Gazeteci büyüğüm Ahmet Aydın Akansu, kendisi gibi sıkı çevreci olan, yakın dostu Mustafa Lavas’ı böyle görüntüledi. Akansu’nun da zaman zaman eşlik ettiği Lavas, sabah erkenden yola koyuluyor, çöp toplaya toplaya kilometrelerce gidiyor. Kendisini görenleri uyarmadan da edemiyor: “Çevremiz hepimizin evi. Evimizi nasıl temiz tutuyorsak, çevremizi de temiz tutalım.”
Yere çöp atanlara iyi bakın. Kimileri, meydan okur gibidir. Sanki inadına yaparlar. Ağızları kapalıyken bile, gövde gösterisi için kullandıkları kendilerince cüsseli o bedenlerinin zavallı dilleriyle, “Atarım kardeşim” dediklerini duyarsınız.
Bazıları için ise çevreyi kirletmek gayet normaldir. Bu durum, hep yapılan birşeydir onlar için. Çünkü nasıl olsa birileri temizliyordur. Olur da, “Ne yapıyorsun” diyen çıkarsa, “Ne olmuş”, “Ne var” cevapları hazırdır dillerinin bir köşesinde.
Fahri trafik müfettişlerinden ceza yememek için kurallara uymak yetmiyor. Şansınız da yaver gitmeli...
Geçenlerde gittiğim Taşıtlar Vergi Dairesi’nde bunu anladım.
Görevlinin masası dosya doluydu. Adamcağız o kağıt yığınlarının arasına sıkışıp kalmıştı.
“Bunlar da ne böyle” der demez anlatmaya başladı.
Söze, “Bu trafik müfettişleri yok mu bu trafik müfettişleri” diyerek girdi. “Onlar sadece vatandaşa değil, bu iş yüküyle bize de ceza kesiyor, bıktırdılar hepimizi” dedi.
Kiracılık zordur. Koca 30 gün kiracılara bir gün gibi gelir. Bir bakarlar ki kira ödeme vakti kapılarına dayanmış. Tam da o sırada dudakları tıpkı bir ay önce olduğu gibi aynı cümleyi mırıldanır: Bir ay ne de çabuk geçti... Çaresizliğin ifadesidir bu!
Ya kira artış dönemleri..? Onlar, o an gelmesin derken, günler haftaları, haftalar ayları hızla kovalar. Bir bakarlar ki bu defa koskoca bir yıl geçmiş... Ev sahibiyle sıkı pazarlık yapılır, ancak kiraya zamdan başka çare yoktur. Ne deseler de, bol rakamlı enflasyon tarih olsa, maaşlara zam yapılmasa da nafiledir!
“Evden çık” sürprizi de her an kapıdadır. Neden çok... Ya ev satılmıştır ya Almanya’dan ev sahibinin oğlu gelmiştir! Sebebini sorma, çık...
Ev sahipleri kızmasın ama kiracılık zordur.
Oradan oraya taşınan eşyalarla birlikte yorgun bedenler de eskir, ömürler tükenir.
Geçtiğimiz haziran ayıydı. İzmir Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, “İzmir yeraltına inmeli, yeni yaşam alanları kazanılmalı” diyordu.
“Trafik sorununun da, otopark sorununun da çözümü yeraltında” diye defalarca yazdıktan sonra Ekrem Bey’in bu sözleri umutlarımı güçlendirmişti.
Ekrem Demirtaş’ın açıklamalarının ardından, daha önce dile getirdiğim bir önerimi hatırlatmanın tam zamanıydı.
Denizle tepeler arasında sıkışıp kalan, yanyana dizilen binaların geçit vermediği kent merkezinde yeni alanlar açmak için yeraltına inilmeli, işe önce de Alsancak Garı önünden başlanmalıydı.
Her köşesinde tarih var
Bunun pek çok nedeni vardı. Bir yanda buram buram tarih kokan Alsancak Garı, bir yanda kentin yeni yaşam adreslerinden Tarihi Havagazı Fabrikası ve bir yanda da İTO’nun Arkas Holding’le kültür ve sanat merkezi “Reji”ye dönüştürmek için hazırlıklarını sürdürdüğü eski sigara fabrikası burada...
Hemen karşıda kilise ve biri Büyükşehir Belediyesi tarafından kütüphaneye çevrilen irili ufaklı daha pek çok tarihi yapı da bulunuyor.
Öyle görünüyor ki, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na oy verenler bile artık, “Daha etkili muhalefet olmalı” diyemeyecek.
Ak Parti’nin Ömür Kabak başkanlığındaki yeni il yönetimi, Büyükşehir Belediyesi’ni mercek altına aldı. Muhalif meclis üyeleri, kamu müfettişi gibi sıkı takipte, adım adım iz sürüyor. Geçmişte yapılanlar ve alınan her yeni karar didik didik ediliyor.
“Büyükşehir’i Denetleme Kurumu” gibi çalışmaya başlayan Ak Parti İl Başkanlığı’nda ağırlık ise belediye şirketlerine veriliyor.
Eski hakim olan hukukçu İl Başkanı Ömür Kabak, ekonomi uzmanı yardımcısı Bilal Doğan ve diğer yöneticiler, bu kuruluşların nasıl yönetildiğini, bilançolarının ne durumda olduğunu araştırıyor.
“Dokuz kara delik var”
Ömür Kabak; İzulaş, İzbeton, Grand Plaza, İzfaş, İzelman, İzdeniz, İzmir Metro, İzbelkom ve İz Enerji’nin uzun süredir zarar ettiğini söylüyor. Ak Parti İl Başkanı, her birinin İzmir’in parasını yutan kara delikten farksız olduğunu dile getiriyor, çarpıcı konuşuyor: “Büyükşehir Belediyesi’nin işleyişini hızlandırmanın, zaman kaybedilmeden hizmet üretilmesini sağlamanın amaçlandığı firmalar, ne yazık ki arka bahçe gibi görülüyor. Zarar edildiği için sermaye
Enteresan bir toplumda yaşıyoruz. Misal, kurallarımız... Kendi aralarında ikiye ayrılıyorlar. Zorla uygulananlar ve zorla bize uydurulup uygulanması pek kısmet olmayanlar...
İkinci sıradakilerin, “Dostlar alışverişte görsün”, “Adet yerini bulsun”, “Oldu olacak bu da olsun” diye çıkarıldığı, daha doğrusu bir yerlerden ithal edildiği malum...
Bazılarından kimsenin haberi bile yok. Büyük bölümü ise biliniyor. Ama “Bize göre değil bu” denilerek, jet hızıyla sergilenen akıllara zarar toplum refleksiyle kenara itiliveriyor.
Öyle ki, (yasak delmenin hazzından mı dersin, yoksa kurallara boyun eğmemek genlerimizin bir mirası mı dersin) o kuralları koyanlar bile “Amaaan” diyebiliyor.
Örnekleri çok. Mesela yere tükürmek yasak, cezası da var. 69 lira. Ama yerlere bak, ceza kime gör!
O çirkin davranışı büyük bir homurtuyla ve gayet normalmiş edasıyla tekrarlamaktan geri durmayanlarla karşılaşmamak imkansız. Yere de tükürürüm, yasağa da der gibiler sanki...
Daha fazla midemizi bulandırmadam hayati bir konuya, trafiğe geçelim.
Çiğli’den Menemen’e İzmir’in kuzeyindeki kötü koku, Ankara’da bile duyulmuştu! Deri Serbest Bölgesi’ndeki işletmelerin arıtma tesislerini çalıştırmadığı, atıkları yaktığı iddiası üzerine Başkent’ten üst düzeyde heyet gelmiş, sorunun ne kadar hayati önem taşıdığını ortaya koymuştu.
Başta Villakent sakinleri olmak üzere o bölgede oturanların dert yandığı, bu köşede kaleme aldığım kirliliğin ne boyuta ulaştığı şimdi de resmi açıklamayla belgelendi.
Vali Yardımcısı Mustafa Aydın imzasıyla İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün yazısı oldukça çarpıcı. Çünkü deri sanayicileri birkaç yıl içinde tam yedi kez denetlenmiş, her defasında da burun direklerini sızlatan, hayatı zehir eden o kokunun kaynağı yerinde görülmüş.
İşte sizlere tarih tarih bir çevre kirliliği dosyası...
Uyarı üstüne uyarı yapılmış
27.05.2006... Çevre Müdürlüğü ekipleri denetim yaptı. Arıtma çamurlarının depolandığı görüldü. Bu tehlikeli atıkların lisanslı bir bertaraf tesisine gönderilmesi için 15 gün süre verildi.
27.09.2007... Görevliler bir kez daha dericileri ziyaret etti. Tehlikeli atıkların depolanmaya devam edildiği belirlendi. 65 dönüm alandaki atık miktarı 100 bin ton olarak tahmin edildi. Numune alındı,
Uçsuz bucaksız bir dünya mı arıyorsun? Sınırların eli kolu bağlamadığı, engellerin ayağa takılmadığı bir alem... Tıpkı her yanı hürriyet olan engin mavinin insanı kucakladığı bir deniz gibi...
Rüzgar vurdukça dalgalardan yükselen tuzlu suyun yosun kokusuyla insanın uzaklara doğru açıldığı, mavisine baktıkça alıp götüren, gizemli derinliklerine çeken o deniz...
Bir yanda ışıldayan yakamoz, bir yanda uçuşan martılar, çok uzaklarda ise ufuk...
Seyrek daldıkça uçsuz bucaksız dünyada bulursun kendini. Deniz, hayaller alemine götürür insanı.
Sahilde oturan iki sevgili birbirlerine sımsıkı sarılıp o an hiç konuşmuyorsa, pembe hayaller kuruyor demektir. Evlilik üzerine, mutluluk üzerine, anne-baba olmak üzerine...
Denize karşı durup sessizliğe bürünen biri varsa, bil ki mavinin büyüsüyle ve huzur veren güzelliğiyle hayaller alemindedir. Belki gelecek planları kuruyordur, belki de daha iyi bir iş, ev veya araba hayali... O hayallerle dertler unutulur, umudun rahatlatan ve hayata bağlayan keyfine bırakır umutsuzluk yerini...
Başarıya, mutluluğa götüren yolun sihirli adımlarıdır hayal...