Geçtiğimiz hafta sonu Ak Parti Yerel Yönetimler Kültür Sanat Kongresi düzenledi. Kongreye Ak Parti’nin üç genel başkan yardımcısı; Mehmet Özhaseki, Çiğdem Karaaslan ve Mustafa Şen’le birlikte Ak Partili belediye başkanlarının ve kültürden sorumlu yöneticilerinin neredeyse tamamı üç gün boyunca katıldı.
Böyle bir kongrenin sadece düzenlenmiş olması bile başlı başına önemli bir olay. Yerel yönetimlerde kültür ve sanat alanında yapılanlar, yapılabilecek olanlar, eksiklikler, neyin daha iyi yapılabileceği gibi birçok husus ele alındı.
Kongre boyunca bazı sanat, kültür ve zanaat ayrımının altının biraz daha kalın bir şekilde çizilmesi gerektiğini düşündüğümü kongrede yaptığım konuşmada belirttim. Bu yüzden bu tanımları bir kez de burada paylaşmak istiyorum.
Sanat: Duygu, tasavvur ve fikirleri etkili bir biçimde ve göze gönle hitap edecek şekilde söz, yazı, resim, heykel vb. ile ifâde etme husûsundaki yaratıcılık.
Kültür: Bir milletin inanç, fikir, sanat,
Ülkemizin güneyinde, Irak’ta ve Suriye’de, yıllardan beri devam eden savaşlardan, iç karışıklıklardan sonra yaklaşık üç haftadır Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırılar neticesinde milyonlarca Ukraynalı mülteci başta komşu ülkeler olmak üzere başka ülkelere iltica ediyor.
Rusya’ya karşı Batı tarafından yapılan ambargo sadece askeri ve ekonomik düzlemde değil kültür ve sanat alanında da etkisini her geçen gün arttırarak devam ediyor. Amerikalı ve Avrupalı şirketler hızlı bir şekilde Rusya’daki faaliyetlerini durdururken kültür-sanat kurumlarında da benzer bir yaklaşım söz konusu. Batı, her zaman olduğu gibi şimdi de kantarın topunu kaçırıp şu an yaşananlarla hiç alakası olmayan sanatçılara karşı, sadece Rus oldukları için ambargo uyguluyor. İngiltere merkezli müzayede şirketleri Christie’s, Sothbey’s gibi kurumlarda Rus sanatçılara ait eserlerin satışı durduruldu. Rusya da Avrupa’daki müzelere ve galerilere ödünç olarak verdiği eserleri almak
11 Mart 2021 tarihinde Londra merkezli Christie’s Müzayede Evi’nde gerçekleştirilen bir satışta daha önce eserleri 100 dolar civarında fiyatlarla satılan Beeple isimli sanatçının “İlk 5000 Gün” isimli eserinin NFT’si 69 milyon dolara satıldı. Bu satıştan sonra NFT’ler sıklıkla karşımıza çıkmaya başladı.
Öncelikle şunu belirtmekte gerekir. NFT bahsinde sanat eserleri söz konusu olduğunda ortada sanatsal bir yeniliğin olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Satılan şey bir dijital sanat eseri, ki bu yeni bir husus değil. NFT’ler bu satış biçiminin yöntemini değiştirdi. Sanat piyasasına uzak, sanat dünyasından kopuk, sanatın gelişiminden bîhaber özellikle kripto paralarla kısa sürede beklenmedik bir şekilde zengin olan kişiler piyasada çoklukla dolaşan bu NFT’lere Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz “altına hücum” benzeri bir sahneyle ilgi gösteriyorlar. Beeple’ın “İlk 5000 Gün” isimli eserinin yapıldığı müzayedeye pey veren 33 kişiden sadece üç tanesi daha önce
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması hepimizi derinden sarstı. Yaşanan bu çatışmaya hepimiz üzülüyoruz. Çünkü bir çatışma varsa ortada masumlar, mazlumlar da vardır ve bizim yerimiz şüphesiz bu mazlumların yanında olmalıdır.
Yaşadığımız dünyada sanat ve hayat birbirinden etle tırnak gibi ayrılmaz iki parça olarak varlıklarını sürdürüyor. Rusya-Ukrayna savaşı gibi sarsıcı olaylar doğal olarak sanatın da gündeminde yer alıyor. Belki bu gündeme gelme sanat üretiminin zaman almasından dolayı hemen olmuyor lakin mutlaka bu yaşananların yansımasını göreceğiz.
Bölgeyi takip edenlerin bildiği üzere Ukrayna’nın doğu kesiminde yer alan Donbas ve Donetsk’te çatışmalar bugünkü kadar yoğun olmasa da 2014 yılından beri devam ediyor. Bu sebepten zaten yüzbinlerce Ukraynalı yaşadıkları bölgeyi terk etmek dumunda kaldı.
Maryna Er Gorbach’ın yazıp-yönettiği, TRT ortak yapımı olan, geçtiğimiz haftalarda Sundance Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü, Berlin Film Festivali’nden Ökümenik
Geçtiğimiz günlerde Arter’de açılan OyunBu başlıklı sergi son zamanlarda karşılaştığım sosyal medyada ziyadesiyle paylaşılan bir sergi. 2023’ün Nisan ayına kadar açık kalması planlanan serginin küratörü Emre Baykal. Serginin İngilizce ismi ise “ThisPlay.” İngilizcedeki display, yani görüntü, görüntüleme, ekran, sergileme, teşhir etmek gibi manaları olan kelimenin sesteşinden hareketle konulmuş. Benzer bir kelime oyunu maalesef Türkçesinde yok. Bu kelime oyunun sergiyi anlamak için son derece mühim olduğunu düşünüyorum.
Tamamı Arter’in koleksiyonundan seçilerek oluşturulan sergideki eserlerin temelinde oyun ve çocukluk kavramları bazen doğrudan bazen dolaylı olarak yer alıyor.
Oyun söz konusu olduğunda akla ilk gelen kelimeler rekabet, kazanmak, şans ve hazdır. Bu sergide de bu kelimelerin ve tabii ki daha fazlasının izlerini görmek mümkün.
Benim sergide dikkatimi çeken bazı eserler kısaca şöyle:
Bulgar sanatçı Pravdoliub İvanov’un “Parçalanmış Masal Aracı” isimli
Bu yıl Türkiye’nin önde gelen sanat kurumlarından İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV)’nin 50. yılı. Son yıllarda ne zaman kültürel iktidar tartışmaları yaşansa akla ilk gelen kurumlardan biri İKSV. Bu da son derece doğal çünkü 50 yıldır bu ülkede kültür ve sanat denildiğinde istikrarlı bir şekilde faaliyet gösteren, yaptığı etkinliklerle kültür-sanat takviminin her anında yer alan bir kurum.
İKSV’ye yöneltilen eleştirilerin başında sadece Batılı/Batıcı anlamda sanata yer vermesi ve çeşitliliğe yeterince yer vermemesi geliyor. Söz konusu olan bir kamu kurumu değil. Kamu kurumundan bahsediyor olsak bu eleştirilerin haklılık payı daha yüksek olurdu.
Kişisel tarihime baktığımda İKSV’nin etkinlikleri olmasa çok daha eksik olurdum.
İlk başta internetin ve streaming sitelerinin bu kadar yaygın olmadığı dönemde İstanbul Film Festivali benim için son derece önemliydi. Özellikle pandemiden sonra sinema salonlarına gitmeyi pek tercih etmesem de, ki orada da çevirimçi gösterimler imdadımıza yetişti, Türkiye’nin en
Geçen hafta bu köşede ülkemizdeki sanat anlayışındaki temel kırılmanın/farklılığın hayata bakıştan kaynaklı olduğunu yazmıştım. Yaklaşık 200 yıllık Batılılaşma maceramızda geleneksel-modern, yerli-Batılı gibi ikilemlerin olduğunu belirtip farklılığın nedeninin bu olduğunu dile getirmiştim.
Yerlilik ise apayrı bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Bugün Anadolu olarak adlandırdığımız coğrafyada yüzlerce yıllık birikimin izleri mevcut. Bu izlerin temelinde ise farklı medeniyetlerin bu coğrafyada uzun süre hüküm sürmüş olması yatıyor. Var olan bu farklılıkları bir şekilde sanat eserlerine aktarabilmek bence son derece önemli. Bunun en bilindik örneği hem özel sektörün hem de devlet kurumlarının katkılarıyla ortaya çıkan Göbeklitepe. Göbeklitepe o kadar eşsiz bir konuma ulaştı ki, kendisinden önce yapıldığı tespit edilen ve yakın zaman önce keşfedilen, benzer yerlerin onun tahtını kolaylıkla sarsabileceğini düşünmüyorum.
Keşfedilen bu arkeolojik alanlar diğer sanatlara da ilham oluyor. Buradan hareketle romanlar yazılıyor, diziler çekiliyor, şarkılar
İlke İlim Kültür Eğitim Vakfı geçtiğimiz günlerde uzun zamandır devam eden "Geleceğin Türkiyesi” başlıklı rapor serisinde “Kültür Politikaları Eğilimler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporu yayınladı. Bu seride daha önce “Geleceğin Türkiyesinde Eğitim”, “Geleceğin Türkiyesinde Yüksek Öğretim”, “Geleceğin Türkiyesinde Ekonomi”, “Geleceğin Türkiyesinde Yönetim”, “Geleceğin Türkiyesinde Dış Politika”, “Geleceğin Türkiyesinde Sosyal Politikalar” başlıklı raporlar yayınlanmıştı.
“Geleceğin Türkiyesinde Kültür Politikaları”, Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Lütfi Sunar, yakın zaman önce Türkiye’de kültürel üretim alanı ve din ile ilişkisi:1923-1980 başlıklı doktora tezini yapan Osman Ülker ve halen doktora çalışmasında University Collage London (UCL)’da İngiltere ve Almanya’nın 1990 sonrası kültürel diplomasi pratiklerine odaklanan Firdevs Bulut Kartal