Fala, tarota acayip sardım. Tarot kartları alıp, kendime fal bakıyorum. Öyle ki sorduğum sorular “Bugün akşam yemek yiyebilecek miyim?” bile oluyor
Fala inanan biri değilim açıkçası, ama inanmıyorum da diyemem. Beni mutlu ediyor yani fal. Ne zaman sıkışsam kendimi salak salak solitaire açarken buluveriyorum, yalan yok! Entel arkadaşlarımdan biri sorsa falla ilgili bir soru, vereceğim cevap çok basit "Ayyy saçmalamayın ne falı, cahil misiniz nesiniz anlamadım ki” olur. Mutlu ediyor ama valla, böyle bir umudunun olması, yalan bile olsa. 'Umut' değil mi zaten şunca saçmalığı bize yaptıran.
Bir arkadaşım geçen gün geldi, “Bir adam var çok çok ünlü. Çok para alıyor, ama gelmişini geçmişini, üç gün sonra yiyeceğin ekmeğin susamını bile sana söylüyor. Selma’nın kaybolan küpesini buldu yahu” dedi. Ahh canımın içi dedim topuklarımı ağırlık merkezime vura vura, koştur koştur gittim amcanın yanına.
Sevgilimle falcıya gitmem
Ortam zaten acayip mistik ve korkutucu. Adam bu işten para kazanmaya başlayınca kıymış paraya, bir mimarla anlaşıp, bulunduğu yerin atmosferini sinema filmlerindekiler gibi değiştirmiş. Sırada bir sürü kişi bekliyor ve yüzde 90'ı kadın. Erkek olanlar ise o
Yani bu demek oluyor ki, bulaşık yıkamaya, yer süpürmeye, yemek yapmaya elveda! O bunları yapacak ki ben mutlu olayım
Ani bir kararla kız kardeşim İstanbul’a yanıma taşındı. Kendimi oyun arkadaşı gelmiş çocuk gibi hissediyorum şu an. Artık ikimiz bir fidanın güller açan dalı olacağız.
Yani bu demek oluyor ki, elveda bulaşık yıkamak, elveda yer süpürmek, elveda yemek yapmak ve elveda ütü! Kardeş demek bunları yapan kişi demek çünkü. O bunları yapacak ki ben mutlu olayım.
Takım arkadaşı olmuştuk
Anne baba ayrı olunca çocukken bir süre birbirimizden kopuk yaşamıştık. O akrabaların yanında kalıyordu, ben annemin yanında. Her akşam dua ederdim “Birbirimizden hiç ayrılmayalım, kaçıp yalnız yaşayalım” diyerek. Resmen bir takım arkadaşı olmuştuk onunla. Birimiz üvey babadan dayak yerken diğeri koşarak önüne atlardı, birimiz hastaysa diğeri muhakkak iyi olmak zorundaydı, gece yatarken bile yan yana uyurduk.
Hayatımın dört senesini verdiğim, uğruna kitap yazdığım adam geçen hafta evlendi. Nasılsın diye sorarsan şu an üzerimden üç adet çimento yüklü tır geçmiş gibi
Öğrendiğim gün kaburgalarımı çatır çatır kırmışlarcasına ağladım, öyle bir acı vardı ve buna bir çare yoktu. Artık bütün umudum bitmişti, ne kadar çok başkalarının yastığında uyanmış olsam da bir şey vardı içimde; onunla ben romantik komedi filmleri gibiydik. Birbirimizden nefret etsek dahi bir gün İstiklal Caddesi’nde karşılacaktık, orada birbirimizden hiç kopmadığımızı anlayacaktık. Ama şu an sanat filmine dönüştük. Adam terk etti, kadın gri renkli betondan eve kendini hapsetti.
Ben küfretmeyim de...
Ayy bir de Allah günah yazmasın ama nasıl çirkin, nasıl korkunç at gibi bir şeyle evlendi. (Yazar burada kıskançlığından kuduruyor) Yaa tamam kadın hoş bir şeydi aslında ama yani, sakalı olsa bizim Bakkal Muzaffer Amca'yı andırıyordu yalan yok. Şimdi onlar balayında hayatlarının en güzel anılarını yaşarken aklına bile gelmiyorum, bense burada utanmasam cinsel hayatlarını bile düşünerek kahroluyorum. Adalete bak, sonra PuCCa neden küfrediyorsun? N'apayım sevgi kelebeklerini alıp içime mi doldurayım? Öyle çok mutlu olsun, ayy
Ben mesela kaldıramam, çıkarım olmadığı sürece parmağımı kıpırdatmadığım için öyle tek gece bafi bafi, ertesi gün Abdurrahman Çelebi olayları bana göre değil. Bir defa 10 kadından biri gibi ben de orgazm sorunu çekiyorum. Tenini bilmeyi bırak, adını bile 3-5 saat önce öğrendiğin adam, seni yatakta fırıldak gibi çevirmeyeceğine göre ne diye kendimi yorayım. Haa şöyle taş gibi bir şey çıkar karşıma, Robbie Williams yanında çirkin kral kalır, fikrim değişir çıkarlarımı bile satarım, hiç acımam. Haa öyle yapana da ses etmem, banane benle yatağa girmediği sürece bana mı düştü milletin derdi. Yalnız bir olay var ki uyuz olduğum, bunu da yapan en yakın arkadaşlarımdan biri olunca, ister istemez dert ediniyorsun kendine. Ne zaman gece bir yere gitsek, yanımızda bir adam varsa o herif, sabah bu kızın yanında uyanır. Kız kıza çıksak eve muhakkak artı bir erkekle döneriz.
Bu duruma o “Modernlik” diyor, biz “Beden ve ruh yorgunluğu...”
Ertesi gün bin pişman oluyor, sadece 2 saat dans edip kalanında terlediği adama kendini aşık zannediyor. Bütün gece ‘ben tek geceliğim senin için’ imajını verdiği delikanlıya sabah “Her sabah seninle bu yatakta uyansak ne güzel olur değil mi?” diyince
Cevabı çok basit; sevdiğim adamla düzenli seks olayına girip, ondan irili ufaklı bebeler yapmak için. Ayrıca bunu yaparken de halalarımın ‘kötü yola düşmüşüm’ gibi tavırlarından kurtulmak için
Etrafımdaki kadınların sürekli olarak “Evlilik isteyenler kezbanın tekidir, kekodur, ıyk onlara ölsünler, pislikler” tavırları beni deli ediyor. (Her nasıl oluyorsa bunu diyenlerin hepsi, benden önce takıyor duvağı orası ayrı bir mevzu) Onların o minnacık beyinleri, evlilik denen hadiseyi maalesef ‘koca eline bakmak’ zannediyor.
Bunu öyle düşündüğü için evlilik kelimesini duyunca hemen şifreler bilinçaltında ‘birine yamanmak’ olarak çağrışım yapıyor.
Sonra kendi düşündüğü şeyi, sen düşünmüşsün gibi seni bunla suçlayarak aşağılıyor!
Ardından açık açık “Evlenmek istiyorum” diyen kadına hemen şak, kurdela nakışı kursuna giden hatun damgasını yapıştırıyor.
Maaşım var zaten, kendi kendime yetiyorum da elin adamını ne diye bana baksın maksadıyla nikâhıma alayım?
Allah, kimseyi depresyonla terbiye etmesin! Neredeyse belime gelen koyu kahve saçlarımı bir anda kısacık kestirip bir de sarı yaptım
Sadece fön çektirmek için kuaföre girdim, adam saçlarımı tutam tutam yolarak, fön makinesiyle beynimi eritirken, aklıma geldi; ne zaman bir sevgiliden ayrılsam ya saç rengimi ya da modelini değiştiriyordum. Bu kez değiştirmemiştim. Eski sevgilim dönmüyor, dönse de adam olmuyor, yeni sevgili bulamıyorum. Aşık olamıyorum, can damarlarımdan biri kopmuş gibi. Bunun ‘erkeksiz yaşayamayan karı sendromu’ ile alakası yok. Bunun aşksız yaşayamamakla alakası var. Hayatımda aşk yoksa malın teki oluyorum ben.
Sonrası keder
Bileğinden tuttum adamın, “Dur ben bu saçları kestirip, boyatacağım, git malzemelerini getir” dedim. Sienna Miller’in o kısa saçlı halinin fotoğrafını gösterdim adama, “Rengi de modeli de aynen böyle olsun” diyerek verdim saçlarımı ellerine. Sonrası gözyaşı, acı, keder. Allah’ım o açıcı mıdır nedir kafama bir döktü onu, nasıl yanıyorum, herif içine tuz ruhu mu atmış ne yapmış anlamadım ki çığlıklar atıyorum. Bir yandan bönürerek ağlıyorum, bir taraftan kendimi yerlere atıyorum, bir taraftan “Elleme açma folyoları, bozulcak” diye adama
Benim böyle iki doğa aşığı, organik yemek meraklısı arkadaşım var. Onlarla tatile gideceğiz, nasıl kandırıldım bilmiyorum ama kendimi Olimpos’ta buldum. Yaa aslında nasıl kandırıldığımı hatırlıyorum; “Yaa bohem hayat mı kaldı PuCCa, saçmalama Alanya barlarından bıkan, kendine yeni şeyler arayan, iş güç sahibi, huzur isteyen adamlar oraya gitmeye başlamış,, valla bak! Hem bu ne demek, huzur isteyen adam yarın evlenmek ister. Canımsın hadi kırma Olimpos’a gidelim” diyince koştur koştur arkalarına takıldım...
Şoku çabuk atlatıyorum
İlk hayal kırıklığımı her tarafı dolduran gey grupları görünce yaşadım. Nasıl bir cenabetlik varsa üzerimde gey grupların oraya gelme vaktinde gelmişiz. Masada çeşit çeşit yemeklerin var olduğunu düşünün, açlıktan da ölüyorsunuz ama bir tanesini bile yiyemiyorsunuz. Na işte aynen öyle bir duygu bu. Her taraf ilik gibi çocuk kaynıyor sağlı sollu. Adeta Robbie Williams’ın klonlanmış halleri, gel gör ki hiç birine dokunamıyorsun, dokunsan da bir şey anlamıyorsun. Başta uyuz oldum “Her taraf cırcır böceği kaynıyor, beni getirdiniz buraya ne yüzerim ne gezerim” diye atar yaptım. Sonra bir alıştım ben allaah “Şimdi iki domates eksem buraya, ‘Pucca Ana’ diye
Bu satırları İzmirlilerin yüz karası olarak yazıyorum. Hayatta en büyük korkularımdan birisi boğulmak. Sudan ölesiye korkuyorum ki küveti bile doldurup girmem. Çocukken kardeşimle gittiğimiz yüzme kurslarının kafeteryasında senelerce hamburger yedim, ayağımı bile sokmadım o suya. O yüzden kardeşimin fiziği sülün gibi benim ise somon kıvamında
Malum yaz geldi, şehir içi hafta sonu etkinliklerinin arasına havuza girmek adlı gereksiz bir faaliyet girdi. Her seferinde erteledim, işim var gücüm var diyerek insanları ektim. Yalnız bu son sefer beni iyice gaza getirdiler. “Ayyy PuCCa yaptığın spor acayip işe yaramış, popon var ya Beyonce gibi. Kız zaten havuz yükseliyor, sen boyunun olduğu yerde durursun” diyince kızlar, giydim bikinimi. Şimdi evde boy aynası olmadığı için kendime ancak asansörden bakıyorum. Orada da baktığımda gayet zayıf gösteriyor. Ona da güvenerek belki havuzda yakışıklı çocuklar bulurum umuduna kapıldım. Kalktık gittik, bir ton insan cıp cıp cıp bir avuç suyun içinde nasıl debeleniyor, nasıl çırpınıyor. Milletin ölü derileri, saçları o masmavi suda yüzüyor. İnsanlar pipişlerin şap şap değdiği suları yutup duruyorlar, bir de buna utanmadan eğlence diyorlar.