“Biz anlaşarak ayrıldık”, “Hâlâ görüşürüz, çok medenice ayrılmıştık”, “O benim en yakın arkadaşlarımdan biri oldu” lafları bana hep safsata gelirdi. Yani bir ilişki neden güzel biter ki, acı çekerken insan medeniyeti mi düşünürmüş derdim. Yanılmışım
Çok uzun zamandır uzatmaları yaşadığımız ilişkiyi bitirme kararı verdik. Birbirini çok sevmenin işe yaramadığını sonunda anlayabildik sanırım. Yalnız nasıl yavşakça başlamışım cümleye, ilişkinin ne başında ne ortasında bir türlü ‘biz’ olamadığımız halde oturup sonunda ikimizin cümleleri gibi kurmuşum her şeyi, ne hissettiğini sanki biliyormuşum gibi. Bilmiyorum tabii ki, kendi hissettiklerimden sorumluyum.
O kadar çok kavga etmeyi seviyordum; ben bile kendimden sıkılmıştım. O kadar çok kıskançlıklarımla adamı boğuyordum; rüyalarına bile müdahale edebileceğimi sanıyordum. O kadar çok sorumsuzdum; kendi başımı belaya soktuğum yetmiyor, adamın burnunu b.ktan çıkartamıyordum. O kadar çok bencildim, o kadar çok onu hiçe saydığım zamanlar oldu; yalnız kaldığını hiç fark etmemiştim.
Sonrasını hatırlamıyorum...
Yine böyle neden olduğunu bile hatırlayamadığım bir kavganın ortasında durdu, “Yüzük bile bilmem kaç metre yüksekten yere
Eskiden üç kız, bir kedi yaşadığımız için çok istediğim halde bir köpek alamamıştım. Hatta öyle ki buna cesaret edip, bir günü dolduramadan başaramayacağımı anlayınca onu benden daha iyi sahiplenecek birine ağlaya ağlaya vermiştim
Öyle böyle derken biz taşındık, verdiğim kişiden tabii dalga geçer gibi isteyemedim, zaten hayvancık o kadar mutluydu ki geri de almaya yüzüm olmadı. Gel zaman git zaman, bir gün alışveriş yapıyoruz, bir arkadaşım aradı. Petshop’tan kendisine bir pekingese satın almış(!) Alır almaz gitmiş veterinere götürmüş. Bir gözü kör ve epilepsi hastası çıkmış köpekcik. Arkadaşım olan zat koşarak petshop’a giderek, köpeği verip parasını almak istemiş. Petshop sahibi de bunun imkansız olduğunu, para iadesi yapılamayacağını, başka bir petle değiştirebileceğini söylemiş. Alacağı hayvanı satamayacağı için çiftliğe uyutulmaya gönderilecekmiş, bunu da belirtmiş adam; üremesi olmayacak, kimse satın almayacak ve bu paraya aç insanlara zarar verecek.
Arkadaşımın beni aramasının nedeni sosyal medyada petshop’u rezil etmem. Çünkü kıza parasını geri vermemiş ve kör bir köpeği ona satmaya çalışmış. Yani ona göre sadece olay o, insanların bangır bangır petshop’lardan
Her ne kadar geçen sezon ‘Survivor’ daha başarılı olsa da, televizyon açıksa Mustafa Topaloğlu’na, iki kilo kalan Alp Kırşan’a ve tabii ki yavru köpek bakışlı Nihat’a gözüm takılıyor. Her seferinde “Allah yardım etsin, ben olsam...”la başlayan cümleler kuruyorum
Es kaza, oldu da oldu, adaya düştük diyelim. Bir kere ben ilk haftadan ya elenmiş ya da ölmüştüm. Ölmediysem bile dayak yerdim kesin. Hem de öyle Allah ne verdiyse, tekme-tokat bir dayak şeklinde. Benim gibi kumandaya basmaya bile üşenen biri için orası cehennem adası olurdu sanırım. Hadi şansım yaver gitti, elenmedim diyelim, adadan ilk elenenler kesin kaslılar olurdu, geriye kalan uzun bacaklı kızlar, unutulmuş ünlüler, hırslı gönüllüler ve bir de şişko Pucca olarak sinir krizleri geçirirdim.
Yorucu anasını satayım, ödül dediğin bir gıdım yemek, bir dilim pizza için koltuk altında beş dönümlük arazi barındıracak kadar ter çıkıyor. Sonra insan üzülür, senin adanda karnın tokken diğer adada çocuklar aç yatıyor, ben salağım ya hakkımı da paylaşırım diğer adadaki kazanamayan garibanlarla. Ya da hep isyan çıkartırdım, hele gönüllülerden olsam off diyorum. Sanki beni oraya zorla götürmüşler gibi, “Acun otelde yatıyor, her şey
O kadar çok yeğeni olan arkadaşım var ki bu iş artık biraz garipleşmeye başladı. Yani evren bana, “Kendin doğuramıyorsun bari bırak kardeşin yapsın” demek istiyor olabilir
Kızları bir akşam yemeğe davet ettim, hani böyle toplaşırız, dedikodu yaparız, şarap içeriz, erkekleri çekiştiririz gibisinden. Geldik eve, yemekler yendi bir güzel, oturduk. Sonra birinin saçma sapan ilişkisi üzerinden dedikoduya giriyorduk ki başka biri telefonunu çıkarttı, “Ayy size bir şey göstereceğim” dedi. Çirkin, kara, muşmula suratlı bir bebek ağlıyor. Komik videolardan falan sandım önce, tam dalga geçecektim, kızın yüzünde duran o anlamsız, gereksiz, boş sevgi dolu bakışı görünce vazgeçtim. Meğer kızın yeğeniymiş, ağlaması çok ilginç diye mi videoya çekmiş anlamadım ama diğer kızlar da hayran hayran izlediler.
Gecenin akışı değişti
Sonra diğeri telefonundan başka bir bebeğin videosunu çıkardı, diğeri diğeri derken nasıl hasta ruhlu manyakların arasında kaldığımı anlayamadım. Sağlı sollu ağlama sesi, gülme sesi, bebek sesleri gelmeye başladı... O bebekler ağlıyor yahu, susturmaları gerekirken bir de ellerinde kamerayla daha da işkence etmişler yavrucaklara. Ben şaşkın gözlerle hâlâ onları
Havalar biraz ısınmaya başladı ya, dolabın önünde bağdaş kurup “Giyecek bir şeyim yok” çığlıklarım evde yankılanıyor. Tabii bu çığlıklarımda öyle bir gerçek var ki, giyecek şeylerim artık bana olmuyor, o yüzden yoklar maalesef!
Bahar geldi sonunda, yani umarım artık gelmiştir, kar kar kar vallahi içimden dışımdan kar çıkacaktı. Beyaz renkten nefret ettim, evde oturup battaniye altında film izleme keyfim bile kaçtı, “Yine mi battaniye?” diye çığlık atıyordum en son. Her şeyi uzaktan sevmek daha güzelmiş, eskiden kar yağan memleketlere özlemle bakardım, şimdi korkuyla!
Baharın gelmesiyle tabii birtakım gerçekler suratıma suratıma vurulmadı değil. Mesela bütün kış boyunca, hareket etmediğim için resmen bir ‘oturan boğa’ya dönüştüğüm gerçeği. Geçen sene gerçekten dünya için küçük ama benim için büyük bir rakamı kilo olarak vermiştim. Tartıda 57 rakamını gördüğüm anda, bıraktım diyet meselesini, spor olayına zaten istesem de çok fazla giremiyordum. Ne zaman girmeye çalışsam dönüşünde kendimi kokoreççide buluyordum. Ama baktım ben bundan daha fazla veremem, boyumla da orantıya vurduğumda zayıf diyor bana, oturdum ne varsa yedim, ne varsa ama...
Hepsi tayt yüzünden
Tatmadığım
İnsan ilişkilerinde sinsilik konusunda üzerime adam tanımam, sinsilik derken tabii içkilerine ilaç atmaktan bahsetmiyorum. Beraber aldığımız oksijenden daha uzun soluklu faydalanmak adına yapılan ufacık oyunlar kastım. Ve yüzyılların değişmeyen kuralını yeni keşfettiğim için kendime çok kızdım
Çok yakın bir arkadaşım var, bir de onun kimse tarafından sevilmeyen lanet bir sevgilisi. Adamla neredeyse beş senedir beraberler yani artık ilişkileri evlilik yolunda ilerlemesi lazım yalnız adamın o taraklarda hiç bezi yok. Yani evlilik denilince ters takla atıp, başka ülkeye taşınabilecek potansiyeli var. Bunlar bizi ilgilendirmiyor tabi, senelerdir süren ilişkisinde kız mutlu, o yüzden adamın mendeburluğuna dair kimse tek bir kelime etmiyor. Yani bir defa bana ne, ben mi koynuma alıyorum o hödüğü! En fazla ayda yılda bir yarım saat katlanmak zorunda kalıyorum, onda da sıkıyorum dişimi.
Bu adam bildiğin ayı!
Bu arada gerçekten su katılmamış bir hödük. Masada onlarca kişi olsun, hiç çekinmeden o burnunu saatlerce karıştırabiliyor, yerli yersiz bel altı esprileri var ki gülmek yerine ağzına bir tane çakasın geliyor. Devamlı ama devamlı parasından bahsediyor yani maaş bordrosunu
Hepimizin dilinin yandığı, “Aman bir daha mı tövbe!” dediği erkek modellerini bir araya topladım, hatta daha da toplayacaktım ama yer kalmadı. Hoş, onun için koca bir ek yapılması gerekliydi, liste o derece uzundu yani
İşkolik erkekler: İlk başlarda kariyeri çekici gelecek olan bu erkek tipi, ilerleyen zamanlarda sinirini bozacak. Buluşmak isteyeceksin, o gece kesin işi çıkacak, sürekli toplantıda olduğu için telefonlarına yanıt veremeyecek ve yanında sürekli işinden bahsedecek.
Baba parası yiyenler: Ayy aman bin defa dağlara taşlara, uzak durmak ne kelime, üç kilometre yakınında olmasın. Bir defa sorumluluk almaktan korkacak, sürekli boş vakti olduğu için “Şu an nerede, kimle, ne yapıyor?” diye delireceksin.
Melankolik erkekler: Bu da ilk görüşte farklı gelecek olan tiplerden, hele o dönem duygusal bir boşluktaysanız. O şiirler, o ‘Kaybedenler Kulübü’ tarzı konuşmalar, o şehri her an bırakabilirim mizacı. İnan bana en fazla iki ay çekersin, gıy gıy içini şişirir sonrasında
Bugün alakasız birinden “Baban kitaplığımda senin adını görünce çocuk gibi ağlamaya başladı” lafını duyunca içime bir şey oturdu, seni görmeyeli tam bir yıl olmuş
Her şeye zaman ayıran, her şehire gitmek için göbek atan ben, seni görmeye vakit bulamamışım. Kısa ve öz telefon konuşmalarımızda anlattığım kadarını biliyorsun zaten, ev taşıdık. Baba hayatımda ilk kez perde aldım, sanırım bir 10 sene almayacağım. Geldiğinde kalman için kocaman bir odan var evde, ne kadar iğrenç bir insan olduğumu buradan bile anlayabilirsin aslında. Sen hâlâ oturduğun yere “Evimiz” derken ben sana bir oda yapıyorum. Bazen kendimden gerçekten nefret ediyorum.
Çocukken bir gün okula gelmiştin, seni yine böyle çok uzun zamandır görmemiştim. Tenefüste en uzaktan öyle haşmetli görünüyordun ki koşarak üzerine atlamıştım, sonra sen sosyal bilgiler öğretmenimle sevgili olmuştun. Ama keşke kadından ayrılmasaydın be baba! Tek 3 gelen dersim o olmuştu bak hala içimde yara.
Başımda dur, elimi tut
Bize gelmeni çok istiyorum, hatta artık İstanbul’da yaşamanı, başımda durmanı, elimden tutmanı, bana karışmanı. Sokaktaki bakkala sorsan “Burada her gün bol bol ekmek alan kızlar varmış” diye, anında