Türkiye Değişim Hareketi’nin (TDH) mitinglerini izlemiş üç-beş gazeteciden biriydim; başta gençlerin, kadınların ve siyasete yeni adım atan işadamlarının, akademisyenlerin varlığı dikkat çekiyordu...
TDH lideri ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, 21 Haziran tarihli açıklamasıyla partileşme sürecini durdurdu.
Şimdi ortaya çıkan asıl soruya gelelim: TDH’nin ortaya çıkmasından zarar gören kimdi? Partileşme sürecini durdurması kime yarayacak?
TDH kurucularından araştırmacı-siyasetçi Bülent Tanla, “Halkın sesini dinleyerek, toplumdaki dinamikleri dikkate alan bir tavır benimsedik. CHP yönetimi ile görüşerek veya herhangi bir siyasi pazarlık yürüterek bu kararı almadık” derken, “hareketin” yol haritasını ortaya koyuyor:
“İl başkanları ile yaptığımız toplantıda, bundan sonra atılacak siyasi adımlar konusunda Sarıgül’e yetki verildi. TDH siyasi projelerini hayata geçirecek çalışmaları sürdürecek. Kürt sorunu, inançlar ve ekonomi alanlarında raporlar hazırlayarak, toplumsal talepleri siyasete taşımaya çalışacak.”
TDH baskı grubu olabilecek mi?
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, bugün yine sert, köşeli ve ezber bozan bir konuşma yapacak. Bu konuşma Bodrum sayfiyesinin gölgesinde kalmasın diye toplantı yeri, pazartesi ilan edildiği gibi İstanbul’a alındı.
Boyner aynı gün Trabzon’da da yeteri kadar sert, köşeli ve ezber bozan bir konuşma yapmıştı aslında. Şemdinli baskını üzerine “Sözün bittiği yerdeyiz” diyor, “Devlet vatandaşının yaşama hakkını korumak için gerekli tedbirleri almakla sorumludur. Bu sorumluluğu yerine getiremiyorsa, hesabını vermekle yükümlüdür” çıkışı yapıyordu.
Washington’dan önce İstanbul
Boyner bir adım daha atıyor, sivil toplum örgütü olarak toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlama güvencesi veriyordu.
Boyner’in bu sert, köşeli, ezber bozan TÜSİAD tavrının arka planını okumak için, 16-17 Haziran Washington temaslarına bakmalıyız...
Neticede Boyner, Türk-Amerikan ilişkilerinde gerginliğin zirve yaptığı bir dönemde, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüşmeyi başararak Türkiye’ye dönüyordu!
Geçen perşembe günü bu köşeden, Çin’in Türk vatandaşlarının turistik vize başvurularını karşılamayacağını haber vermiştim.
Ancak Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçilik Basın Bürosu’ndan bu bilginin doğru olmadığına dair bir açıklama geldi. Bu açıklamayı da ben tatminkâr bulmadım: Anlatayım.
Çin Başkonsolosluğu’nun vize işlemleri ile yetkilendirdiği bir acentayı isterseniz telefonla arayın, isterseniz resmi web sitesine girin, size tekrarlanan cümle şu olacaktır: “Çin Konsolosluğu turistik vize uygulamamaktadır.”
Çin’e gitmek konusunda ısrarcı olup, “Ben tura katılmak istiyorum” derseniz, “Biz tur düzenlemiyoruz, yalnızca vize işlemleri yapıyoruz” cevabını verirler.
Özetle bugün Çin vizesi işlemi yapmaya yetkili acentelerden “turistik vize” talep ederseniz, size bakkala gelmiş otomobil isteyen müşteri muamelesi yaparlar!
Çin’e çantanızı alıp gidemezsiniz, balayı için gidemezsiniz, eşinizi, çocuğunuzu alıp gidemezsiniz; ancak yanınıza anne-babanızı da ya da iki komşunuzu katıp, sayıyı 5’e tamamlamanız halinde Çin’in kabul edebileceği standartlara erişmiş olursunuz...
Türkiye gibi komşularıyla vizesiz dolaşım imkânlarını genişleten; vize istemeyen ülke sayısını 56’ya çıkartan; AB
Ortadoğu, küreselleşme ve çevre konularında yazdığı kitaplarla 3 Pulitzer Ödülü alan New York Times yazarı Thomas Friedman, İstanbul’da verdiği konferansta, Washington yönetiminden duyduğu kaygıyı “Amerika’nın ulus inşası ile ilgileniyorum” sözleri ile dile getiriyordu.
Friedman’ın sözleri Boğaz’ın sularına yazılmadı; bugün adrese teslim edildi.
1995 yılından beri Türkiye’yi ziyaret eden Friedman henüz ülkesine varmadan, gazetesindeki köşesinden ABD Başkanı Obama’ya “İstanbul’dan mektup” gönderdi.
Yazar, Obama’ya Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolünü hatırlatarak, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, ABD başkanlarının yazlık konutu olarak anılan Camp David’e davet etmesi için çağrıda bulundu.
Amerika’nın Maryland Eyaleti’nde küçük bir kasaba olan Camp David ilk ününü, Mısır-İsrail barış anlaşmasının imzalandığı yer olarak yapmıştı.
Friedman, Özyeğin Üniversitesi’nin davetlisi olarak önceki gün Swissotel’de “Sıcak, Düz ve Kalabalık” kitabına atıfla verdiği konferansta, Amerikan yönetiminden duyduğu kaygıları dile getirip, “Çin optimal çözümlerle hareket ederken; ABD dünya liderliğini daha ne kadar sürdürebilir?” diye soruyordu.
Amerika’nın Irak’ı işgal etmesini “demokrasiyi inşa etmek ”
Önceki akşam belgeselci-gazeteci dostumuz Nebil Özgentürk ile Nehir Özdemir’in düğününde uzun süredir görüşmediğimiz arkadaşlarımız ile karşılaşınca; sanat ve medya dünyasında renkli bir buluşmaya tanıklık eden geceyi arkamızda bırakıp, soluğu Boğaz’ın sohbet mekanlarında alıyoruz...
Düğüne İzmir’den gelen konuklardan CHP’li Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan ve eşi Aynur ile açtığımız sohbetin konusu Kemal Kılıçdaroğlu ile yeni döneme odaklanıyor.
Soru şu: Toplumun çeşitli kesimlerinde heyecan uyandıran Kemal Kılıçdaroğlu liderliği, parti teşkilatını harekete geçiriyor mu? Bu heyecan seçim sath-ı mailine yansıyacak mı?
Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü döneminde Çalışma Bakanlığı koltuğunda oturan Tartan, “Halka somut çözüm önerileri götürmemiz gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun etrafında ekonomiye hakim çok kuvvetli bir kadro oluştu. Ekonomist Yakup Kepenek ve sosyolog Sencer Ayata gibi akademisyenlerin yanı sıra, iş dünyasını yakın tanıyan Umut Oran, Hazine eski Müsteşarı Faik Öztrak’ın çalışmalarından umutlanıyoruz” diyor.
Tartan, Kılıçdaroğlu’nun bakanlığı döneminde SSK Genel Müdürlüğü’nden emekliye ayrılıp, siyasete yelken açtığını da hatırlatıyor.
Kurultay’dan bugüne
Masamızdaki Fransız konukların; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, TÜSİAD'ın Fransa'daki paydaşları ve kanaat önderleriyle birlikte kurduğu Paris Boğaziçi Enstitüsü'nün, önceki akşam Sabancı Müzesi'nde düzenlenen akşam yemeğinde yaptığı konuşmasının "üç yerinde" desteklendiğini gözlemliyorum.
Birincisi, Fransa'nın, Türkiye'nin AB tam üyeliğine karşı takındığı olumsuz tavrı sorgulayan Gül'ün "Ne var ortada?!" çıkışıydı...
"2008 yılında Fransa, Türkiye'ye 5.7 milyar euro değerinde mal satmış, ülkesine kar ve istihdam sağlamış. Fransa'nın ihracatında Türkiye 12'nci sırada. Japonya, Yunanistan ve Cezayir'in önünde... Türkiye, Fransa'nın en büyük tedarikçi ülkelerinden birisi. Türkiye Fransa dostluğu ticaret rakamlarından çok daha değerlidir."
İkinci onay Gül'ün "Türkiye'de değişim çok hızlı ilerliyor" diye başlayan şu konuşmasıyla geliyor:
"Türkiye'de tabular yıkılıyor. Türkiye'de birçok kişinin 'Bu olmaz' dediği, hatta bizim bile çekindiğimiz konular, hayatımızın günlük parçası haline geliyor. Ekonomik, demokratik hayatta, hukuk standartlarında, diğer ilişkilerde inanılmaz serbest tartışmalar var ama bazı dostlarımız zannediyor ki, Türkiye'de şunu ifade ederseniz hapse atılırsınız,
Yakınını yitiren birinin gözyaşlarını, komşunun yas evinde akıtmasına benziyor...
Tekfen’in Necati Akçağlılar ve Feyyaz Berker ile üç kurucusundan biri ve Tema Vakfı’nın Onursal Başkanı Ali Nihat Gökyiğit bizi Gazze’den alıp, Srebrenica’ya savuruyor.
Gökyiğit, Avrupa’da 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük “soykırımın” yapıldığı ve 1992-1995 tarihleri arasında süren Bosna Savaşı sırasında, Boşnak Müslümanların yaşadığı Srebrenica kentinde yaşanan katliamı hatırlatıyor:
“Sırp yanlısı güçler 11 Temmuz 1995’te, BM’nin güvenlikli bölge ilan ettiği Srebrenica’da katlettikleri 8 bini aşkın insanı, toplu mezarlara gömdüler. Son bir yılda 800 kadar cenazenin kimliği tespit edilebilmiş. Toplu mezarların bulunduğu toprağın kimyası değişiyor ve oralarda bir bitki yetişiyor. Bu bitkinin çiçeğine ulaşmak isteyen mavi kelebeği takip ederek, toplu mezarları buluyorlar. TRT bununla ilgili belgesel çekiyor.”
Bosna katliamı anılacak
Bosna katliamının 15’inci yıldönümü nedeniyle; Tekfen ve İstanbul 2010 Ajansı’nın destekleriyle 6 Temmuz’da Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde bir konser düzenlenecek.
CHP’nin yoksulluk ve işsizlikle mücadele tabanlı “sosyal adalet devleti” kavramını öne çıkaran siyaset stratejisi, AK Parti’nin hazırlıksız olduğu bir alan değil.
2002 seçimlerinde “yoksulluk ve yolsuzluk” temalarıyla elde ettiği iktidarını, 2007 seçimlerinde “Yeter! Karar milletin” diyerek güçlendiren AK Parti’nin ilgisi giderek terör, dış politika ve servet oluşturma alanlarına kaysa da, oy deposunun hangi kesimler olduğu belli.
Yalnız ortada somut bir tablo var: AK Parti iktidarı, tüm gelir transferlerine (kömür, beyaz eşya, erzak yardımları) rağmen, yoksulluğu ancak 3 puan gerileterek, yüzde 28’den, yüzde 25’e düşürebildi. TÜSİAD’ın aylık yayın organı Görüş dergisinin haziran sayısındaki veriler tabloyu daha net hale getiriyor: Kamunun sosyal koruma harcamalarının GSYH’ye oranı Türkiye’de yüzde 13 olurken, AB ortalaması yüzde 26’dır.
Tüm sosyal koruma harcamaları içinde yer alan sosyal yardım, sosyal hizmetler ve sağlık hizmetlerinin (yeşil kart) GSYM’ye oranı ise yüzde 1.2 ile sınırlıdır. Aynı dergide görüşlerine yer verilen eski Ekonomiden Sorumlu Bakanlardan Kemal Derviş istihdam sorununa dikkat çekiyor ve şunu söylüyor:
“Türkiye’de işsizlik sorunu bütün ciddiyetini