Fahri trafik müfettişlerinden ceza yememek için kurallara uymak yetmiyor. Şansınız da yaver gitmeli...
Geçenlerde gittiğim Taşıtlar Vergi Dairesi’nde bunu anladım.
Görevlinin masası dosya doluydu. Adamcağız o kağıt yığınlarının arasına sıkışıp kalmıştı.
“Bunlar da ne böyle” der demez anlatmaya başladı.
Söze, “Bu trafik müfettişleri yok mu bu trafik müfettişleri” diyerek girdi. “Onlar sadece vatandaşa değil, bu iş yüküyle bize de ceza kesiyor, bıktırdılar hepimizi” dedi.
Ceza tutanağını görünce feleğini şaşıranlar, itiraz etmek için vergi dairesine koşuyordu. Dosyalar da yığıldıkça yığılıyordu.
Biz bunları konuşurken, elinde kağıtlarla içeriye biri girdi. Öfkeden gözleri dönmüş, “Hayatımda hiç Konya’ya gitmedim. Arabam da İzmir sınırları dışına çıkmadı. Ama fahri müfettişin biri bana Konya’da ceza yazmış. Bu nasıl iş” diye feryat ediyordu.
Görevliler su verip, “Sen ilk değilsin, üzme canını. Plakalar yanlış yazılınca böyle şeyler olabiliyor” diyerek güçlükle sakinleştirmişti.
Vergi dairesindeki bu olayın ardından kiminle konuştuysam, ilginçtir bir fahri müfettiş anısı vardı.
Mesela gazeteci büyüğüm Talat Kırcan... Aynı zamanda öğretmen olduğu için bizlerin “Hocam” dediği Talat Kırcan, Çiğli’de kamyonetiyle ralli pilotlarını kıskandıran hareketler yapıp, trafiği birbirine katarken görülmüştü.
O bunları yaparken, müfettişin gözünden kaçmamıştı.
Müfettiş tutanakları Maliye Bakanlığı sistemine girdiği, itiraz etmek için de önce ödemek gerektiğinden söylene söylene ödemişti.
Gel gelelim, Talat Hocamın hiç kamyoneti olmamıştı. Yolu da Çiğli’ye pek düşmezdi.
Ağır ağır gideceğim diye sol şeride geçtiğini de hiç görmedim. Ancak tutanaktaki plaka, onun otomobilinin plakasıydı, geri dönüş artık zordu.
Benim tahminim, ona verilen sorumluluğu yerine getirmenin mutluluğuyla, “Benden kaçmaz” deyip cezayı yapıştıran müfettiş, o sırada gözlüksüzdü!
Ya, bir başka gazeteci ağabeyim Fahrettin Keskin’in başına gelenlere ve anlattıklarına ne demeli...
Geçenlerde postacının getirdiği ceza tutanağıyla sarsılmış.
Hemen Trafik Şube Müdürlüğü’nü aramış. Cezanın bir fahri müfettiş tarafından yazıldığını öğrenince, “Nasıl olur” demiş.
Telefonda konuştuğu polisten aldığı cevap karşısında ise tek yaptığı yutkunmak olmuş: “İsmini size söyleyemem ama biz o müfettişi iyi tanırız. Kafasının bozuk olduğu ana denk gelmişsiniz. Ne zaman canı sıkılsa ceza yağdırır. Geçenlerde bizim trafik amirine bile ceza kesti...”
Olup bitenleri duyunca gel de fahri müfettişlerden korkma!
Şimdi bunları yazdım diye... İçlerinden biri çıkar da, “Hanya’yı, Konya’yı bir de sen gör” deyip bana da ceza yapıştırırsa...
Baştan söylüyorum, sorumluluk kabul etmem!
Bu kaza bile ders olmadı10 Eylül 2008... Aliağa’nın Yenişakran beldesinden gelen acı haber yüreklere alev gibi düştü. İki köyden öğrencileri taşıyan servis aracı dereye uçmuştu.
Dört öğrenci hayatını kaybetmiş; 24 çocuk, şoför ve bir de veli yaralanmıştı.
Okula gönderdikleri evlatlarını tabutta teslim alan anaların gözyaşları görenleri de ağlatmıştı. O kaza sonra unutulup gitti. Ta ki Musa Arslan intihar edene dek...
Sağ çıkanlardan biri de 15 yaşındaki Musa’ydı. Kurtulmuştu kurtulmasına ama o feci kaza aklından hiç çıkmıyordu. Can veren arkadaşları gözünün önünden gitmiyordu.
En son bindiği için yokuş aşağı inerken frenlerin onun yüzünden patladığının söylenmesi de o küçük kalbini yaralamıştı. En fazla 12 yaşında olması gerekirken 15 yaşındaki, üstelik balataları erimiş araçla onları ölüme götürenlere değil de kendine kesmişti cezayı, o ilmiği boynuna geçirerek. Hem de kazanın yıldönümünde, yaşamını yitiren arkadaşlarını hasretle andıkları törenin hemen ardından.
Musa ve dört arkadaşı o patlayan frenin kurbanı oldu. Ve Ankara’da yeni yönetmelik çıkarıldı. Okul servislerinin yaş sınırı 20’ye uzatıldı.
Dedim ya o kaza çoktan unutuldu, Musa’nın hayata vedası bile hatırlatmaya yetmedi.
Şimdi, Türkiye Trafik Güvenliği Vakfı Başkanı Ekrem Bulgun, “Başka öğrencilerin de mi ölmesi isteniyor” diye soruyor.
Bulgun’a göre, servislerin yaşını uzatmak, çocukları ölüme uğurlamaktan farksız. Aliağa’daki kazadan ders çıkarılması gerektiğini söylüyor, İzmir’de çözüm için Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na sesleniyor: “Aziz Bey yetkisini kullanıp, servis yaşını 10’a çekebilir. Eski araçlarda fren patlaması gibi riskler yüksek, çoğunun güvenliği yetersiz. Anne ve babalar üzülmeden, çok geç olmadan önlem alınsın.”
OKUR HATTI
Kentkart bayileri: Baskı altındayızİzmir’de Kenkart bayileri dertli. Sayıları 540’ı bulan bayiler OKUR HATTI aracılığıyla seslerini yükseltti. Geçtiğimiz günlerde yapılan Kentkart ihalesini kazanan firmanın, önce komisyonları yüzde 0.5 aşağı çektiği, yeni sözleşme için de baskı yaptığı öne sürüldü. Büyükşehir Belediyesi’nden yardım isteyen bayiler, şunları ifade etti: “4 ay öncesine kadar komisyonumuz yüzde 1.8’di. Ani bir kararla bu oran yüzde 1.3’e indirildi. Firma görevlileri, tek tek dolaşarak yeni sözleşmeye imza attırmaya zorluyor. Kabul etmeyenlerin bayiliklerinin iptal edileceği belirtiliyor. Büyükşehir yönetimi bu yaşananlara son vermeli.”
Serseriler dadandı parka girilemiyor!Bostanlı 2020 Sokak’ta çocuk parkı var. Yemyeşil görüntüsüyle buraya ayrı bir güzellik katıyor. Oyun alanlarıyla küçüklerin eğlenmesini, bu civarda oturanların da çiçeklerin arasında keyifli vakit geçirmesini sağlıyor. Ancak son günlerde, özellikle akşam saatlerinde adım atmak cesaret istiyor. Parka dadanan serseriler, taşkınlık yapıyor, herkesi rahatsız ediyor. Yerler de kırılan içki şişelerinin cam parçalarından geçilmiyor. Bu konuda yardım istiyoruz.
Çevre sakinleriSokak düğünlerine izin verilmemeliYaz bitti, sokak düğünleri bitmek bilmedi. İzmir’in pek çok yerinde olduğu gibi Yeşilyurt Kooperatif Evleri’nde de her hafta sonu gece geç saatlere kadar gürültü eksik olmuyor. Gazete ve TV’lerde sokak düğünlerinin yasak olduğu yönünde haberlere tanık oluyoruz. Ancak yardım istediğimiz kaymakamlık yetkilileri, aksini söylüyor, “Saat 23.00’e kadar karışamayız” diyor. Ortalığı inleten, herkesi rahatsız eden gürültü karşısında neden hiçbir şey yapılamıyor?
Çevre sakinleri