İnanın çok savaştım kendimle. Üst üste Türkiye’nin en güvenilir ismi seçildi, sustum. Program başına rekor rakamlar aldığı açıklandı, sustum. Kendi ticari markasını yarattı ve bu markayla mağazalar açtı, bayilikler verdi, tele satışlar yaptı yine de sustum. Tıkladığım istisnasız tüm yerli sitelerin bir yerinden fırlayıp zayıflama hapı reklamı yaptı ona bile sustum. Ama yıllardır okuduğum tüm pazarlama kitaplarını, güvendiğim tüm pazarlama uzmanlarını yanlış çıkaran son hareketiyle artık konuşmam gerektiğini anladım.
Pepsi’nin bugüne kadar her reklamında Spice Girls, Cindy Crawford, Beyonce, Britney Spears, Pink, Kyle Mingue, David Beckham gibi gençlerin hayran olduğu ünlüler kullanmasının nedeni en yakın rakibinin “geleneksel, ilk, eski” gibi özelliklerine “yeni, genç, pop” gibi sıfatlarla karşılık verme stratejisiydi. Ama Seda Sayan öyle bir kadın ki, Pepsi’nin ilk çıktığı günden beri benimsediği bu pazarlama stratejisini bile alt etti. Dünyaca ünlü içecek firmasının neredeyse bugüne
İnsanın sevdiği birini kaybetmesinin ne kadar büyük bir acı olduğunu bilirdim. Ama sevdiğim birinin en çok sevdiği insanı kaybettiğinde çektiği acıyı görüp onu teselli etmek için hiçbir şey yapamamanın ne kadar büyük bir acı olduğunu erkek arkadaşımın annesinin ölümüyle öğrendim. Geçtiğimiz cumartesi gecesi Hakan’ın annesini yani Meryem Teyze’yi, çok ani ve beklenmedik bir şekilde kaybettik. Cenaze evine varıp; Hakan’ın, kardeşi Hülya’nın, babasının, dayısının, halasının, amcalarının, yengelerinin ve kuzenlerinin çektiği acıyı görünce yüreğim parçalandı. Orada olmak ama hiçbirinin acısını dindirememek beni çok üzdü.
Biliyordum ki tüm sevenlerinin Meryem Teyze ile paylaşmak istediği daha çok şey vardı. Hiçbiri ona doyamamıştı. Üstelik hiçbiri bu üzücü olaya inanmak da istemiyordu. Hepsinin ama en çok da Hakan’ın acısını yüreğimde hissettim. Sevdiğim erkeğin üzüntüsünü dindirememenin verdiği acıyı anlatmak
Amacım iPhone’un reklamını yapmak değil. Ama itiraf ediyorum kullanmaya başladığım ilk günden itibaren fanatiğiyim. Bunun da en büyük nedeni hayatımı kolaylaştıran pek çok uygulamaya sahip olması. Favorim de trafik durumunu görebildiğim “İBB Trafik” uygulaması. Onu nöbetçi eczaneleri iki saniyede karşıma getiren “Eczane” ve bulunduğum noktaya en yakın havaalanından ATM’ye, kafeden restorana, sinemadan hastaneye kadar her türlü mekânın listesini çıkaran “Power Search” izliyor.
Mobil Kuran-ı Kerim
Bu uygulamaları herkes gibi ben de iTunes Store’dan indiriyorum. iTunes Store’da kimi ücretli kimi ücretsiz 30 binin üzerinde uygulama var ve bu sayı her geçen gün biraz daha artıyor. Bu yüzden de her hafta yeni çıkan uygulamalara ve en çok indirilenlere bakmak için ziyaret ediyorum iTunes’u. İşte tam da bu ziyaretlerim sırasında keşfettim İslam’ın iPhone’daki engellenemez yükselişini.
Yoo dalga geçmiyorum. Gerçekten de ilk zamanlar yeni çıkanlar listesinde
Anlamıyorum! Eurovision ekibi gerçekten de yabancıların Türkiye’yi Türklerden daha iyi temsil edeceğini mi düşünüyor? Ya da tüm Avrupa’ya şarkı söyleyebilecek kadar iyi bir Türkümüz var ama dans edecek kadar yok mu demek istiyor? Neden Hadise’ ye eşlik eden dansçıların hepsi değil de sadece biri Türk?
Hatırlıyorum Sertab Erener’in ülkemize birincilik getirdiği “Every Way That I Can ” performansında da 4 dansçı-vokalden sadece biri Türk’tü. Hepsi Türk olsa birinci olamazdık mı? Kenan Doğulu’ya “Shake it Up Şekerim ”de eşlik eden dansçıların hepsi yabancıydı da ne oldu?
Dansçılarımız birinci olmadı mı?
Daha birkaç ay önce ülkemizi Uluslararası “8. Antwerp Stars Cup” yarışmasında temsil eden Türkiye Dans Sporları Federasyonu sporcuları ülkemize bir birincilik , bir ikincilik ve bir de üç üncülük getirmedi mi? Yine bu sene Uluslararası Dans Örgütü tarafından, Avusturya’da düzenlenen
Domuz gribi yüzünden küresel olarak endişeliyiz. Hastalananlar, hastalanmaktan korkanlar, korkuldukları için kötü muamele görenler ve ölenler... Hepsi çok üzücü ve ürkütücü. Ama bu konuya bakıp “Her işte bir hayır vardır” diyen bir grup insan da yok değil.
İngiltere’de bir grup anne “The Sunday Times” gazetesinin blog servisi üzerinden bu konuyu tartışmış ve sonuç olarak bu felaketin bir faydası olduğuna karar vermiş. Anneler salgının duyulmasıyla öğretmenlerin hijyenin ve el yıkamanın önemini anlatmak için daha çok zaman harcadıklarını görünce çocuklarının temizlik konusunda böyle sıkı eğitilmesinden memnun olmuşlar. Hatta annelerden biri şakayla karışık ama açıkça “Yaşasın domuz gribi” yazmış.
Bugün Sağlık Bakanlığının sitesine girip nasıl uyarılarda bulunulduğuna da baktım. Bakanlık www.grip.saglik.gov.tr adresinde mikro bir site oluşturmuş ve “Domuz gribinden korunmak için alınması gereken önlemler”e bir sayfa ayırmış. Beş maddeden oluşan
İstanbul’a geldiğim ilk yıldan beri çeşitli spor salonlarına üye oldum durdum. Vakkorama Gym ile başlayan serüvenim Nişantaşı’ndaki Motus, Şişli’deki Sports International, Fulya’daki Sportem ve Bomonti’deki Elysium’a kadar sürdü. Üyeliğimi yenileme dönemi gelince İstanbul’un ün yapmış pek çok merkezini gezdim. Şimdi isim isim detaya girmek zor. Ama bu gezintiden öğrendiğim dersleri sizlerle paylaşmam gerek.
Fiyat politikası
İlk gittiğim ünlü komplekste yaklaşık yarım saat süren bir sunum sonunda benden yıllık üyelik ücreti olarak 2.300 dolar talep ettiler. (Yok ortaklık değil, sadece üyelik için!)
“Bu benim spor için ayırmayı düşündüğüm miktarın üstünde” dedim ve böylece başladı pazarlık süreci. Bu sayede de ilk dersimi öğrenmiş oldum: Asla ilk telaffuz edilen fiyata fit olma!
Ardından aklımda olduğunu söylediğim rakama verdikleri tepkiden ikinci dersimi aldım: Mutlaka ödemeyi planladığın rakamın altında bir rakam teklif et, çünkü sen ne dersen onun
Cafe Milliyet’in konusu siyaset değil. Yani buradan tutturup size son Ergenekon dalgası hakkında satırlarca yazı yazmam doğru olmaz. Ama biz Cafe Milliyet’i anlatırken “Kadın ruhundan anlayan gazete” diyoruz. Çünkü konusu kadın. Ben de bugün konumu bir kadınla sınırlı tutacağım. Çok saygı duyduğum, çok hayran olduğum bir kadınla; Prof. Dr. Türkan Saylan’la.
Çünkü konu kadınsa, Türkan Saylan başlı başına bir konu başlığıdır bence. Çünkü o başka türlü bir kadındır. Pek çok kadına, kıza, kız çocuğuna ilham vermiş başka türlü bir kadın... Üstelik belki de benim bugüne kadar tanıdığım en yiğit kadın.
O, çok çok az insana kısmet olmuş ödüllerin sahibi... O, kurduğu ve kurulmasına katkıda bulunduğu vakıf ve dernekler sayesinde onbinlerce insana yardımı dokunmuş biri... O, bir melek değil, ama o bir başarı hikayesi. Türk kadının başarabileceklerinin hikayesi...
İşte bu kadının adı hafta başında Ergenekon davasına karışıyor. Evi didik didik aranıyor. Elleriyle kurduğu onbinlerce çocuğu okullu
Babam eskilerin ünlü basketbolcularından. Evvel zaman içinde, daha ben değil abim bile ortalarda yokken, babam bir final maçında ter döküyor. Annem ile Sevgi teyzem de tribünde tam destek halinde. Ama teyzemde bir “nasıl etsem de kırmadan söylesem” hali var. Tabii benim cin annemden kaçmıyor, hemen ne olduğunu soruyor. Teyzem sıkıla sıkıla babamın kızın biriyle baş başa görüldüğünü anlatıyor. Annem derin bir nefes alıyor ve sahadaki babama bakarak “Eğer öyle bir şey yapmışsa ağzı burnu kırılsın” diyor. Beş dakika geçmiyor, dönemin bir başka ünlü basketbolcusu Efe Aydan’ın dirseği babamın burnunu kırıyor.
Aradan yıllar geçiyor. Babamla annem boşanıyor. Annem babama çok kızdığı bir anda, “Sürüm sürüm sürün” deyiveriyor. Babam üç ay sonra kanser teşhisi ile hastaneye yatıyor. Yıllar geçiyor, babam kanseri atlatıyor. Ama yine annemi kızdırmaktan vazgeçmiyor. Annem bu sefer de “Boyun posun devrilsin” deyiveriyor. Birkaç hafta sonra babam doktor hatası