1.5 sene boyunca manevi olarak paylaşamadığımız ne varsa şimdi kuzu kuzu paylaşıyoruz. Sinir yok, kavga yok, üste çıkma derdi yok. Zaten ayrılmışız yani daha ötesi olmadığı için birimiz ne dese diğeri altta kalıyor. Ama ortak eşyalarımız var ki...
Arkadaşlar:
Valla ne yalan söyleyeyim, adamla beraberken arkadaşlarından zerre haz etmezdim, sevgilinin arkadaşı denilen hadise bana çok saçma geliyor. Ben varım yahu; arkadaşın da olurum, sevgilin de, ne gerek var onca kıllı böğürlü adamla dolanmaya di mi? Hah işte o yüzden adamı kendi arkadaşların- dan çekip, ikimize ortak arkadaş yaratmaya çalışmıştım. Sadece benim istediğim zararsız, onun aklını çelmeyecek tiplerle. Şimdi onları paylaşamıyoruz, hangisiyle ben görüşeyim hangisiyle sen görüş diye. Bu arada amma manyakmışım, bazen neden ayrıldığımızı anlayabiliyorum.
Oyun Konsolu:
Ona bunu ben hediye etmiştim, hediyeyi geri istemek çok ayıp biliyorum ama bir kere bile dokunmadı o konsola. Almadan önce her gün evde çıldırıyordu, konsol konsol diye, iki lafından biri konsoldu. Ben de bir kadının yapabileceği en büyük hatayı yapıp aldım, onunla oynamaktan benimle ilgilenmeyecek bile diye düşündüğüm halde mutlu etmek istedim onu, çocuklar gibi şen bir şekilde açtı, sonra bir daha suratına bile bakmadı. Hep böyleydi işte, camda gördüğü her şeye hayran olur, elinin içine aldığında off puff sıkılır.
Turistik gezilerde alınanlar
Gittiğimiz yerlerde, bunları sen al, bunları ben alayım diye bir durumumuz olmuyordu. “Ayy canım bunu da alalım mı?” diyorduk. Onun malı benim malım, benim malım benim malım olduğu için çoğu da benim evde toplanıyordu. En son evine gittiğinde buzdolabı magnetlerinin bile bende olduğunu fark etmiş, kibar bir dille söylemeye çalıştı, içimden öyle bir canavar çıktı ki bir daha tenezzül edemedi.
MarIlyn Tablosu
Onun kendine diye aldığı sonra benim evime daha çok yakışınca koyduğumuz kocaman yağlıboya bir Marilyn tablosu var. Onu istiyor, “Sen ne yapcan Marilyn’i allasen?” dedikçe inat ediyor. Neymiş, tabloyu o bana vermemiş, ben duvara asıp üzerine yatmışım. Her seferinde bana söylemişmiş, ben geçiştirmişim. O tabloyu yakarım yine ona vermem!
Otelden (ç)aldığım bornoz
Zamanında evet böyle bir şey yapmıştım, yanlış anlaşılmasın hatıra maksatlı. Ama görsen nasıl güzel bir bornozdu öyle, aldım bunun haberi yokken valizine tıkıştırdım. Eve gittiğinde gördü bunu, allah bir kıyamet, bir kavga, bornoz sayımı yapılırmış, bizi ararlarmış, rezil olmuşuz, oraya bir daha nasıl gidecekmişiz, nasıl böyle bir terbiyesizlik yapmışım, bilmem ne de bilmem ne. Koca otel sanki amcasının oğlunun gibi carladı bana. Sanki bornozu değil de havuzun mermerlerini söktüm, eve getirdim. Bornoz hâlâ onun evinde, bulamamışmış. O bornoza nasıl aşkla baktığını görmedim sanki, onu kesinlikle almam lazım!
Puki
Puki ne ara nasıl oldu bilemedim ama bir anda ikimizin gibi davranmaya başladı. Sanki ikimizin evladı, onu görünce çok heyecanlanıyormuş, onun sözlerini dinliyormuş. İddiası bu yönde, oysa ki bizim Puki bakkalın elemanı kapıya geldiğinde bile heyecanlanıyor, çocuğun üstüne çıkıyor, öyle çok seviyor. Kapıdan kim girerse girsin Puki hep zilli. Söz dinleme dediği şey de Puki’ye bir tek ‘kal’ komutunu öğretti, o da hiçbir işimize yaramıyor açıkçası. Tuvalet eğitimini vermiş olsa bir nebze anlayacağım ama hala salonun ortasında birtakım maddelerle uyanıyoruz.
Yazının Norma’sı:
İzlediğin bir filmi tekrar tekrar izlemek, aynı eski sevgiliyle yeniden başlamak gibi. Filmi seviyorsun ama, o ilk heyecan yok, sürprizsiz, beklentisiz ve sonunda ne olacağını biliyorsun.