Sabanur Kıraç

Sabanur Kıraç

skirac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İnsanın sevdiği birini kaybetmesinin ne kadar büyük bir acı olduğunu bilirdim. Ama sevdiğim birinin en çok sevdiği insanı kaybettiğinde çektiği acıyı görüp onu teselli etmek için hiçbir şey yapamamanın ne kadar büyük bir acı olduğunu erkek arkadaşımın annesinin ölümüyle öğrendim. Geçtiğimiz cumartesi gecesi Hakan’ın annesini yani Meryem Teyze’yi, çok ani ve beklenmedik bir şekilde kaybettik. Cenaze evine varıp; Hakan’ın, kardeşi Hülya’nın, babasının, dayısının,  halasının, amcalarının, yengelerinin ve kuzenlerinin çektiği acıyı görünce yüreğim parçalandı. Orada olmak ama hiçbirinin acısını dindirememek beni çok üzdü.
Biliyordum ki tüm sevenlerinin Meryem Teyze ile paylaşmak istediği daha çok şey vardı. Hiçbiri ona doyamamıştı. Üstelik hiçbiri bu üzücü olaya inanmak da istemiyordu. Hepsinin ama en çok da Hakan’ın acısını yüreğimde hissettim. Sevdiğim erkeğin üzüntüsünü dindirememenin verdiği acıyı anlatmak için kelimeler yetersiz kalıyordu. Ama Meryem Teyze’nin ölümüyle ilgili acının büyüğünü ne kadar uğraşsam da bir türlü uyuyamadığım salı gecesi fark ettim. Çünkü ilk defa o gece Hakan’ınki yerine kendi kaybımla yüzleştim...

Hayallerimdeki rolü büyüktüÂ
Çok değil sadece bir senedir tanıyordum Meryem Teyze’yi. Ama bu kısacık süre bile onu hayatıma katmaya yetmişti. Yine de itiraf etmeliyim ki asıl gelecekle ilgili hayallerimdeki rolü büyüktü. Evet belki Hakan gibi ya da benim gibi başrolde değildi ama annem gibi, babam gibi, abim gibi veya Hülya gibi bir rolü vardı. O, her zaman yanımızda olmasa da her zaman ulaşabileceğimiz yakınlıkta olacak, her zaman o muhteşem gülüşüyle bize huzur verecekti. Onun olmadığı bir dünyayı düşünmemiştim hiç. Sevdiğim erkeğin annesinin ve (olursa eğer) çocuklarımın babaannesinin bir gün öleceğini hiç düşünmemiştim...
Onunla paylaşacak çok şeyim vardı benim. Onun için diyabetik tarifler öğrenecek, ona özel günlerde sürpriz hediyeler alacak, onu evimde misafir ettiğim günlerin sabahında kahvesini yapıp zorla Hakan’ın çocukluk anılarını anlattıracaktım. Sonra da oturup Hakan’ı çekiştirecektik birlikte...
Ondan öğrenecek de çok şeyim vardı.  Her şeyden önce nasıl bu kadar hoşgörülü ve güler yüzlü olabildiğinin sırrını soracaktım ona. Ardından gençlik anılarını kurcalayacaktım. Tabii bir de Hakan’ın o çok sevdiği yemeklerinin tariflerini araklayacaktım ondan...

Söyleyecek çok sözüm vardı
Ayrıca onun hakkında söyleyecek de çok sözüm vardı. Aramızın nasıl olduğunu soran herkese öve öve anlatacaktım onu. Ne kadar mükemmel bir insan olduğunu, insanları ne kadar çok sevdiğini, Muhsin Amca’ya ne kadar iyi baktığını, Hakan’a ve Hülya’ya ne kadar düşkün olduğunu ve bana ne kadar iyi davrandığını anlatacaktım herkese. Bana yakın olan herkes de onu ne kadar çok sevdiğimi bilecekti. Arkadaşlarım onu tanıdıkça ne kadar şanslı olduğumu söyleyecekti. Ben de onu o pamuk yanaklarından her öpüşümde bunu tüm yüreğimle hissedecektim...
Ama söyleyemedim. Bırakın geleceği bugün hissettiklerimi bile söyleyemedim. Ne yüzüne ne de onu sevenlere anlatamadım hislerimi. Canlarının bir parçasını kaybetmişken onları kendi derdimle yormak istemedim. Ama içimde kalmasına da katlanamazdım. O yüzden de yazdım. Acımın ve kaybımın ne kadar büyük olduğunu anlatmalıydım.
Meryem Teyzem öldü. Yanında dahil olduğu tüm hayallerimi de birlikte götürdü. Şimdi elimde sadece anıları ve benim için ördürdüğü şalı kaldı. Şalı Hakan’ın çocukları için saklayacağım, anılarınıysa tanıdığım herkesle paylaşıp canlı tutacağım. Ve Meryem Teyzemin bana öğrettiği son dersi hiç unutmayacak ve sevdiklerimle yaşamak istediğim anları bir daha hiç ertelememeye çalışacağım. Size de tavsiye ederim.