CHP’nin yoksulluk ve işsizlikle mücadele tabanlı “sosyal adalet devleti” kavramını öne çıkaran siyaset stratejisi, AK Parti’nin hazırlıksız olduğu bir alan değil.
2002 seçimlerinde “yoksulluk ve yolsuzluk” temalarıyla elde ettiği iktidarını, 2007 seçimlerinde “Yeter! Karar milletin” diyerek güçlendiren AK Parti’nin ilgisi giderek terör, dış politika ve servet oluşturma alanlarına kaysa da, oy deposunun hangi kesimler olduğu belli.
Yalnız ortada somut bir tablo var: AK Parti iktidarı, tüm gelir transferlerine (kömür, beyaz eşya, erzak yardımları) rağmen, yoksulluğu ancak 3 puan gerileterek, yüzde 28’den, yüzde 25’e düşürebildi. TÜSİAD’ın aylık yayın organı Görüş dergisinin haziran sayısındaki veriler tabloyu daha net hale getiriyor: Kamunun sosyal koruma harcamalarının GSYH’ye oranı Türkiye’de yüzde 13 olurken, AB ortalaması yüzde 26’dır.
Tüm sosyal koruma harcamaları içinde yer alan sosyal yardım, sosyal hizmetler ve sağlık hizmetlerinin (yeşil kart) GSYM’ye oranı ise yüzde 1.2 ile sınırlıdır. Aynı dergide görüşlerine yer verilen eski Ekonomiden Sorumlu Bakanlardan Kemal Derviş istihdam sorununa dikkat çekiyor ve şunu söylüyor:
“Türkiye’de işsizlik sorunu bütün ciddiyetini koruyor. Gerçekten istihdam yaratacak bir toparlanma yok henüz.”
‘Varoş’un babası Prof. Yasa
Kılıçdaroğlu’nun işsizlik ve yoksulluk temelli mesajlarına, CHP Parti Meclisi’nin yeni üyesi Prof. Dr. Sencer Ayata, dile getirdiği “yeni orta sınıf” kavramı ile katkı sağlıyor. Cumartesi günü Cem TV’de dinlediğim Prof. Dr. Ayata’nın, “Yeni orta sınıfın nereye gideceği belli olmaz; sol da, muhafazakâr da olabilir” vurgusunu dikkate alıyorum.
Ayata, Devrim Sevimay’a verdiği röportajda ise; mühendis, hemşire, reklamcı, memur, emekli gibi bilgi toplumunun ürünü ve cumhuriyet değerlerini savunan “yeni orta sınıf” ile halkçılığı temsil eden “varoşların” buluşmasını öneriyordu. Ayata, yoksulluğu “ötekileştiren” etiketleme kalıbına itirazı olanların yönelttikleri “Varoş mu kaldı?” türünden eleştirilere, sözünü ettiğim televizyon programında yanıt verdi:
“Varoş kavramını çok severek kullandığımı söyleyemem. Aydın bakışı, tepeden, dışlayıcı bir bakışı ifade ediyor. Halk kendini ifade edecek dili üretecektir. Varoş kavramını ilk kez kullanan Prof. Dr. İbrahim Yasa’ya “Nereden buldunuz?” diye sorduğumda, “Halktan öğrendim” yanıtını almıştım.”
1976 yılında SBF Sosyoloji Kürsüsü Başkanlığı’ndan emekli olan Yasa’nın gecekonduda kiracı olarak yaşadığı dönemde, yaşadığı çevre üzerine yazdığı iki kitabı olduğunu da hatırlatmalıyım.
Fikir piyasası oluşuyor
Ayata’nın sözlerinden sonra, “varoş” kavramını günün gerçeklerine uygun yeniden kim üretecek diye merak etmiyor değilim. Teneke Mahallesi’nden bugüne varoş olarak devşirilen “fiziki ve kültürel” konumun, güncel karşılığını bulmanın çok da kolay olduğunu sanmıyorum.
CHP’nin 20 kişilik “Bilim ve Kültür Kurulu”na giren Ayata, kendisine 500’ün üzerinde araştırma raporu ulaştırıldığını ve bunların içinde işsizlik, yoksulluk ve şiddet konularının ağırlıkta olduğuna dikkat çekiyor.
Yeni harekete geçen bu fikir piyasasından da umutlu olmak gerekir.
Kent rantı feda edilmiyor
Gecekonduların yerini TOKİ konutları alıyor, dar gelirliler kira öder gibi ev sahibi olabiliyor, kentsel dönüşüm projeleri ile gecekonduculara yeni kaynak yaratılıyor.
Kent rantının gecekonduya feda edilemeyecek kadar büyüdüğünü de gözden kaçırmıyorum. Varoş oluşumunun nitelik değiştirmesi; ne göç sorununun hafiflediğini ne de yoksulluğun azaldığını gösteriyor.
Zira kente göç etmek için otobüs bileti alabilecek parası olanlar, eşlerini ve çocuklarını memleketlerinde bırakıp geldikleri bekâr evlerinde gündelik iş peşinde koşuyorlar. Ortada 1960-1970’lerdeki gibi ne yakınını himaye etme kudretinde akraba; ne gecekonduya kiremit taşıyacak yoldaş; ne oy avcılığı yapan siyasilerin himaye ettiği gecekondu ağası; ne de 1980-1990’lardaki gibi bol Hazine arazisi kaldı...
Bu duruma uygun bulunabilecek bir kavramın pek de naif olmayacağını hissediyorum.