Allah, kimseyi depresyonla terbiye etmesin! Neredeyse belime gelen koyu kahve saçlarımı bir anda kısacık kestirip bir de sarı yaptım

Sadece fön çektirmek için kuaföre girdim, adam saçlarımı tutam tutam yolarak, fön makinesiyle beynimi eritirken, aklıma geldi; ne zaman bir sevgiliden ayrılsam ya saç rengimi ya da modelini değiştiriyordum. Bu kez değiştirmemiştim. Eski sevgilim dönmüyor, dönse de adam olmuyor, yeni

Yeni saç, yeni hayat
sevgili bulamıyorum. Aşık olamıyorum, can damarlarımdan biri kopmuş gibi. Bunun ‘erkeksiz yaşayamayan karı sendromu’ ile alakası yok. Bunun aşksız yaşayamamakla alakası var. Hayatımda aşk yoksa malın teki oluyorum ben.

Haberin Devamı

Sonrası keder
Bileğinden tuttum adamın, “Dur ben bu saçları kestirip, boyatacağım, git malzemelerini getir” dedim. Sienna Miller’in o kısa saçlı halinin fotoğrafını gösterdim adama, “Rengi de modeli de aynen böyle olsun” diyerek verdim saçlarımı ellerine. Sonrası gözyaşı, acı, keder. Allah’ım o açıcı mıdır nedir kafama bir döktü onu, nasıl yanıyorum, herif içine tuz ruhu mu atmış ne yapmış anlamadım ki çığlıklar atıyorum. Bir yandan bönürerek ağlıyorum, bir taraftan kendimi yerlere atıyorum, bir taraftan “Elleme açma folyoları, bozulcak” diye adama açtırtmıyorum. Sırada iki kişi daha var, ben öyle çığlık çığlığa ağlayınca kadınlar kalktı gitti, tırstı heriften. Baktım dayanamıyorum, gazetelerin üçüncü sayfasından ‘Saç boyası yüzünden kel kalarak her yanı şişti’ haberine koyacak hale geleceğim. Sonra da benim o fotomu internet sitelerinde makyajsız Bülent Ersoy’un yanına koyarak ‘hangisi daha korkunç?’ testi yapacaklar. Yıkattırdım hemen kafamı. Yarab o nasıl bir rahatlama, o nasıl huzur adam kafama masaj yapıyor ama ben kendimden geçmişim. Sonra az biraz ayılınca fark ettim herifin konuştuklarını. “Allah kocana yardım etsin, şuncacık acıya dayanamadın. Gerdek gecesinde ne yapacaksın kimbilir, artık hastanede gözünü açarsın” deyince; “Ben yiyeceğimi yemişim, ne hastanesi onun acısıyla bunun aacısı töbe töbe konuşturuyosun beni” diyecektim ama sol koluma dayanan salatalığını hissedince, “Aman PuCCa şimdi o salatalık kafana dayanacak az çeneni tut” dedim kendime...

Haberin Devamı

Ben ne olmuşum
Ardından, boyası cilası bilmem nesi derken bitti işlemler kafamda. Tam beş saat kuaförde kaldım. Aynaya baktım, eehh az çirkin olmuştu ama yine de fena değil gibi düşündüm, ki zaten çirkin bi şeydim kaybedecek bir şeyim yoktu. Yalnız bir sorun vardı, sarısı sarı değil, garip bir şey. Çiğ duruyor böyle, turumcumsu o fotoda gösterdiğim rengin dipleri bile değil. Kafama ishal olan iri bir kuş kakasını yapmış gibi.
Gelen tepkiler ‘Rus gibi olmuşsun, biraz fallik gibi durmuşsun’ olunca düz mantıkla “Rus gibi olduysam güzel olmuşumdur, dünyanın en güzel ırkı neticede” diye düşünüp içimi rahatlatmıştım ki, ertesi sabah kendimi vitrin camında görene dek... ‘13 yaşında bir oğlan çocuğu annesi, kocam Almanya’da, sevgilim kamyoncu, leopar desenli tayt giyen, kırmızı sutyen askısı muhakkak kolundan düşen, sigara içerek yemek yapan’ bir kadın gördüm o camda. Aynen onlara benzemiştim. Hemen koşarak markete gittim, saç boyalarından kızıl bakır rengini alarak eve döndüm. Kardeşimin eline tutuşturdum boyayı, “Hemen boya! Yanarsa yansın kafam hiç önemli değil ben o sıfatla dolananam.” Saçlarım yandı, kafa derim pul pul oldu ve uyuşmuş bir biçimde. Ama artık kızıl saçlı bir kadınım. Gerçi hoş bu halimle de Karşıyaka Vergi Dairesi’nde çalışan bir abla vardı ona benzedim ama olsun. Asıl beni düşündüren şey adam ensemi az tıraşladı, onlar kara kara çıkacak şu bakırların arasından.