İlaçları bilinçli tüketmek, yararlarının yanı sıra yan etkilerinin de bulunduğunu unutmamak gerekiyor. Özellikle iltihabı, ağrıyı azaltan NSAID ailesine mensup ilaçları kullanırken dikkatli olmak gerekiyor. Bu ilaçların çoğu kalp krizi ve inme riskini artırıyor...
Vücudumuzun herhangi bir yerinde yangı olduğunda, örneğin ayak bileğimizi büktüğümüzde, dizimizde romatizmaya bağlı değişiklikler görüldüğünde ya da dişimiz iltihaplandığında hücreler hem birbirlerine haber vermek hem de önlem almak için birçok kimyasal madde salgılar. Bu maddelerden bazılarının üretilmesinde COX adlı aracılar gerekir. Tıbbi adı enzim olan bu aracı maddeler iki tanedir. COX-1 ve COX-2 adlı enzimler olmazsa, yangı için gerekli maddeler üretilemeyeceği için yangıya bağlı şişme, kızarma, sıcaklık ve ağrı gibi belirtilerin ortaya çıkması zorlaşır.
Romatizma ilaçları: NSAID
Yaklaşık 50 yıl önce bu enzimleri baskılayıp, ağrıyı azaltan ilaçlar keşfedildi. Giderek sayıları artan ve dünyada en çok kullanılan ilaçlar arasına giren bu maddeler romatizmal hastalıklarla savaşta çok önemli rol oynar. İngilizce isminin bas harfleri olan NSAID adıyla anılan bu ilaç ailesinden birçok ilaç ülkemizde de
Az içilen alkolün kalp, damar ve şeker hastalıklarına karşı koruyucu olduğuna dair kuvvetli kanıtlar var. Peki, bu kadar yararlıysa herkese tavsiye edilebilir mi? Yanıt zor; çünkü alkolü ilaç gibi inceleyen bir araştırma yok
Alkollü içkilerin sağlık üstüne olumsuz etkileri çok iyi bilinir. Endüstrileşmiş ülkelerde yapılan istatistikler alkolün önlenebilir ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada olduğunu göstermektedir. Karaciğer sirozu, sinir sistemi hastalıkları, akıl hastalıkları, kanser, özellikle sindirim sistemi kanserleri ve kadınlarda meme kanserinin çok içki içenlerde arttığını ortaya koyan birçok araştırma var. Alkolün trafik kazalarını artırdığını, birçok kavgada ve cinayette başrol oynadığını her günkü gazete haberlerinde görüyoruz.
İçkinin ocak söndüren etkisine karşılık, sağlığa yararlı bir yönü olduğu da söyleniyor. İlk bakışta bir paradoks gibi görünen bu durumda ‘İçki hem yararlı hem de zararlı olabilir mi?’ sorusunun cevabını verebilmek için bu konuda yapılmış bilimsel çalışmalara bakmak gerekir.
Ölümleri azaltıyor
Geçen hafta, tıbbi adıyla ‘ortostatik hipotansiyon’a yani ayağa kalkınca oluşan düşük tansiyona ilişkin bilgiler vermiştim. Bu hafta sıra tedavi yolunda. Çok sık rastlanan bu rahatsızlığa karşı ‘en iyi ilaç’ önlem almak. İşte ayrıntılar...
Geçen haftaki yazımda sandalyeden kalkarken başı dönen Nihal Hanım’ın yere yığıldığını anlatmıştım. Apar topar götürüldüğü en yakındaki hastanenin acil servisindeki nöbetçi doktor, hastaya ne olup bittiğini sorup öğrenmiş, ardından önce yatarken sonra da ayağa kaldırıp tansiyonu ölçmüştü.
Nihal Hanım’ın kan basıncı yatarken 110/75 milimetre cıvaydı. Ayağa kalktıktan bir dakika sonraki ölçümde 80/50’ye düştüğü görüldü. Bu ölçümle hastanın tıbbi adıyla ortostatik hipotansiyonu, yani ‘ayağa kalkınca oluşan düşük tansiyonu’ olduğu kesinleşti. Nihal Hanım’ın bir süredir yakındığı baş dönmeleri, halsizlik, baygınlık hissi, çarpıntı gibi şikâyetlerinin ve o günkü baygınlığın nedeni aşırı tansiyon düşmesiydi. Lâkin ortostatik hipotansiyon bir bulguydu, kendi başına bir tanı değildi. Birçok nedene bağlı olarak ortaya çıkabilirdi. Acaba altta yatan ne gibi bir sağlık sorunu vardı?
Önce teşhis...
Doktorun aklına ilk gelen, son günlerdeki
Nihal Hanım sıcaktan bunalmış halde sandalyeye oturdu. Soluk alıp dinlendikten sonra işine devam etmek için ayağa kalkınca başı döndü, midesi bulandı, olduğu yere yığıldı. Son günlerde ayağa kalktığında başının döndüğünü fark etmiş, “Yine tansiyonum yükseldi herhalde” diye düşünüp ilaçlarını daha dikkatli alır olmuştu.
Aniden ayağa kalkınca tansiyon düşmesi oldukça sık rastlanan bir durumdur. Büyük tansiyonun 20, küçük tansiyonun 10 milimetre cıvadan fazla düşmesine “ortostatik hipotansiyon” denir.
Hücrelerimize gerekli kanın ulaşabilmesi için atardamarlarımızın içinde kanın yeterli bir basınçla dolaşabilmesi gerekir. Kan basıncı, diğer bir deyişle tansiyon düşerse, organlarımıza giden kan azalacağı için bir çok aksaklık ortaya çıkar. Bu durumu, evimize gelen suyun basıncının azalmasına benzetebiliriz. Düşük basınç sonucu musluklardan akan su cılızlaşır, çamaşır makinesinin çalışması aksar, doğru dürüst bir duş almak hayal olur.
Her gün yüzlerce kere yaptığımız, ayağa kalkma haraketi basit gibi görünse de çok karmaşık bir dizi işlemin koordinasyonunu gerektirir. Her atımda kalbin vücuda yeterli miktarda kan pompalayabilmesi için vücudumuzdan kalbe yeterli miktarda kanın geri
Sigara içmek kişisel bir seçim olsa da sigara dumanını soluyanlar için yaşamsal bir tehdit oluşturduğu unutulmamalıdır. Sigara dumanı ve pasif içicilikle mücadele tüm dünyada geniş destek ve kabul görüyor. Çünkü yasak, iki temel konudaki sağlam bilimsel verilere dayanıyor
İzmir Kahveciler Derneği’nin başvurusunu inceleyen Danıştay, sigara içiminin kişisel bir özgürlük olduğu noktasından haraketle ilgili yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Sigara içmek kişisel bir seçim olsa da sigara dumanını soluyanlar için yaşamsal bir tehdit oluşturduğu unutulmamalıdır.
Sigara dumanı ve pasif içicilikle mücadele tüm dünyada geniş destek ve kabul görüyor. Yasağın birçok ülkede benimsenmesi iki temel konudaki bilimsel verilerin sağlam olmasına dayanıyor.
1- Soluduğumuz havadaki sigara dumanı kalp ve damarlarımıza zarar veriyor.
2- Kapalı yerlerde sigara yasaklanınca kalp-damar hastalıkları belirgin olarak azalıyor.
Bu hafta sonu oynanan 2010 Dünya Kupası çeyrek final maçları son dakikaya kadar hepimize heyecanlı dakikalar yaşattı. Bir de bu karşılaşmaları ölüm kalım meselesi gibi gören taraftarları düşünün. 90 dakikanın son anına kadar azalmayan, yürek hoplatıcı heyecan bazıları için gerçek anlamda ölüm nedeni olabilir. Bu konuda yapılmış ciddi araştırmalar var. Futbol heyecanının kalbi nasıl etkilediğini anlatan, bir yıl önce Milliyet’in CafÈ ekinde çıkmış olan bir yazımı, güncelliği nedeniyle tekrar yayınlıyorum.
2006 Dünya KupasıAlmanya’nın Münih kentindeki bir grup bilim adamı dünya kupası heyecanının kalbimizi nasıl etkilediğini araştırdı. 2008’in başında ünlü New England Journal of Medicine tıp dergisinde yayınlanan çalışmalarında çok titiz bir araştırma yöntemi uyguladılar. 2006 Dünya kupası finalleri sırasında Münih ve çevreside acil servislere baş vuranları önceden yaptıkları bir plana göre izlediler. Finaller süresince kalp krizi, göğüs ağrısı, kalp çarpıntısı, ani ölüm gibi nedenlerle acil servise getirilenlerin tüm özellikleri, tıbbi bilgileri, tanıları kaydedildi.
Sonucun anlamlı olabilmesi için bu verileri futbol heyecanının olmadığı bir dönemdeki acil başvurularla
“Felç geçirip elden ayaktan düşeceğime ölsem daha iyi” diyen birine sıkça rastlarız. Kime sorsanız, inmenin en korktukları sağlık sorunu olduğu cevabını alırsınız. Buna rağmen her dakikamızı derinden etkileyen bu hastalığa tutulmamak için yapmamız gereken her şeyi yaptığımız söylenemez.
Bir hastalığı önleyebilmek için önce sebeplerini ve nasıl oluştuğunu bilmek gerekir. Bu hafta ünlü tıp dergisi Lancet’de yayımlanan bir araştırmada inme geçiren insanların özellikleri üstüne çok kapsamlı bir araştırma yayımlandı.
Araştırmanın yeri önemli
Tıbbın birçok alanında olduğu gibi inme konusundaki bilgilerimizin büyük bölümü de gelişmiş Batı toplumlarından elde edilmiş verilere dayanıyor. Bilim insanları yıllardır bilimsel araştırmanın çoğunlukla gelişmiş Batı ülkelerinin vatandaşlarını içermesini eleştirirlerdi. Yaşam koşulları, kültürleri ve sağlığa ayrılan kaynakları Batı’yla benzer olmayan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde araştırmaların farklı sonuçlar verebileceğini iddia ederlerdi.
Dünyada felç geçirip ölen her 10 kişiden sekiz veya dokuzunun az gelişmiş veya gelişmekte olan ülke vatandaşı olduğu hatırlanırsa bu eleştirilere hak vermemek mümkün değil. Bu nedenle
“Asrın buluşu kalp krizini ortadan kaldıracak”, ”Kalp krizini önleyen mucize aşı yeni bir çağ açtı”, “Kalp krizi aşısı sayesinde insanlar 120 yıl yaşayacak”: Bunlar son iki haftada medyada yer alan başlıklardan birkaçı. Kalp hastalarında ve kalp hastalığı riski olanlarda büyük bir heyecan yaratan bu başlıklar gerçekten dünyanın 1 numaralı ölüm nedenine nihayet bir çözüm bulunduğunu mu müjdeliyor? Yoksa saman alevi gibi çabuk sönen sansasyonel bir haber mi?
Karmaşık sorunlar hemen hiçbir zaman bir hamlede ulaşılan çözümlerle sona erdirilemez. Hele damar sertliği gibi birçok faktörün etkileşimi sonucu ortaya çıkan, seyri insandan insana değişen kronik bir hastalığın, tılsımlı bir ilaçla kaybolacağını düşünmek en iyimser deyimle saflıktır. Bir benzetme yapacak olursak, İsrailliler ile Filistinlileri kardeş yapacak bir formül bulundu veya ekonomik krizin çaresi bulundu haberleri ne kadar gerçekçiyse, damar sertliği aşısının kalp krizini ortadan kaldırıp 120 yaşına kadar yaşamamızı sağlayacağı haberleri de o kadar gerçeği yansıtıyor.
Medya ve bazı uzmanlar bilimsel deneyin sonuçlarını aktarırken ölçüyü kaçırmış olsalar da haberlere kaynaklık eden bilimsel araştırma hafife alınacak