YUMURTA GiBi PiŞiYORUZ

15 Temmuz 2012

Sizin hiç sabahları güneş alan bir yatak odanız oldu mu? Benim oldu, her sabah adeta fırında pişen somun ekmekler kıvamında kızararak uyanıyorum. Cimriliğimden ve “Ya yazın zaten evde durmuyoruz” söylemlerim yüzünden eve klima taktırmamıştım ama artık bu duruma bir dur deme zamanı geldi.


Sevgili öpücüğüyle uyandırılmayı hak eden insanları sıcak uyandırmamalı. Terleyerek uyanmak diye bir şey var ki Allah düşmanımın başına vermesin. Gözlerimi açıyorum, resmen can çekişiyorum. Rüyamda ne gördüğümü hatırlamak isterken her sabah küfür ederek uyanıyorum. Salona geçiyorum, laptopu kucağıma koyuyorum ama bacaklarımın üzerine kor kor kömürleri basıyormuş gibi hissediyorum. Sokağa çıksam orası daha korkunç, zaten bir ton uyarı veriliyor, “Aman öğle saatlerinde dışarıda olmayın” diye. Alışveriş merkezlerine gidiyorum ara ara en azından oralar biraz olsa soğuktur diye. Marketlerin soğuk gıdalar bölümünde yaşamak istiyorum, bir sonraki hayatıma bir dondurulmuş pizza, ne bileyim patates kroket falan gibi devam edebilirim diye düşünüyorum. O derece canım yanıyor çünkü.

Klima aldık
Yine böyle bir günde evde televizyon izleyip, tişörtümdeki göbek çizgisi hizasında olan ter izine

Yazının Devamı

KADININ SANAL HAKLARI

1 Temmuz 2012

Kürtaj meselesi, sezaryen doğum, üzerine hamile kızın babasına giden mesaj falan derken günlerdir devlet meselesi haline gelen yumurtalıklarımızı tartışıyoruz. İnternette hep bir ağızdan kürtajın yasaklanma olasılığına dolu dolu küfür edip, kadın cinayetlerine yol açacağını savunuyoruz. Ama işte bunu sadece sanalda mı yapabiliyoruz acaba?

Çeşme’ye, yazlığa ailemin yanına geldim, salondaki koltukta uzanıp Twitter’da her zamanki gibi harala hürele yazıyordum. Sonra akrabalar, komşular derken ev kalabalıklaştı ama ben yine de o koltuktan hiç kalkmadım. Dedikodu, magazin haberleri, Hamide Teyze’nin dokuz senedir üniversiteyi kazanamayan kızı derken bir anda konu kürtaja geldi. Kadınlar kendi aralarında tartışmaya başladı, gerçi hoş tartışma denirse bu duruma.

Ah o bakışlar, sözler yok mu?
Yasağı var gücüyle savunandan, bunu yapana idam uygulanmasını isteyene kadar nasıl öfke dolular. Hadi bakalım Pucca araya gir, yazarken klavyene kuvvet ama bu işi bir de burada savun bakalım. “Ama şimdi sanki kürtajı bir hobi gibi konuşuyorsunuz” dememle o bakışları aynı anda üzerimde hissetmem bir oldu. Ki ben bu bakışları lisede de biliyordum. Arkadaşımın sevgilisinin arabası vardı.

Yazının Devamı

Dehşet görüntüler (!)

24 Haziran 2012

Magazin programlarından birini izliyorum, korku filmi müziği gibi bir müzik giriyor, aha diyorum biri birini öldürdü herhalde sonra havuzdan bir kadın çıkıyor, havuzda kesti adamı demek ki diye düşünüyorum. Bütün tahminlerimde perforede duyduğum iğrenç metinle yanıldığımı anlıyorum. Olay sadece Gülben Ergen’in bacaklarıymış

Kadıncağızı sanki havuzdan çıkarken değil de çoluğunu çocuğunu kör bıçakla kesip lahmacun yaparken yakalamışlar. ‘İşte o dehşet anları’, ‘Birazdan izleyeceğiniz görüntüler kanınızı donduracak’ ne demektir yahu, alt tarafı üst bacak. Neymiş bacakları selülit doluymuş, ne cesaretle havuza girebilirmiş. Şöyle fotoğrafları çeken adamın, yanında gereksiz gereksiz konuşan adamın tipini öyle bir merak ediyorum ki, bir üst bacak için demediğini bırakmayan adamların tipleri Brad Pitt gibi bir şey olsa gerek.

Ya kadınlara ne demeli?
Hadi basını geçtim, kendi bacağının ölçüsüne bakmadan kadının selülitlerine laf söyleyen kadınlara ne demeli? İnsanlara hakaret etmek için pusuda bekliyormuşuz. Biri rezil olsa da tekme atsak diye sabırsızlanıyormuşuz meğer. Öyle ki kadını gidip evinden alıp vuracaklar havuza girdiği için. Ağızlarından salya aka aka, kinlerini

Yazının Devamı

‘Akıllı Kadın’

17 Haziran 2012

Annesinin, babasının, eşinin, sevgilisinin hatta onun eski sevgilisinin bile neye alerjisi olduğunu bilip tehlike anlarında çözüm bulan kişidir

Braun’un Özge Ulusoy’la yaptığı ‘B kadını’ yani Braun Kadını projesinde kendi çapımda ucundan köşesinden ben de yer alıyorum. Özge Ulusoy’un yanında tabii varlığımı sorgulamadım dersem yalan olur, gerçi yalan olur ya kadının bacaklarına bakmaktan sorgu suali unuttum. Eve gidince sadece “Bacaklarına bebe yağı sürmüş kesin pasparlak” diye banyoda kafamı yarmaktan son dakika kurtuldum. Küvetin içine dökülünce o yağ acayip tehlikeli oluyormuş.
Braun’un Facebook sayfasındaki uygulamayla, B kadınının profilini çıkartıyoruz. Pratik, akıllı, yaratıcı, çözüm odaklı, trendleri takip eden bla bla bla... Böyle yazınca tabii iş başvurusu ilanı gibi oldu ama bunları tek tek açıklama olayına giriyoruz işte. Önce kendi kafamda toparladım bir B kadını, yani ‘akıllı kadın’ durumunu. Klavyeye harala hürele basa basa yazdım, soluk aldım, durdum ve okudum. Öyle bir kadın profili oluşturmuşum ki benle uzaktan yakından alakası yok. Sokakta şöyle, evde böyle, tavada öyleden başlamışım bir yürüdü mü önünde dağlar eğilire kadar coşmuşum. Tabii yazdığım

Yazının Devamı

AMSTERDAM’DA DÖRT SAFTiRiK

10 Haziran 2012

Arkadaşlarla toplandık, paraları birleştirdik ve Amsterdam’a doğru yola çıktık. Beraber en uzak Kadıköy’e gittiğimiz yapışık bir grubuz. İlk kez bu kadar uzağa gidiyorduk, o yüzden acayip heyecanlıydık. Daha uçağa binmeden başladı heyecanımız, üç dakikada bir çığlık atıp birbirimize sarılmacalar, yapmacık yapmacık “Canım sen pencere kenarında otur” deyip, önden koşmak için depar atmalarla vakit geçiriyorduk. Başımıza geleceklerden habersiz bindik uçağa, gazete değiş tokuşları, nerelere gideceğimizin planları derken ulaştık gideceğimiz yere. Yalnız bir sorun vardı, saat 22.00 ve hava bildiğin aydınlık! Aydınlık olması sorun değil, deli soğuk. Biz de Antalya’ya tatile gider gibi şort, sandalet giymişiz. Valiz dersen, içerisinde hırka bile yok. Gelmeden önce onca barı, gece hayatını araştırırken bu detay nasıl hepimizin gözünden kaçmış anlamadık.

‘Günahkârlar şehri’
Geldik kalacağımız yere, popomuz rahat etsin diye ev tutmuştuk orada. Ama bir gör, o nasıl güzel bir ev, nasıl şirin. İlk gece attık kendimizi dışarı, taksiye bindik. Taksici amca Türk çıktı, bize yol boyunca nasihat verdi: “Buraya tatile gelmeyin, günahkârlar şehri burası, hele şu taraftaki kırmızı ışıklı yerleri

Yazının Devamı

DESTEK KUVVETLERi

27 Mayıs 2012

‘Ayrılık hede hödösü’nü kolay atlatayım diye ortak arkadaşlarımız peşimi bırakmıyor. Günde 50 kez aramalarını geçtim, çat kapı ‘içelim güzelleşelim, derdini paylaşalım’ durumu artık beni sinir eşiğine getirdi.

Adamla sevgiliylen yanımızda çiftlerin dolaşmasında bir sorun yoktu, işte bir yere yemeğe giderdik, önce herkes ne yaptıysa anlatmaya başlar sonrasında erkekler maç konuşurken kızlar fısıldaşıp dururlardı. Ama şimdi iş öyle mi? Üç kişilik bir aile olduk bir anda ve ben o sevgililerin yanında dolaşan kuzen gibi ezik, dışlanmış, kafasını nereye çevireceğini bilmeyen biriyim.
Çat kapı bize geliyorlar, öncesinde hiç arama da yok yalnız, öyle eminler ki evde oturup ağladığımdan. Daha kapının önünde, acıyan gözlerle bana bakıp, “Canım ya, nasılsın? Zor değil mi?” diyorlar. O sırada dizi izliyorum mesela, ikisi de birbirine bakıp, “İzler tabii, bu dönem dizi izlenir”, yemek yiyorum “Görüyor musun kendini yemeğe verniş”, Puki’yle oynuyorum, “Sevgisini köpeğe vererek durumu aşmaya çalışıyor” diyorlar. Yani ne yapsam o sırada, hepsine kulpları ayrılık depresyonu oluyor.

Beni asıl depresyona sokan onlar

Bir de yanımda sevgi kelebeği olmuyorlar mı elim ayağım titriyor

Yazının Devamı

PARMAK iZi BIRAKMA!

20 Mayıs 2012

Eğer yaz-kış terleyen elleriniz varsa, hayat, zorluğunu geçtim; pis, leş ve korku dolu geçiyor. Hele bir de olay mahali iş toplantısıysa, ter bezlerime dolu dolu küfürler yağdırıyorum!

Allah’tan ellerim öyle çok terlemiyor, sadece heyecanlandığım anlar. Geçen gün benim için acayip önemli olan bir toplantıya gireceğim. Normal, rutin, sıradan toplantılardan biri diye düşünüyordum ki, bekleme odasında biraz kalınca bir heyecan bastı beni.
Çünkü oda çok kasvetli, sanki toplantı saatini değil de idam fermanını bekliyormuş gibisin. Duvarları koyu griye boyamışlar, masalar siyah, içeriden ses namına hiçbir şey duymuyorsun. Kapı açıldı, beni diğer odaya götürecek olan kız geldi, kız da öyle bir nemrut, öyle bir suratsız ki diğer odaya gittiğimiz yol, bana oldu yeşil yol. Ölüme gidiyorum sanki, o yol boyunca hatundan tek kelime ses çıkmıyor. Kapıyı açtı, beni toplantı odasına soktu ve çıktı.
Hoppala! Toplantı odası denilen yer burası mıymış? İşyerinin ortasına bir masa koymuşlar, etrafını da camla kapamışlar. Kendimi fanus içerisinde türü tükenmekte olan canlı gibi hissediyorum. Sanki herkes bana bakıyor, yani o camı neden yerleştirdilerse oraya insanı germekten başka bir halta

Yazının Devamı

AYRILIK SONRASI PAYLAŞMALARI

13 Mayıs 2012

1.5 sene boyunca manevi olarak paylaşamadığımız ne varsa şimdi kuzu kuzu paylaşıyoruz. Sinir yok, kavga yok, üste çıkma derdi yok. Zaten ayrılmışız yani daha ötesi olmadığı için birimiz ne dese diğeri altta kalıyor. Ama ortak eşyalarımız var ki...

Arkadaşlar:
Valla ne yalan söyleyeyim, adamla beraberken arkadaşlarından zerre haz etmezdim, sevgilinin arkadaşı denilen hadise bana çok saçma geliyor. Ben varım yahu; arkadaşın da olurum, sevgilin de, ne gerek var onca kıllı böğürlü adamla dolanmaya di mi? Hah işte o yüzden adamı kendi arkadaşların- dan çekip, ikimize ortak arkadaş yaratmaya çalışmıştım. Sadece benim istediğim zararsız, onun aklını çelmeyecek tiplerle. Şimdi onları paylaşamıyoruz, hangisiyle ben görüşeyim hangisiyle sen görüş diye. Bu arada amma manyakmışım, bazen neden ayrıldığımızı anlayabiliyorum.

Oyun Konsolu:
Ona bunu ben hediye etmiştim, hediyeyi geri istemek çok ayıp biliyorum ama bir kere bile dokunmadı o konsola. Almadan önce her gün evde çıldırıyordu, konsol konsol diye, iki lafından biri konsoldu. Ben de bir kadının yapabileceği en büyük hatayı yapıp aldım, onunla oynamaktan benimle ilgilenmeyecek bile diye düşündüğüm halde mutlu etmek istedim

Yazının Devamı