İspanya’nın Granada şehri
5 Ekim’de önemli bir zirveye ev sahipliği yapacak.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile görüşecek. Görüşmeye Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Almanya Başbakanı Scholz ve AB Başkanı Charles Michel de katılacak.
Aynı gün, bir başka AB kurumu olan Avrupa Parlamentosu başka bir adım atmayı planlıyor.
Avrupa Parlamentosu 3 Ekim’de Karabağ’da yaşananları konuşmak üzere toplanacak ve 5 Ekim’de Azerbaycan’ı kınayan bir bildiriyi oylayacak.
Ahmak diplomasisi dediğim şey tam olarak bu işte.
Avrupa Birliği, Karabağ sorununda taraf olan Macron’u İspanya’da masaya oturtarak, aynı gün Azerbaycan’ı kınayarak mı sorun çözecek?
Açık konuşalım, kimsenin sorun çözmeye falan niyeti yok, önemli olan ülke medyalarına servis edilecek fotoğraf karesinde yer almak.
Arbat Havalimanı, Süleymaniye’ye 50 kilometre mesafede kurulmuş küçük bir havalimanı.
2007 yılından beri zirai ilaçlama için kullanıyordu.
Mayıs 2022’de havalimanının kaderi değişti, tesis Talabani Ailesi’ne bağlı anti-terör güçleri tarafından kullanılmaya başlandı.
Havalimanında önce bir askeri tatbikat yapıldı, ardından havalimanının drone imalat ve eğitim üssü olarak kullanılacağı açıklandı.
Bu tesis 18 Eylül’de vuruldu, vuran kim bilinmiyor ama Talabani Ailesi daha dumanlar tüterken hemen Türkiye’yi suçlamayı tercih etti.
Ankara’dan yapılan açıklamada, “Patlama esnasında Talabani Ailesi’ne bağlı güçlerin, PKK-YPG’li teröristlerle birlikte talim yaptıkları anlaşılmaktadır” ifadesi kullanıldı ve muhataplara terörle aralarına mesafe koymaları çağrısı yapıldı.
Monte Melkonian adını duydunuz mu hiç?
Dün Karabağ’daki heykeli kaldırıldı ama biraz daha eskiye gitmek lazım: ASALA üyesi, 1980’de Atina Büyükelçiliği İdari Ateşesi Galip Özmen ve 14 yaşındaki kızı Neslihan Özmen’i şehit eden isim.
Fransa’da bir değil iki kere yakalandı. 1981’de işlediği suçlardan değil “ruhsatsız silah taşımak” ve “evrakta sahtecilik”ten 4 ay hapis yattı, sınırdışı edildi.
1985’te tekrar Fransa’ya döndü. Terör örgütü yöneticiliğinden 6 yıl hapis cezası aldı, 4 yıl sonra serbest bırakıldı.
Sonra Seta diye biriyle evlendi ve oradan Ermenistan’a geçti...
Monte Melkonian, 1992’de 83’ü çocuk, 106’sı kadın, 613 kişinin öldürüldüğü Hocalı Katliamı’nın baş sorumlularından birisidir. Diğer sorumlu da bir zamanlar Ermenistan Cumhurbaşkanı olan Sarkisyan’dır.
*Türkiye, Cuma gününden beri Türkiye karşıtı açıklamalarıyla tanıdığımız ABD’li Senatör Bob Menendez hakkında hazırlanan yolsuzluk iddianamesini konuşuyor. Bu soruşturmayı ve senatörün benzer suçlamalarla dolu geçmişini 20 Ağustos’ta “Menendez: Kirli Düşman” başlığıyla haber yapmıştık. Bizim okurumuz, dünyada olan biteni, Türkiye’yi yakından alakadar eden gelişmeleri mutlaka bilmek ister.
Okurumuzun, Türkiye’de dış politika yazarlığını marka haline getiren isim olan Sami (Kohen) Abi’den emanet bu alışkanlığının farkındayız.
Çabamız, bize kalan bu zengin mirası daha da büyütmek için...
*Yunanistan’da adına Barış ve Dostluk Ödülü düzenlenen tek Türk vatandaşı, teröre kurban verdiğimiz genel yayın yönetmenimiz Abdi İpekçi’dir. Milliyet, Türk-Yunan ilişkilerinde her zaman onurlu bir barışı savunur, Atina’da Türkiye düşmanlığı yaparak siyasi istikbal peşinde koşanlarla mücadele eder, Ege’nin bir barış denizi olmasının iki ülkenin de çıkarına olacağı
İlki 1941’de olmak üzere İsmet Paşa iktidarına yönelik farklı gruplar tarafından dört kez darbe girişiminde bulunuluyor. Bu darbe planları hep kağıt üzerinde kalıyor!
İsmet Paşa İktidarına yönelik darbeyi öngören gizli örgütler ilk 1941 yılında karşımıza çıkıyor. 1943’te bazı ‘genç’ subayların İnönü’yü devirmek için bir örgütlenmeye gittikleri ve General Muzaffer Tuğsavul ile temasa geçtikleri biliniyor. Tuğsavul “Darbenin başına geçme” teklifini kabul etmeyince bu kez Genelkurmay Harekât Başkanı Ahmet Ekrem Türker Paşa’ya teklif yapılıyor. İstanbul, Ankara ve özellikle de Konya’da toplantılar yapıldığı biliniyor. Neden sonra 2. Dünya Savaşı’nın devam ettiği bir ortamda, darbe fikrinden vazgeçiliyor.
27 Mayıs’ın ardından üç artçı hareket oldu. Çankaya Protokolü ile sona eren ilk kalkışmadan sonra Talat Aydemir tam iki kere darbe girişiminde bulundu: Aydemir’in kalkışması sırasında Ankara’da çatışmalar yaşandı.
İsmet
27 Mayıs 1960 darbesini yapan askerlerin ilk niyeti, Demokrat Partili sanıkları yargılamak değil, 50 kadar ismi yurt dışına sürgüne yollamaktı. Ancak bu niyet, Türkeş’in de açıkladığı gibi, darbecilere çeşitli yönlerden yapılan baskılarla değişiyor!
27 Mayıs darbesi ve ardından gelen Yassıada yargılamalarından çıkan idam kararları üzerinden geçen 62 yıla rağmen Türkiye’de siyasi hayatı etkilemeye devam ediyor. Bu noktada altını çizmem gereken iki nokta var.
Birinci nokta: Darbeyi yapan askerlerin ilk niyeti, Demokrat Partili sanıkları yargılamak değil, 50 kadar ismi yurt dışına sürgüne yollamaktı.
27 Mayıs’ın Milli Birlik Komitesi Üyesi ve sonra MHP Genel Başkanı olarak siyasi hayatımızın en önemli figürlerinden biri olan Alparslan Türkeş’in söyledikleri çok önemli:
“Demokrat Partililer üzerinde evvelden hazırlanmış bir plan yoktu. Fakat ihtilalden sonra, çeşitli yönlerden baskılar oldu. Siz bir ihtilal yaptınız, yıktığınız bir idare var. Bu idarenin adamlarını tevkif etmezseniz, bunlar hakkında bir işlem,
Ergin, bu tekliften kimseye bahsetmedi
Yarbay Güventürk:
Efendim siz askere çok yakınsınız. Gelin bize lider olun. Biz, bu iktidarı devirmek istiyoruz”
Bakan Şem’i Ergin:
Söylediklerinizde haklısınız. Ben avukatım. O bakımdan siz isterseniz yapın Beni karıştırmayın”
Türk siyasi tarihinin en kara sayfalarından biri 18 Aralık 1957’de yazıldı. Demokrat Parti’nin 1957 seçimlerinde oy kaybetmesine rağmen gücünü koruması Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki cunta hareketlerini hızlandırmıştı. Darbeciler için en büyük sorun kimi başa geçirecekleriydi. Cuntanın önemli isimlerinden Yarbay Faruk Güventürk’ün aklına gelen isim Savunma Bakanı Şem’i Ergin oldu.
Randevu alındı. Bir bakana yapılacak darbenin başına geçmesini önermek riskli bir işti. Güventürk planı yapmıştı, bakan kendisini tutuklamaya kalkarsa onu vuracak ardından kapıdaki ciple Bolu’ya geçecekti. Bakan’ın Emir Subayı Adnan Çelikoğlu da cuntanın elemanı olduğu için kaçabileceğini düşünüyordu. Her neyse Milli
Yassıada’da Menderes’e uygulanan işkence hakkındaki raporda, “Sabık Başvekilin dövülmesi, azami ölçüde dikkat edilerek kapatılmıştır, kendisinden de bu konuyla ilgili beyanat vermeyeceğine dair söz alınmıştır” deniliyor.
10 Ekim 1960 tarihli yazı:
Yassıada’da görevli İstihbarat Kısım Amiri Kurmay Yarbay Necip Aka’nın Milli Birlik Komitesi’ne yazdığı raporda, Başbakan Adnan Menderes’e dayak olayı şu şekilde anlatılıyor:
“Milli Birlik Komitesi Başkanlığı’na. Sabık Başvekil Adnan Menderes’in M.B.K. vermiş olduğu şikâyet mektubunun soruşturması neticesinde kendisine yumruk ile vurulduğunu iddia ettiği, subay ve astsubayın ifadesine başvurulmuş. Olayın vuku bulduğunu, başvekilin kendilerine hakaret ettiğini, bundan dolayı birkaç kez vurduklarını itiraf etmişlerdir. İfade tutanakları ektedir. Sabık Başvekilin yüzünde oluşan morluklar mahkeme süresince tedavi edilerek mahkemeye hazır vaziyette intikal edecektir. Saygılarımızla arz olunur efendim.”
Yeni Şafak Gazetesi’nin 2015 yılında ortaya çıkardığı belgelere göre,