Yaşarken cehennemi görmek, arkadaşının düğününde bekar olarak salınmak olsa gerek...

Neredeyse bütün arkadaşlarım evleniyor, hatta bir tanesi evlenmekle kalmayıp ikinci çocuğuna hamile şu anda. Hayır biz bunlarla karar vermiştik, hiçbirimiz evlenmeyecektik, evlilik zayıf kadınların istediği bir şeydi, bir erkeğe bağımlı olmak yerine çikolataya bağlı kalacaktık biz, birbirimize yetecektik. Sözlerinde durmadılar ama, hoop manitaya gören duvağı taktı! Üstelik onlardan önce benim evlenmem gerekirken! Onlardan, kocalarından, mutlu minik yuvalarından nefret ediyorum!
Hafta sonu liseden bir arkadaşımın düğünündeydim, yapayalnız kereste gibi gittim oraya. Kuaförde başladı homurdanmalarım. Kızla da çok yakınız diye yanıbaşından ayrılmıyorum, sürekli suratımda yapmacık bir gülümseme. Ama gel sen içime sor nasıl kıskançlıklara gebeyim; o böyle “Evimizi bir gör PuCCa harika, bembeyaz döşettik her yeri. Ama çok yoruldum canım çıktı” dedikçe, “Çıksın o canın pislik karı, beyaz döşetmişmiş, gelip evine lekelemez miyim o koltukları ben” diye içimden saydırıyorum. Dışımdan ise gülümseyip “Bebeğimsin, sen her şeyin en güzelini hakettin, yorgunluğuna değecek inan buna” diyorum!

Haberin Devamı

Düğünde kim güzel olabilir ki?
Bir de böyle kendi gibi etrafında kızlar var onlarla toplaşıp, banyo takımı hakkında uzun uzun konuşuyorlar. Aynadan kesiyorum böyle o gerizekalı sıfatlarıyla kendilerini dünyanın en güzel kızı zannedip gelinin kaynını kim kapacak yarışındalar sinsi sinsi. Gerçi ne kadar uğraşsalar da düğünlerde hiç kimse güzel olmuyor. Kadınlar mutasyona uğruyor tamamen, o iğrenç abiye adı altında pullu dallı kıyafetler, önden boynuz gibi çıkartılmış iki bukle saç, simler sağa sola saçılmış, gözlerinin üstünde masmavi bir far ve iğrenç ucuz bir ruj! Herkes adeta Seda Sayan’ın ilk gazino döneminden fırlamış gibi.
Bir yandan onları kestim, diğer taraftan şarapları içerken eski sevgililerimin hepsine teker teker küfür ettim. Şu an o beyaz kasnaklı bezin içerisinde ben olabilirdim. Ağzımı yırtarcasına gülerek, karşımdaki zengin ama düdük herifle dans edebilirdim. Sonra beyaz pofidik koltuklarımızı insanlara dünyanın en önemli meselesi gibi anlatabilirdim. Oysa şu an masada tek başına oturmuşum, kafam iyi, rimelim akmış, ayakkabılarımı çıkartmış, her gelenin saçmalıklarını dinliyorum.

Haberin Devamı

Ağzının payını verdim
Düğünlerdeki “Evlenmelisin kızım, bizim bir görümce var 30’unda, ıı ıh evlenemedi kaldı öyle, 20 ideal yaş, orada evlendin evlendin yoksa olmuyor, sen kaç yaşındasın, ohooo neyse kör topal biri çıkar” diyerek sana yanaşan menopozlu ablalar etrafımı sarmadan, “Kalkıp gideyim kendim gibi bekar kızlarla Taksim’e akayım” dedim.. Gittim gelin ve damada hoşça kal demek için yanlarına... Kız şöyle bir sarıldı, kulağıma doğru yaklaşarak, “Ayy sıra sen de bir sen kaldın, çok geç kalırsan kimse almaz seni ben söyleyeyim hihihih” diye şuursuzca konuşunca, içtiğim şarapların etkisiyle, içimde yanıp duran kıskançlığın gazıyla, ikisiyle de göz göze gelecek şekilde “Kendini birine kapaklamana en çok ben sevindim, artık evimi garsoniyer gibi kullanamayacaksın canımın içi” diyerek arkamı döndüm ve gittim. Arkadan bir takım sesler duydum ama hiç sallamadım hızlanarak çıktım oradan...

Yazının Norma’sı:
Coğrafya hocamız cadının tekiydi; “Evlensin bir şeyi kalmaz pamuk olur” diye arkasından konuşurlardı. Şu an çok iyi anlıyorum kadıncağızı.