Komşu çocuğa aşığım o zamanlar. Daha küçüğüz, yanıp tutuşuyorum. Ama öyle bir şey geldi ki başıma bir gün etkisini uzun süre üzerimden atamadım. Ölmek istedim hatta...
Ergenliğimin başlangıç devresindeyim; memelerim kayısı kıvamında sporcu sütyeni takıyorum, bacaklarımdaki sarı sarı tüycüklerin gitmesi gerektiğini yeni yeni kavramışım. Saçlarım ‘Bendeniz’ modeli, altımda da o zamanın genç kız simgesi buz mavisi boru paça Loft kot. Komşu oğlana da aşkımdan ölecek durumdayım, yazlıktan dönecek, onu balkonda bekliyorum.
Sabahın köründe geldiler bunlar, arabadan eşyalarını çıkartıyorlar. Yanık teni, siyah metalci tişörtü, saçlar hafif uzamış önüne doğru düşüyor bir yandan onları arkaya attırıyor, diğer taraftan gitarını omuzuna geçiriyor. İşte bu, benim küçük monçiçiler gibi sevimli aşkım bu! Hemen kendimi ve buz mavisi kotumu çocuğa göstermek için koştur koştur ekmek alma bahanesiyle indim aşağıya. Benim havaları bir gör, o nasıl afra nasıl tafra; zannedersin üzerime ‘Dolce Gabbana’nın kıyafetlerinden birini giymişim. Asansörden indim, bunlar bekliyor elinde eşyalarla. Göz göze geldik böyle onun gözlerinin benim şahane kotuma inmesini bekledim, inmedi. Onun yerine beni iterek
Yaşarken cehennemi görmek, arkadaşının düğününde bekar olarak salınmak olsa gerek...
Neredeyse bütün arkadaşlarım evleniyor, hatta bir tanesi evlenmekle kalmayıp ikinci çocuğuna hamile şu anda. Hayır biz bunlarla karar vermiştik, hiçbirimiz evlenmeyecektik, evlilik zayıf kadınların istediği bir şeydi, bir erkeğe bağımlı olmak yerine çikolataya bağlı kalacaktık biz, birbirimize yetecektik. Sözlerinde durmadılar ama, hoop manitaya gören duvağı taktı! Üstelik onlardan önce benim evlenmem gerekirken! Onlardan, kocalarından, mutlu minik yuvalarından nefret ediyorum!
Hafta sonu liseden bir arkadaşımın düğünündeydim, yapayalnız kereste gibi gittim oraya. Kuaförde başladı homurdanmalarım. Kızla da çok yakınız diye yanıbaşından ayrılmıyorum, sürekli suratımda yapmacık bir gülümseme. Ama gel sen içime sor nasıl kıskançlıklara gebeyim; o böyle “Evimizi bir gör PuCCa harika, bembeyaz döşettik her yeri. Ama çok yoruldum canım çıktı” dedikçe, “Çıksın o canın pislik karı, beyaz döşetmişmiş, gelip evine lekelemez miyim o koltukları ben” diye içimden saydırıyorum. Dışımdan ise gülümseyip “Bebeğimsin, sen her şeyin en güzelini hakettin, yorgunluğuna değecek inan buna” diyorum!
Düğünde kim
Bu bir evren kuralıdır, ilişkin varken kısmetlerin dolar taşar, ilişkin biter onlar da biter
Senelerce kadın dergilerinde, televizyonlarda, Güzin Abla köşelerinde, internet sitelerinde; ayrılan insanlara, teselli niyetine habire “Ayrılığın en güzel tarafları” adı verilen maddeler sıralanıyor ya hani. Yalan onlar sakın inanma! Yok tek başına tatile çıkacakmışsın artık ne güzelmiş, yok ağda yapmasan da olurmuş, yok kız kıza eğlenmeler harikaymış, yok yatağın sağ tarafı da sana aitmiş, yok bütün kızlarla yiyişebilirmiş erkekler bla bla bla... Kimi kandırıyorsunuz siz ha, kimi? Bir defa ayrılık dediğin şey güzel bir şey değil dostum, o yüzden pollyanna ile fingirdeşiyormuşsun gibi davranmana gerek yok. Ayrılmadan önce her tarafını çevreleyen cillop gibi bebeler, ayrıldıktan sonra toz olur. İzleri bile kalmaz, neredeler diye ağlar ararsın, ıı ıh bulamazsın maalesef. Bu bir evren kuralıdır, ilişkin varken kısmetlerin dolar taşar, dört koldan sararlar, ilişki biter onlar da biter... Ayrılığın kötü yanlarını madde madde suratına çarpayım istersen:
- Ayrılmadan önce öküz, ucube, yetersiz, memeleri/pipişi küçük olarak gördüğün sevgilin artık dünyanın en ideal sevgilisidir
Ayrıldıktan sonra sevgilisini arayıp bu cümleyi kurmayan, duymayan bizden değildir arkadaş! Bu anayasanın birinci maddesi gibi değişmez, değiştirilemez
Eğer ayrıldığınızın ikinci haftası sana bu mesaj geldiyse, karşındaki hala seni seviyor, bir umudu var demektir. Buna cevap olarak senin “Çok kötüyüm, sürünüyorum, barışalım artık yabanım, esmerim, sebebim sevgilim” diyeceğini zannediyordur. Ama yok eğer bu mesaj iki ay sonra geldiyse niyet bellidir. Etrafında fingirdeşeceği kimse kalmayınca yedeklere koyulmuşsundur, o da sana bu zarfı atıyordur. İki ay sonra gelen mesajdan zaten bir hayır beklenmez, iki ay boyunca rüyalarında kimbilir kimleri görmüş, kimlerin çekirdeğinden reçeller yapıp, kimlerle hop hop altın top oynamıştır...
Bir de cidden işe yaramaz bu klişe, yaptım biliyorum. Zamanında rüyamda Murat Boz’la kendimi alt alta üst üste gördüğüm halde, gittim eski sevgilime “Seni rüyamda gördüm çok kötüydü terler içinde uyandım, ikimiz çatıdaydık ve sen düşüyordun, elinden tutmaya çalıştım ama sen bıraktın elimi ve yerde paramparça oldun” diye mesaj attım. Adam da bana “Senden ayrılınca huzur buldum, o yüzden sana malum olmuştur” dedi.
Deyyus
Sürekli göz yaşı, beni terkeden sevgiliye ağıt durumu... Arkadaşlarım zaten bıraktılar halime. Evet acıyı köküne kadar hissediyorum ama, bir çirkinleşmişim, öyle böyle değil. Sivilcelenmişim, kaşlar olmuş Ceylan’ın ergenlik dönemi, gözlerimin altı dersen keşler gibi mosmor, kılık desen dökülüyor. Günlerim böyle akıp giderken mp3’üm bozuldu, otobüsteyim ve müzik dinlemezsem yan tarafımda oturan kadının dişinin arasındaki ekmek parçasını çıkarmak için çıkardığı sesleri dinleyeceğim. Sonra onun saçlarından tutup otobüsün camına o kafasını vura vura, dişinin arasında kalan minnacık lokmayı çıkartmaya çalışacağım, falan.
Ortaç’la tanışma
Gerek yok diyerek, açtım radyoyu. Serdar Ortaç çalıyordu, kapatacaktım ki, “Bu zamanda tabiata güvenip işe başlanmaz” gibi bir şey duydum. Kulak verdim besteye: “Bu gece rahatlık çok sayende/ Sevişemem açlık çok hanemde.” Şarkının başında kendini anlatmış; “Yok daraldım, bunaldım, kafam bozuk.” İkinci kısma geldi; “Sevişmek istemiyorum ama rahatım o yee” gibi bir şey diyor, sonra kızı uyutmaya gönderiyor. Sonra hop çoğul konuşmaya başlayıp “Uzak olana verme beni, unut ama sözünü unutma falan.” Ben daha ne olduğunu kavramadan bitti şarkı. İş
Allahtan bir kişiye deli gibi aşık olup sürünme hakkımız var da diğer terk edilme sahneleri nohut yutmak gibi geliyor
Terk edilmenin şokunu birkaç gün atlatamadım. Sabah uyanıyorum ağlamaya başlıyorum. Tuvaletimi yapıyorum ağlıyorum, ağdacıya gidiyorum ağlıyorum, işe gidiyorum ağlıyorum. Vücudumdaki bütün suları gözyaşlarımla çıkarttım desem yeri yani. Türk pop müziğinin bütün acı çektiren şarkılarını dinledim. En son “Geçerr geçerr daha öncekiler gibiiiii” diye böğrümü parçalayarak şarkıya eşlik ederken bir şey dank etti bana. “Ben napıyorum?” dedim. “Bir kendine gel, bir silkelen, saçmala” dedim. Öncelikle bana taktığı o tek taşı satıp kendime bir sene yetecek kadar ped aldım. Sonra gittim hem benim, hem de insanlık için bir adım atarak spora yazıldım. Tatile gidecem benim göbek luk luk luk vaziyette, ağırlık merkezini hiç söylemeyeyim oklavayla dövmüşler gibi yahu yumuşacık pamuk gibi. Kollar desen 15 dk. sonra ringe çıkacak bir güreşçi edasında. Bu tiple bir de utanmadan “Sana erkek mi yok canım, sen en iyilerini hak ediyorsun beybi” diyen arkadaşlarımı vileda sopasıyla dövmek istedim.
Ebru Şallı da işe yaramadı
Yok yani şu yumuşacık bedenden kurtulmam gerek, bu halde plaja
Sevgilim İngiltere’ye uçtu. Uzun lafın kısası ayrıldık. Annesi, halası, dadısı bir de mesafe derken, bu işin oluru yok
Son günlerde çok tutan bir dizinin, ‘sırf yoğun talep var’ diye uzatılmış sıkıcı bölümlerine benzemişti aşk hayatımız. Benim kendime güvenim yok, elin adamına neden güveneyim! Adam zaten “İşim için, geleceğimiz için, daha sağlıklı nesiller, mutlu Türkiye için, senin için gidiyorum. Gözyaşlarına sakla beni” diye salak saçma zırvalarken aklımdan geçenler; bir tomar Angelina Jolie, İngiltere surlarında benimkini okşayıp, üzerine nutella sürüp sürüp yalıyor. Oradaki kızlar erkeğe açmış, kıtlık çekiyorlar gibi benimkini görünce “Halla halla” diye saldıracaklar gibi hissediyorum. Ben kıskanç, güvensiz psikopatın tekiyim ve bu hayatı ikimize de dar ederim.
Kendimi ayrılığa hazırladım ama...
Ama bu hazırlıktan bahsetmedim tabii çocuğa. Ben sinsi sinsi, “Hele bir git nasıl ayrılcam senden, sürüm sürüneceksin ardımdan, günlerce ağlayacaksın, acından kanser olacaksın gebereceksin PuCCa diye, sümüğümü sürmeyeceğim ama sana, yeni cıvır sevgilimle Facebook’a fotoğraflarımı koyup öldüreceğim seni! Ergenken ‘Kara Melek’ izledim oğlum ne sanıyosun sen beni haaa?” diye planlar
Bundan beş ay önce gazeteler seni yazacak demiş olsalardı aklıma ilk gelen üçüncü sayfa haberleri olurdu. “Cam silerken aşağıya uçan genç kızın beyni bulunamıyor, ailesi devleti suçladı; devletse ‘kızın beyni zaten yokmuş’ diye açıklama yaptı”, “Rus kızlarının suratlarına kezzap döküp kaçan sapık, kompleksli bir Türk kızı çıktı.” En fazla bunlar olabilirdi hakkımda çıkan haberler. Oysa şimdi “Eski sevgilisinden intikam almak için açtığı blog sayesinde kitabı çıktı” diye boy boy bedenimi sergiliyorum. Bir de sen tut yıllarca fotoğraflarını sadece kafadan ibaret yap, kıçının gözüktüğü fotoğrafları yok et, sonra da gazetelere göbişli mutlu amca Buda’nın kızkardeşiymişcesine pozlar ver... Hey gidi hey nereden nereye işte...
Hayır bir de öyle kötü bir etiketleme ki bu, duyan adamların topuklarını vura vura 30 kilometre öteye kaçacakları aşikar. ‘Eski sevgilisine bunları yapan psikopat bize neler yapar’ diye topalak topalak çocuklar doğurma hayallerime ortak olamayacaklar. İntikam da intikam olsa,bir işe yarasa. Nerede, adam adımı bile hatırlamıyor belki de...
Ezergeçerus anne
Dokunduğum her erkek şu an ya evli ya ciddi bir birliktelik içerisinde dünyanın en mutlu insanı. Tekke gibi