Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Elime aldığım bir su şişesini hiç bu kadar evire çevire incelememiştim. Üzerinde kocaman yazılarla yapılan “Doğal Mineralli Su” ve “PH seviyesi 8.22” uyarılarını görünce; “farkındalık” meselesi üzerine yoğunlaşmalıyız diye düşündüm.
Sohbetimiz sırasında yanında getirdiği suyu masanın üzerine koyan Marsan Gıda Sanayi, Saka İçecek Grubu Başkanı Suat Atalay “Ambalajlı içme suyu konusunda bilinç geliştirmek istiyoruz” diyerek söz başlıyor ve devam ediyor:
“Temiz su kaynakları yetersiz olduğu için tarımsal alanlar azaldı, toprak zehirlendi ve suya geçen mineraller yok oldu. Dünyada tüketilen şişelenmiş suyun yüzde 75’i mineralli su. Türkiye’de ise bu oran yüzde 25. Türkiye’de ambalajlı su pazarının ise yüzde 72’si damacana, geri kalanı pet şişeden oluşuyor.”

95 yılda oluşan mineraller
İnsanlar günlük mineral ihtiyacının yüzde 20’sini içtiği sudan karşılayabiliyor. Bağırsaklarda emilimi sırasındaki fiziki reaksiyonlar sonucu, bir litre sütten alınan kalsiyum oranı 1 birim olurken, aynı miktar sudan alınan kalsiyum 1.2 birime çıkabiliyor.
PH derecesinin önemi için de Atalay şu vurguyu yapıyor:
“Kandaki hidrojen seviyesi PH 7.4 seviyesinde dengeleniyor. Bu seviye düşünce kanserli hücre vücutta aktif hale geliyor.”
Özetle doğal mineralli bir suda; magnezyum, kalsiyum ve PH değerlerinin yüksekliğine, sodyum oranının ise düşük olmasına dikkat edilecek.
Su, mineral yapısını doğadan alıyor. Geldiği topraktan...
Atalay “95 yılda mineralle bir su tabakası kaynağı oluşabiliyor” bilgisini paylaşıyor...

İngiltere’de sporcu içiyor
Marsan’ın Sabancı grubundan satın aldığı Hendek’teki su şişeleme tesislerinde üretilen Saka Su, 2005 yılında Avrupa’nın en önemli akredite laboratuvarı SGS Fresenius Enstitüsü’nden doğal mineralli su sertifikasını almıştı.
2007 yılında da AB uyum yasaları çerçevesinde, Sağlık Bakanlığı nezdinde çıkarılan doğal mineralli su yönetmeliğine bağlı olarak ilk doğal mineralli su ruhsatını alan marka oluyor.
Saka’ya bugüne kadar yapılan yatırımın tutarı 30 milyon doları buluyor.
Türkiye su ihracatı pazarının yüzde 50’sini gerçekleştirdiklerini söyleyen Atalay, yüzde 3 piyasa payına sahip oldukları İngiltere’de “SportsAid” aracılığı ile de ülkenin amatör sporcularını desteklediklerini ifade ediyor.
Almanya, Danimarka gibi Avrupa pazarlarının yanı sıra Japonya’ya da su ihraç ettiklerini belirten Atalay, “Evian’dan sonra Japonya marketlerine giren ikinci markayız” diyor.

Kalp ritmini düzenliyor
Yıllık 3 milyar liranın üzerinde ciro gerçekleştiren Türkiye, su markaları açısından rekabete açık bir pazar. Piyasa lideri firma ile ikinci, üçüncü arasında iki-üç puanlık farklar oluşuyor. Ancak piyasadaki 240 markanın, yaklaşık 20-30 kadarı ciddi üretici sınıfına giriyor...
Atalay, kalite standartlarına ilişkin damacana örneğini veriyor:
Yönetmelik gereği bir damacananın yıllık dolum sayısının 40’ı geçmemesi gerekirken, 100 kez dolum yapan firmaların olduğunu söylüyor.
Bir damacana suyun üretim maliyetinin 6.25 lira seviyelerinde olduğunu belirten Atalay, bu fiyatın altındaki satışlara dikkat çekiyor.
İnsan, ağırlığının 36’da biri kadar su içmeli. Diyelim ki kilo 70, 2 litreye yakın su tüketmeli.
Türkiye’de günlük kişi başına markalı su tüketimi ise yarım litreye bile ulaşamıyor.
İçilen 7-8 bardak su, içindeki kalsiyum sayesinde böbrek taşı oluşumunu engelleyebiliyor ya da magnezyum kemik, kalp, kas sağlığını koruyabiliyorsa; tüketimin bu kadar az olmasında asıl sorunun paradan ziyade, “kamu” ve “tüketici“ kurumlarının farkındalık yaratmak konusundaki eksiklikleri olduğunu vurgulamalıyım.