Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan ile patronlar kulübü arasındaki, “evet-hayır” krizine yol açan sürecin perde arkasına bakalım...
TÜSİAD’ın iç sesi şu:
“Anayasa referandumundan ‘evet’ ya da ‘hayır’ oyu çıkması, umurumuzda bile değil. Çünkü mevcut anayasa da, yenilik getiren paket de demokratikleşme taleplerimizin gerisinde. Zaten dengesiz olan kuvvetler ayrılığı sistemi, daha da dengesiz hale getiriliyor. Bu nedenle 13 Eylül tarihi itibariyle yeni anayasa paketini konuşmaya başlayacağız. Referandum sürecinde gereksiz bir zaman, enerji, para ve saygınlık kaybı oluyor.”
Başbakan’ın sarf ettiği “Bitaraf olan bertaraf olur” cümlesinin üzerinden 24 saat geçmeden verilen, “TÜSİAD bitaraf değildir” yanıtı; patronlar katında varılan geniş bir mutabakatın ürünüydü.

Böyle soruya, böyle yanıt
Yiğit Bulut’un soru sorarken kurduğu cümle ile Başbakan’a verdiği servis, TÜSİAD’ın dikkatinden kaçmamış.
Samimiyetle “Bu sorudan demokrasi için bir fırsat yaratabilirdi” diye düşünüyorlar.
Bulut’un soru formu verilmiş cümlesini hatırlayalım:
“Halkın iradesine ipotek koyanlarla, dernek kurup ipotek koyanlar arasında bir fark yok. Sürekli hükümete eleştiride bulunabiliyorlar. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?”
TÜSİAD’a göre, Başbakan Bulut’un pasıyla, ofsayttan gol atmak yerine demokrasi lehine daha güçlü bir mesaj verebilirdi.
Başbakan’ın bu soru karşısında, “Sivil toplumun açık yüreklilikle iktidarı eleştirebilmesi, demokratik reflekslerin gelişmesi için yeni bir anayasa hazırlıyorum” demesini umut etmişler.
Gerçi siyasetçi ajandası yüklü olanlar bu beklentiyi hafife alıp, şu yorumu yapıyorlar:
“TÜSİAD’ın oyu ne kadar ki, 600 kişi. Başbakan halkın sempatisini kazanmak için sermaye karşıtı pozisyon alıyor.”

TÜRKONFED gücendi
Başbakan, Bulut’un sorusunu iştahla yanıtlamaktan kaçınmadığı gibi, 1990 model bir “İstanbul dukalığı” tartışmasına giriyor:
“Anadolu sermayesini daha samimi görüyorum. TÜSİAD kendini çek etsin.”
TÜSİAD’ın mesaj kutusuna ilk olarak, 1990’ların ikinci yarısında Anadolu’daki 10 binden fazla sanayici ve işadamını bir araya toplayan ve 10 federasyon, 105 dernekten oluşan en yaygın sivil toplum örgütü TÜRKONFED’in tepkileri düşmeye başlıyor.
TÜSİAD ile Erdoğan arasındaki gerilimi tırmandıran “Bitaraf olan bertaraf olur” sözü ise çabuk unutulacak cinsten değil.
Başbakan önceki gün de TÜSİAD’a 2000-2001’de anayasa değişikliklerine verdiği desteği hatırlatarak, “O gün ‘evet’ derken, bugün sessiz kalanlar bilesiniz ki yarın huzurumuza geldiğinizde biz de sessiz kalırız” diyerek, çıktığı yolda ilerliyor...

TÜSİAD’ın ikilemi
TÜSİAD tam da bu noktada gerçek bir ikilem içine sürükleniyor.
Bir yandan, Türk özel sektörünü AB nezdinde temsil eden ve ulusal çıkarları savunan bir sivil toplum kuruluşu olmak; öte yandan ise Başbakan tarafından “bertaraf” edilmekle tehdit edilmek.
Şöyle yorumlar da gelmiyor değil:
“Demokrasimiz lekelendi. Demokrasilerde elinde polis, ordu ve vergi salma gücü olan bir iktidar, karşısındakine ‘bertaraf ederiz’ diyemez. Kaldı ki “hayır” diyenlere tahammül olmayacaksa, niye halk oylaması yapılıyor?”
Ve TÜSİAD basın açıklaması yapmadan önce “dik” durmaya karar veriyor; “Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin, çağdaş sivil toplum anlayışının gereğini yerine getirerek, ancak bertaraf endişesi duymadan daha müreffeh Türkiye’ye katkı sağlamaya” vurgu yapıyor.