Domuz gribi yüzünden küresel olarak endişeliyiz. Hastalananlar, hastalanmaktan korkanlar, korkuldukları için kötü muamele görenler ve ölenler... Hepsi çok üzücü ve ürkütücü. Ama bu konuya bakıp “Her işte bir hayır vardır” diyen bir grup insan da yok değil.
İngiltere’de bir grup anne “The Sunday Times” gazetesinin blog servisi üzerinden bu konuyu tartışmış ve sonuç olarak bu felaketin bir faydası olduğuna karar vermiş. Anneler salgının duyulmasıyla öğretmenlerin hijyenin ve el yıkamanın önemini anlatmak için daha çok zaman harcadıklarını görünce çocuklarının temizlik konusunda böyle sıkı eğitilmesinden memnun olmuşlar. Hatta annelerden biri şakayla karışık ama açıkça “Yaşasın domuz gribi” yazmış.
Bugün Sağlık Bakanlığının sitesine girip nasıl uyarılarda bulunulduğuna da baktım. Bakanlık www.grip.saglik.gov.tr adresinde mikro bir site oluşturmuş ve “Domuz gribinden korunmak için alınması gereken önlemler”e bir sayfa ayırmış. Beş maddeden oluşan uyarıların biri bu sitenin, diğeri Sağlık Bakanlığının duyurularının takip edilmesini söylüyor. Birinde de daha fazla bilgi için 184 SABİM hattının aranması yazıyor. Kalan iki maddenin birinde de gribin hastalığı olan kişilerden öksürük ve aksırıkla bulaşacağı bilgisi var. Kalan maddedeyse öksürük ve aksırık sırasında tek kullanımlık mendiller kullanılması, ellerin sıkça yıkanması ve el dezenfektanı kullanılması, hastalığı kapanların evden çıkmamaları öneriliyor.
İngiliz annelerin “Yaşasın Domuz Gribi” görüşünü savunmasam da merak ediyorum acaba Sağlık Bakanlığımız bu fırsattan istifade hijyenin önemini daha şiddetli vurgulayamaz mı? Bugün ülkemizde pek çok çocuk bulaşıcı hastalıkların kurbanı oluyor. Bunu önlemek için “duyurularımızı takip edin” fikrinin yerine temizlik ve hijyen konularının birden çok kez tekrar edilmesi gerekmez mi?
Şimdi sevgilinizin gardırobundan giyinmenin tam zamanı!
Erkeklerin en seksi bulduğu şeylerden biri kız arkadaşlarının kendi gömleklerini giymeleriymiş. Moda dergileri uzun zamandır bu durumu bir adım ileri götürmemizi ve dışarı çıkarken de erkek arkadaşlarımızın kıyafetlerini giymemizi öneriyor.
Ama erkek arkadaşımın kotunu giymeyi düşünmek başta beni oldukça korkuttu. Çünkü göbekli olmasına rağmen muhteşem ve ufacık bir kalçası ve incecik bacakları vardır sevgilimin. Yani kotu bana olmayabilirdi. O yüzden bu denemeyi o evde yokken yaptım. Sonuç mükemmeldi. Ben ki popomu küçük gösteren ve bana yakışan bir pantolon bulmak için mağazalarda saatler geçiren biriyim, sevgilimin ilk denediğim kotunun üzerime cuk diye oturmasına çok şaşırdım.
Şimdi söz konusu sevgilimin gardırobu olduğunda üzerime göre bir pantolon seçmem sadece bir dakikamı alıyor. Çünkü onun gardırobundan rastgele seçtiğim herhangi bir şey üstümde inanılmaz şeker duruyor. O bu konuda ne düşünüyor bilmiyorum ama ben onun kıyafetlerini giymeye bayılıyorum. Hem üzerimde ondan bir parça taşımayı hem de erkek kesimleri her zaman daha geniş olduğu için kedimi zayıf hissetmeyi seviyorum. Üstelik de moda. Hatta Katie Holmes bile bu modaya uyuyor ve oldukça sık Tom Cruise’un kotlarıyla kendini sokağa atıyor. Bence çok da şirin gözüküyor.
Annemin günleri hiç bitmesin Odamı her dağıtışımda “bir daha bu odayı toplamayacağım” diyen... Ama her seferinde yine de toplayan... Topladıktan sonra da mutlaka kızan... Yanağına öpücüğü kondurunca hemen barışan... Beni her zaman “çirkin” diyerek seven... Severken ısıran... Ben kızınca daha çok kızan, ben gülünce daha çok sevinen ve ben üzülünce hasta olan... Hasta olunca çorba yapan... Çorba yapınca ben öyle seviyorum diye iyice kaynatan... Kaynar çorbayı içince her seferinde dili yanan... Yanınca “senin yüzünden yandım” diyen... Dedikten sonra da gülen... Gülünce dünyanın en güzel kadınına dönüşen... Çok sigara içip hiç sigara kokmayan... Hep sabun, hep lavanta kokan... En çok lavanta kokusunu seven.. Benim en çok sevdiğim ve beni hep en çok sevecek olan biricik annem... Elifim, Aynurum, İncem, Anneler Günü’n kutlu olsun ve Allah’ım seni hiç başımdan eksik etmesin...