çalışıyor
Saran’ı bundan yaklaşık bir yıl önce iş yerinde ziyaret etmiştim. Nail Keçili’nin sahibi olduğu Cen Ajans’ın binasını satın almıştı. Minimalist tarzda dekore edilmiş, doğaya dönük mimarisiyle aydınlık bir ofisti. İş dünyasındaki gelişmeleri konuştuk. “Kendine güvenen” sade bir hali vardı. İlk
Pazartesi akşamına kadar yerel seçimlerde aday olmayı düşünen kamu görevlileri istifa etti ve seçim takvimi hız kazandı. Mart ayında yapılacak yerel seçimin, 22 Temmuz’daki genel seçime nazaran iş dünyasını daha fazla mindere çekeceğinin işaretlerini alıyorum.
Nedeni çok açık dile getiriliyor:
İş dünyası 22 Temmuz’dan sonra beliren “biz ve siz” ayrımının bedelini ödemeye başladı! Bugüne kadar iş dünyasına karşı atak hep AKP kanadından ve de bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’dan geliyordu.
Geçtiğimiz gün siyasete uzak olmayan, iş dünyasının da göbeğinde olan sözüne itibar ettiğim bir haber kaynağım döndü bana şu soruyu sordu: “Sence işadamlarına çatan Başbakan bir siyasetçi mi, yoksa rakip gibi mi konuşuyor?”
MÜSİAD ile TÜSİAD gibi “eşitler arasında” olası bir çatışma görülmüyor ancak siyaset kürsüsünde işadamları hedef alınıyor; soru ilginç!
Kesintisiz atak sürdü
Bundan 32 yıl önce Bangladeş’te çaresizlere “kefilsiz, icrasız“ kredi dağıtarak “Grameen Bank“ı kuran Prof. Muhammed Yunus’un 2006 yılında “Nobel Barış Ödülü“nü almasının Türkiye’deki yankısı, dünya yoksullarının beşte dördünün yaşadığı Asya’dan az olmamıştı.
Çünkü Prof. Yunus ile Türkiye 2003 yılında, dönemin AKP milletvekili Prof. Aziz Akgül’ün liderliğinde, Diyarbakır’da Türkiye Grameen Mikrokredi Programı’nı (TGMP) başlamıştı.
Bugün TGMP 27 ilde, 10 binin üzerinde kadına ulaştı ve kullandırdığı mikrokredi tutarı 19 milyon YTL’yi aştı.
Hükümetin yoksullukla mücadeleyi “yardım“ ve “mikrokredi“ olarak görmesi akademik çevreler tarafından eleştirilse de bu alanda ödüller geliyor.
Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi ile Dexia işbirliğinde dağıtılan “2008 Bölgeler Ödülü“ Almanya, Polonya, Sırbistan ve İngiltere’deki projelerle birlikte “Kahramanmaraş Mikrokredi Projesi“ne verildi.
Yunus: Hazır olmalıyız