Hüsamettin Özkan ile Deniz Baykal’ın iftar buluşmasından bir gece sonra bir araya geliyoruz.
Mekânımız her zamanki gibi, Bostancı sahilinin “kaptan köşkü” Çatana Balık. CHP İstanbul Belediye Meclis Üyesi de olan Çatana’nın sahibi Hasan Gökpınar; Özkan-Baykal buluşmalarının gizli mimarıdır.
Gökpınar’a soruyorum, bu kaçıncı buluşma?
“2007’den beri görüşüyorlar. Bu beşinci görüşme. Son iki görüşme Baykal’ın istifasından sonra gerçekleşti” diyor.
CHP’nin yerel yöneticilerinin de olduğu iftar soframızda sohbet, Özkan’a gelen telefonlarla kesiliyor.
Milliyet’te yayımlanan Baykal ile Özkan’ın görüşme fotoğrafı, CHP kadroları arasında beklenti yarattığı gibi, teşkilatlardaki dönüşüm sancılarına bir yenisini eklemiş görünüyor.
Masada bulunduğumuz birkaç saat bile; teşkilatın hükümete güven oylamasına dönüşen referanduma odaklanmak yerine, enerjisini örgüt içi yapılanma konularına harcadığı izlenimini almaya yetiyor.
Başbakan ile patronlar kulübü arasındaki, “evet-hayır” krizine yol açan sürecin perde arkasına bakalım...
TÜSİAD’ın iç sesi şu:
“Anayasa referandumundan ‘evet’ ya da ‘hayır’ oyu çıkması, umurumuzda bile değil. Çünkü mevcut anayasa da, yenilik getiren paket de demokratikleşme taleplerimizin gerisinde. Zaten dengesiz olan kuvvetler ayrılığı sistemi, daha da dengesiz hale getiriliyor. Bu nedenle 13 Eylül tarihi itibariyle yeni anayasa paketini konuşmaya başlayacağız. Referandum sürecinde gereksiz bir zaman, enerji, para ve saygınlık kaybı oluyor.”
Başbakan’ın sarf ettiği “Bitaraf olan bertaraf olur” cümlesinin üzerinden 24 saat geçmeden verilen, “TÜSİAD bitaraf değildir” yanıtı; patronlar katında varılan geniş bir mutabakatın ürünüydü.
Böyle soruya, böyle yanıt
Yiğit Bulut’un soru sorarken kurduğu cümle ile Başbakan’a verdiği servis, TÜSİAD’ın dikkatinden kaçmamış.
Elime aldığım bir su şişesini hiç bu kadar evire çevire incelememiştim. Üzerinde kocaman yazılarla yapılan “Doğal Mineralli Su” ve “PH seviyesi 8.22” uyarılarını görünce; “farkındalık” meselesi üzerine yoğunlaşmalıyız diye düşündüm.
Sohbetimiz sırasında yanında getirdiği suyu masanın üzerine koyan Marsan Gıda Sanayi, Saka İçecek Grubu Başkanı Suat Atalay “Ambalajlı içme suyu konusunda bilinç geliştirmek istiyoruz” diyerek söz başlıyor ve devam ediyor:
“Temiz su kaynakları yetersiz olduğu için tarımsal alanlar azaldı, toprak zehirlendi ve suya geçen mineraller yok oldu. Dünyada tüketilen şişelenmiş suyun yüzde 75’i mineralli su. Türkiye’de ise bu oran yüzde 25. Türkiye’de ambalajlı su pazarının ise yüzde 72’si damacana, geri kalanı pet şişeden oluşuyor.”
95 yılda oluşan mineraller
İnsanlar günlük mineral ihtiyacının yüzde 20’sini içtiği sudan karşılayabiliyor. Bağırsaklarda emilimi sırasındaki fiziki reaksiyonlar sonucu, bir litre sütten alınan kalsiyum oranı 1 birim olurken, aynı miktar sudan alınan kalsiyum 1.2 birime çıkabiliyor.
PH derecesinin önemi için de Atalay şu vurguyu yapıyor:
Rize
Çay üreten tesisler, çayları kurutan hidroelektrik santral (HES) projeleri; özenle bakılan arı kolonileri, ormanda gezinen çengel boynuzlu geyikler görüp; yayla evlerine konuk olmuşuz...
Tema Kurucu Onursal Başkanı Ali Nihat Gökyiğit’in rehberliğinde, Rize Çay-Kur bahçelerini, Artvin Kafkasör ve Macahel’deki arıcılık tesislerini gezmişiz...
İstanbul’daki arazisinde tarım ve hayvancılık hobisini geliştiren Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince de ekipte. Trabzon Havalimanı’nda uçuş saatini beklerken Sektörel Dernekler Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu ile karşılaşıyoruz. Çetin Bey, Nuhoğlu Vakfı’nın Trabzon’un Hayrat ilçesinde kurduğu meyve bahçesinden geldiğini; ahududu, böğürtlen, çilek, Frenk üzümü, Bektaşi üzümü, karayemiş, Trabzon hurması, turunçgiller gibi ekolojik değeri yüksek ürünler geliştirdiklerini anlatıyor.
Rize’nin Robert’li “Reisi”
Uçakta Rizeli dostum Çayhan Orhon’u elinde babasının anısına hazırlanmış albüm gibi bir kitapla otururken buluyorum.
Artvin
Aman, aman; sen misin çıkar çevrelerinin kovanına çomak sokan! Bir yanı Artvin il sınırları içinde, diğer yarısı Gürcistan’da kalan Macahel havzasına, Tema Kurucu Onursal Başkanı Ali Nihat Gökyiğit’in daveti üzerine yaptığımız gezi sonrası gördüklerimizi yazınca, sahte isimli şövalyeler kılıç kuşandı...
Sözde Tema’nın saf Kafkas ana arı yetiştirmesi ve bölgede ekosistemi destekleyen çalışmalar yapmasını eleştirdiler.
Hedef belli. Doğayı tahrip eden HES’lere muhalefet eden Tema...
Arıcılık tekeli yaratılıyormuş, halka danışılmıyormuş, çevreye duyarlı olmayan (giyim-kuşam ve geleneklere) turizm yapılıyormuş...
Biz gidip, görmedik sanki. Macahel’de konuk olduğumuz gün, Tema’nın temsilcisi Ümit Gürses, Camili’deki arıcılık toplantısına başkanlık etti...
Gökyiğit 1.5 milyon lira yatırım yaptığı “Arıcılık Araştırma ve Eğitim Merkezi”ni Tema’ya bağışladı.
Artvin
Henüz uçağa binmeden dağıtılan “Kahramanı Saf Kafkas Arısı Olan Macahel (Camili) Projesi’nin Öyküsü”nü anlatan kitapçıkta, Tema Kurucu Onur Başkanı Ali Nihat Gökyiğit’in şu sözleri yer alıyordu:
“Ülkemizin doğal varlığı ve zenginliği dolayısı ile muhakkak korunması gerekli görülen 4 bölgeden biri de Macahel idi. 1995 yılında yörenin incelenmesi için Tema’yı buraya yönlendirdim. 24 kişilik bir grup ile Yücel Çağlar’ın öncülüğünde Macahel’de 4 gün geçirdik. Bölgenin biyolojik çeşitlilik ve kültür zenginliğini yeniden keşfettik. Yörenin kalkınmasına hizmetin bana nasip olmasını arzu ettim. Projenin koordinatörlüğünü kabul eden Çağlar, 9 aylık araştırmadan sonra bana müjdeyi verdi: “Türkiye’de nesli kalmadığı zannedilen saf Kafkas arısı Macahel’de keşfedilmiştir!”
Arıcılık başlıyor
Gökyiğit aynı sözleri, Artvin’in Borçka ilçesi Camili köyüde 2002 yılında yaptırdığı, “Tema A, Nihat Gökyiğit Eğitim Araştırma Konuk Evi”nin konferans salonundaki belgesel gösterimi öncesinde tekrarlarken nazik bir üslup kullanıyordu: “Ne bizim milletvekilinin yaptıklarından haberimiz vardı, sanırım ne de onların bizim yaptıklarımızdan... ”
Birkaç saat önce köy meydanındaki “11. Macahel Saf
Bu köşede iki gündür kaleme aldığım ve Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı (TYDTA) Başkanı Alparslan Korkmaz’ın istifasıyla su yüzüne çıkan “yolsuzluk ve usulsüzlük” iddiaları, söylentiden ibaret değildi.
Sayıştay, TYDTA harcamalarında yaptığı inceleme sonucunda, “Hazine’nin zarara uğratıldığı” iddiası ile 05.09.2010 tarih / 37734 sayılı dosya ile soruşturma başlatmıştı.
Sayıştay TYDTA’daki yöneticilerin verdikleri savunmaları yetersiz bulunursa, haklarında yasal işlem başlatılacak.
Korkmaz ile birlikte, soruşturma konusu olan harcamalarda imzası bulunan tüm yöneticiler, şahsi mal varlıkları ile sorumlu tutulacak.
Başbakan’ın “oluru” alındı
Dünkü yazımda, 2009 yılı başlarında Başbakan Erdoğan’a, TYDTA’daki yolsuzlukları ihbar eden bir mektup gönderildiğini belirtmiştim.
Başkan gitti, kel göründü... Kurulduğu günlerde “Dream Team“ (Hülya Takım) olarak anılan Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı Alparslan Korkmaz’ın görevinden ayrıcalağını açıklaması ile kurumun aslında kaynayan bir kazan olduğu ortaya çıkıyor. Baştan anlatmalı...
Başbakan Erdoğan, Tüpraş ve Galataport projesi ile ilgilenen Sami Ofer ile Davos’ta yaptığı ikili görüşme Meclis sıralarında gürültü çıkarınca, aylardır çekmecede bekleyen “Türkiye Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı Kuruluş Kanunu” nun çıkması için talimatlar yağdırdı.
Erdoğan böylece, hem Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen gruplara muhatap bir yatırım ajansı oluşturuyor (Ki bütün dünyada böyle), hem de bu ajansı doğrudan kendisine bağlayarak özel sektör ile özel bir ilişki kurmayı formüle ediyordu.
Kanun 21 Haziran 2006’da çıktı, 2006 Temmuz başında da kurum faaliyete geçti...
İdari ve mali özerklik yetkileri ile donatılan Ajans’ın başına, İsviçre doğumlu ve 6 dil bilen Korkmaz gibi heyecanlı, enerjik, bilgili bir başkan transfer edildi.
Korkmaz önceki gün, 31 Ağustos tarihinden itibaren geçerli olmak üzere “görevinden ayrılacağını” duyurması, Ankara çevreleri açısından hiç de sürpriz bir gelişme değildi.