■ İnsanlık, hastane, okul ve ibadethanelerin savaşlarda hedef alınmaması gerektiğini öğrenmek için 19. yüzyıla kadar bekledi, sonra Cenevre’de karar verdi, buralar vurulmayacak diye. Dün İsrail bir hastaneyi vurdu ölü sayısının en az 500 olduğunu biliyoruz ama enkaz altında kaç kişi olduğu belli değildi. Aynı günün erken saatlerinde El Megazi kampında bir okul vuruldu, orada da 6 çocuk öldü.
■ Medeniyetin bize sağladığı en önemli faydalardan ikisi temiz tuvalet ve içme suyu.
Birlemiş Milletler’in Filistinli mültecilere yönelik birimi UNRWA’nın güney Gazze’ye taşınan deposunda 8 bin Filistinli barınıyor.
Bir tuvaleti yüzlerce kişi kullanıyor. Su o kadar az ki, kendi personeline bile verdikleri suyu günde 1 litre ile sınırlandırdılar.
■ Dünya tarihinde ilk hastane M.Ö. 4. Yüzyıl’da Bergama’da kuruldu. Bugün Asklepion Tapınağı olarak gezdiğimiz alan adını da Yunan mitolojisinin sağlık tanrısından alır. 2500 yıllık bir hastaneye gelenler sağlıklarına ne kadar kavuşabiliyorlardı bilmiyoruz. Ama Gazze’de El Şifa ve Nasır
*Tarih biz insanların izini 300 bin yıl öncesine kadar sürdü ama davranışsal çağdaşlık ancak 50 ile 65 bin yıl öncesine kadar gidiyor.
Bu kısıtlı zamana ikisi dünya savaşı olmak üzere, binlerce savaş sığdırdı insanlık. Her savaştan büyük dersler alındı.
Uluslararası camia 19. yüzyılda başladığı savaşın icrasına sınırlamalar getirme çabasıyla 1907 Lahey, 1949 Cenevre sözleşmeleri ve 1977 tarihli ek protokolleri düzenledi. 2005 yılında tüm devletler üzerinde bağlayıcı olan uluslararası insani hukuk mekanizması oluşturuldu.
O mekanizmadaki en önemli ilkelerden birisi “Ayırt Etme İlkesi”’dir. Bu ilkeye göre ayrım gözetmeksizin yapılan askeri eylemler yasaklanmıştır. Bir çatışmadaki tüm taraflar, meşru askeri hedefler ile siviller ve sivil nesneler arasında ayrım yapmalıdır. Sivillerin kasıtlı olarak hedef alınması bir savaş suçudur. Bu hukuk düzeni, su kaynaklarına, tıbbi tesislere, konutlara ve askeri olmayan taşıtlara yapılan saldırıları da yasaklar. Rehine alınması ve insanların kalkan olarak kullanılması da yasaktır. Son 9 gündür insanlığın
Ağustos 2001’de ABD Başkanı Bush’un önüne “Bin Ladin, ABD’ye saldırmaya kararlı” başlıklı bir istihbarat notu geldi.
Çiçeği burnunda Başkan, bu tür notlarla sık sık karşılaştığı için özel bir önlem alma ihtiyacı duymadı.
11 Eylül saldırılarının ardından Senato’da kurulan Komisyon, iki CIA ajanı tarafından yazılan bu notun yeterince değerlendirilmediğine karar verdi.
Yer, zaman, saldırı şekli, saldırganların kimliğine dair bilgi içermeyen kısa bir not bile günümüz dünyasında önemli olarak kabul ediliyor.
Şimdi 2023’e, İsrail’in 11 Eylül’ü dediğimiz Hamas saldırısına gelelim:
Gerek İsrail gerekse de İsrail ile en fazla istihbarat paylaşımı yapan ülke olan ABD’ye, Hamas’taki hareketliliğin bilgileri çok önceden ulaşmış.
Açık kaynaklara göre,
28 Eylül’de verilen ilk CIA raporunda, Hamas’ın bir füze saldırısına hazırlandığı yolunda birden çok kaynaktan bilgi geldiği yazılmış. 5 Ekim tarihli CIA raporunda Hamas’ın şiddet uygulama iht
Hamas militanları, cumartesi günü İsrail kasabalarına düzenlediği baskında Amerikan yapımı M4 saldırı tüfekleri kullandılar.
ABD’nin konuşmamızı istemediği konu işte bu, sorulmasını istemediği soru “Bu silahlar acaba Hamas’ın eline nasıl geçti?” sorusu.
2021’de Afganistan’dan kaçarken geride 70 bin otomatik makineli tüfek bırakmıştı Amerikan askerleri.
Newsweek dergisi Taliban’ın eline geçen bu silahların Ortadoğu’daki radikal örgütlerin eline geçtiğini gösteren bir dosya yayımlamıştı.
Yine daha önce Rusya’ya bağlı yayın yapan Sputnik’in Hint dilinde yayınlarında, İsrailli bir güvenlik uzmanı, Ukrayna’ya verilen silahların karaborsa yoluyla Filistin’e kadar ulaştığını iddia etmişti.
Saldırıdan sonraki ilk gün silahların Ukrayna’dan geldiği bilgisi yalanlandı ama Taliban’a bırakılan silahlara dair hiç açıklama yapılmadı.
Belki soruyu duymamışlardır demek imkânsız zira hem Temsilciler Meclisi üyesi
Önce takvimde biraz geriye gidelim:
Başbakan Netanyahu, 6 Mart’ta İtalya’ya ve 25 Mart’ta İngiltere’ye yapacağı resmi ziyaretleri gerçekleştiremedi.
İsrail’e ait Boeing 777 tipi uçakları kullanan pilotlar, yargı reformu nedeniyle kızgın oldukları Başbakan’ı taşımak istemediler.
5 Mart günü İsrail Hava Kuvvetleri’ne bağlı Çekiç Filosu’nda görev yapan 37 yedek pilot yargı reformunu protesto etmek için eğitim uçuşlarına katılmayacaklarını açıkladılar. 37 pilotun başlattığı protesto haziran sonunda 110 pilotla devam etti.
Temmuz ve ağustos aylarında diğer birliklere bağlı yedek askerler de her yıl yapılan eğitimlere katılmama kararı aldılar.
ABD medyası, nisanda, Mossad ajanlarının da yargı reformu protestolarına katıldığı yönünde haberler verdi, Netanyahu’nun ofisi hemen haberleri yalanladı.
Temmuz başında, uluslararası ajanslarda Tel Aviv’deki gösterilere katılan eski Mossad ajanlarıyla yapılan röportajlar yayımlanmaya başladı.
Aynı dönemde Herzilya şehrindeki gösteriler sırasında uluslararas
Eylül 2006’da, Lübnan sınırına 50 kilometre mesafede, bir tepeye kurulu, Mitepe İla adlı İsrail kasabasındaydım.
Karşımda Hamas’ın kaçırdığı onbaşı Gilad Şalid’in babası Noam Şalid vardı.
Oğlunun hayatından umudu kesmiş bir baba olarak duygularını anlatıyordu.
Bir yandan dinliyor bir yandan konuşmayı arabulucu olarak devreye giren Türkiye’nin yaptıklarına getirmeye çalışıyordum.
Aynı dönemde Hizbullah da iki yedek İsrail askerini kaçırmış, Noam Şalid’in yanına gelmeden onların da ailelerini dinlemiştim.
Türkiye meseleye insani açıdan yaklaşmış, devreye girmişti ama ben tam olarak neler yaptığımızı öğrenmeye çalışıyordum.
O gün hayal ettiğim kadar detay öğrenemedim ama gittiğim her aile bana Türkiye’ye duydukları güveni anlattı.
Beş yıl sonra, 2011’de, Filistinli 1027 mahkumun serbest bırakılması karşılığında Gilad Şalid serbest bırakıldı.
* ”Türkiye, Suriye’de yeni bir askeri operasyon düzenleyecek.” Son 3 gündür bu yorum çok fazla dillendirilir oldu. O zaman şöyle başlayayım, yeni bir operasyon için önce eskinin bitmesi gerekiyor. Türkiye gerek Irak gerekse Suriye’de gerek Silahlı Kuvvetler gerekse de MİT eliyle operasyonlar yapmaya devam ediyor. Dün MİT’in gerçekleştirdiği operasyon bunun en somut örneğiydi.
*Beklenti Zeytin Dalı ya da Barış Pınarı gibi yeni bir bölgeyi denetime alma operasyonuysa, orada biraz daha sakin yorumlar yapmak gerekir. Her askeri harekât bir siyasi hedefe ulaşmak için yapılır. Türkiye, Suriye’de terör koridorunun birleşmesini kesti. Siyasi olarak beklentimiz daha derinde olmak değil, Irak ve Suriye yönetimleri, toprak bütünlüğü ve sınır güvenliğini sağlayıncaya kadar terör geçişini durdurmak.
*Zap, terör örgütünün 1990’lı yıllarda kongrelerini yapacak kadar rahat davrandığı Haftanin, bölgesinde saha Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetiminde. Gara bölgesinde
Murat Karayılan: Terör örgütünün sözde lideri,
Ali Rıza Altun: Terör örgütünün yöneticilerinden birisi, İran’daki kamplar ve Avrupa sahasından sorumluydu..
Zübeyir Aydar: Eski milletvekili. Avrupa’da terör örgütü adına yapılan siyasi girişimlerin başında...
Bu üç ismin terör örgütünün tepe kadrolarında olmanın dışında ortak bir özellikleri daha var:
ABD Hazine Bakanlığı bünyesindeki Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi 14 Ekim 2009 tarihinde aldığı kararda bu üç ismi de “Özel olarak belirlenmiş uyuşturucu kaçakçısı” ilan etti.
Terör örgütünün diğer yöneticilerinden Cemil Bayık, Duran Kalkan, Remzi Kartal ve Sabri Ok, 2011 yılında, Zeyneddin Geleri, Ömer Geleri, Çerkez Akbulut ve Ömer Boztepe de Şubat 2012’de “Özel olarak belirlenmiş uyuşturucu kaçakçısı” olarak listeye girdiler.
Terör örgütüne sempati duyanlar, bu devletin propagandasının sonucu olmuştur