Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İlki 1941’de olmak üzere İsmet Paşa iktidarına yönelik farklı gruplar tarafından dört kez darbe girişiminde bulunuluyor. Bu darbe planları hep kağıt üzerinde kalıyor!

İsmet Paşa İktidarına yönelik darbeyi öngören gizli örgütler ilk 1941 yılında karşımıza çıkıyor. 1943’te bazı ‘genç’ subayların İnönü’yü devirmek için bir örgütlenmeye gittikleri ve General Muzaffer Tuğsavul ile temasa geçtikleri biliniyor. Tuğsavul “Darbenin başına geçme” teklifini kabul etmeyince bu kez Genelkurmay Harekât Başkanı Ahmet Ekrem Türker Paşa’ya teklif yapılıyor. İstanbul, Ankara ve özellikle de Konya’da toplantılar yapıldığı biliniyor. Neden sonra 2. Dünya Savaşı’nın devam ettiği bir ortamda, darbe fikrinden vazgeçiliyor. 

Haberin Devamı

Bitmeyen teşebbüsler, 27 Mayıs artçıları…  İnönü’ye karşı darbe girişimi
27 Mayıs’ın ardından üç artçı hareket oldu. Çankaya Protokolü ile sona eren ilk kalkışmadan sonra Talat Aydemir tam iki kere darbe girişiminde bulundu: Aydemir’in kalkışması sırasında Ankara’da çatışmalar yaşandı.

İsmet İnönü’ye karşı darbe hazırlığı yapan bir başka grup, Kurmay Albay Seyfi Kurtbek önderliğinde kuruldu. Bu grup sonradan ikiye bölündü. Albay Kurtbek ‘Hücum Ordusu’ adıyla ekibini örgütledi. Diğer grup ise Yüzbaşı Cemal Tural liderliğinde yoluna devam etti. Ancak planları hep kâğıt üzerinde kaldı. Bu yapının içindeki Kurmay Binbaşı Cemal Yıldırım, 1946’da Harp Akademileri içinde yeni bir ‘komite’ daha kurdu. 1960 darbesinde de adlarını duyacağımız Kurmay Yüzbaşı Memduh Tağmaç, Kurmay Albay Cevdet Sunay da bu ekibin içindeydi. 

Bitmeyen teşebbüsler, 27 Mayıs artçıları…  İnönü’ye karşı darbe girişimi
1940’lı yıllarda Cumhurbaşkanı İnönü’ye karşı darbe hazırlığı yapan subayların bir kısmı
27 Mayıs darbesinde de karşımıza çıktı. Bir zamanlar namlunun hedefinde olan İnönü MBK üyelerinin yemin töreninde Cemal Gürsel ile oldukça samimiydi.

Darbeciler, Bayar ile görüştü 

Celal Bayar’ın yakınlarından Avukat Selahattin Güvendiren, ordu içerisindeki kıpırdanmaları öğrenince örgütten Celal Bayar’ı haberdar etti. Bayar, örgüt mensuplarından Cemal Yıldırım ile görüştü. Yıldırım, Bayar’a “1950 seçimlerinde de hile yapılırsa” müdahale edeceklerini belirtti. 27 Mayıs’ın ardından oluşturulan Milli Birlik Komitesi Üyesi Orhan Erkanlı da anılarında, bir subaylar grubu adına bir heyetin Bayar ve Menderes ile görüşerek “Genç subaylar sizinle beraberdir. Biz sizi desteklemeye hazırız. Eğer iktidar devredilmezse, müdahale edeceğiz. Hiçbir şeyden korkmayın” dediğini yazdı. 

Haberin Devamı

Moda’da yapılan görüşmede Celal Bayar, askerlere 1950 seçimlerinden önce harekete geçmemeleri öğüdünü verdi. 

Bitmeyen teşebbüsler, 27 Mayıs artçıları…  İnönü’ye karşı darbe girişimi

Darbe arayışının nedenleri 

Türkiye, 2. Dünya Savaşı’nın geleceğini görmüş ve 1930’ların başından itibaren askeri okullardaki öğrenci sayısı 2 katına çıkarılmıştı. Buna karşın ordunun üst kademesi Kurtuluş Savaşı’ndan beri değişmiyor ve bu da aşağıda büyük bir tıkanma ve memnuniyetsizliğe yol açıyordu. 

2. Dünya Savaşı sırasında Alman Ordusu’nun Yıldırım Harekâtı becerisi de Silahlı Kuvvetler’de rahatsızlık yarattı. Prusya modeline göre şekillenen ordunun ulaşımda kağnı ve atları kullanması subaylarda rahatsızlık yaratıyordu. 

Subayların maaşları çok düşüktü. Kurmay eğitimi almak üzere Ankara’ya gelen subaylar, şehrin en uzak noktalarında ev kiralayabiliyorlardı. 

Haberin Devamı

1943’ten sonra ABD yardımı olarak gelen silahların kullanılması eğitimini veren ABD’li askerlerin varlığı da sıkıntı yarattı. Ast-üst ilişkisi son derece belirgin olan Türk Ordusu için düşük rütbedeki ABD’lilerin üst rütbedekilere eğitim vermesi sıkıntı yarattı. 

1946 seçimlerine doğru ordunun tepe yönetimi CHP’yi, alt kadrolar ise Demokrat Parti’yi destekliyordu. 1946 seçimlerine karıştırılan hile de Silahlı Kuvvetler’i rahatsız etti. 

Bitmeyen teşebbüsler, 27 Mayıs artçıları…  İnönü’ye karşı darbe girişimi

Seçimlerden 6 gün sonra muhtıra 

Başbakan Adnan Menderes’in idamından 28 gün sonra 15 Ekim 1961 tarihinde genel seçimler yapıldı. Demokrat Parti’nin devamı olduğunu belirten partiler toplamda % 62’lik oy oranı elde etti. Bir grup üst düzey komutan 21 Ekim tarihinde İstanbul’da Yıldız’daki Harp Akademileri’nde bir muhtıra hazırladılar ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’a ilettiler. Maddeler yeni bir darbenin ayak sesleriydi.

a) Türk Silahlı Kuvvetleri 15 Ekim 1961 günü yapılmış olan seçimlerden sonra, gelecek yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmadan evvel, duruma fiilen müdahale edecektir.
b) İktidarı, milletin hakiki ve ehliyetli mümessillerine tevdi edecektir.
c) Bütün siyasi partiler faaliyetten menedilecek, seçim neticeleri ile Milli Birlik Komitesi feshedilecektir.
d) Bu kararın tatbiki 25 Ekim 1961’den sonraki bir güne tehir edilmeyecektir.

Demokrasinin utanç belgesi: 

Çankaya Protokolü 

Bu muhtıra üzerine 24 Ekim’de Çankaya’da gerçekleşen toplantıya, Meclis’te sandalye kazanan CHP, AP ve diğer iki parti katılmıştır. Cemal Gürsel başkanlığında gerçekleşen toplantıya Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve Jandarma Genel komutanı da eşlik etmiştir. Toplantının gündem maddesi muhtıradır. Toplantının sonunda ‘Çankaya Protokolü’ imzalanır. 

Çankaya Protokolü’ne göre hiçbir siyasi parti Cumhurbaşkanı adayı göstermeyecek, Cemal Gürsel adında mutabık kalınacak, Yassıada’daki Menderes’in arkadaşları affedilmeyecek ve İsmet İnönü başbakanlığında bir hükümet kurulacaktır. 

Ali Fuat Başgil ölümle tehdit edildi 

I. Dünya Savaşı’nda dört yıl Kafkas cephesinde görev almış, Paris’te hukuk, felsefe ve siyasi bilimler fakültelerinden mezun olmuş, Paris’te etkili üniversitelerde hukuk dersleri vermiş, Hatay bağımsızlığına kavuşunca ilk anayasasını kaleme almış Ordinaryüs Profesör Ali Fuat Başgil, 15 Ekim seçim sonuçlarının ardından merkez sağ partilerin doğal cumhurbaşkanı adayı haline geldi. Cumhurbaşkanı adayı Başgil; Milli Birlik Komitesi üyelerinden General Sıtkı Ulay ve Fahri Özdilek tarafından başbakanlığa görüşme için davet edildi. Toplantıda alenen tehdit edildi: “Seçildiğiniz anda Cumhurbaşkanı töreni için toplarınız atılmayacaktır. Sizi Cumhurbaşkanlığı arabası alıp Köşk’e götürmeyecek, aksine bir cipe bindirilerek Etlik’e götürüleceksiniz; orada yeriniz hazırlanmıştır. Belki de Etlik’te gömülebilirsiniz. Cemal Gürsel Paşa’nın karşısında başka bir adaylığa asla müsaade edemeyiz. Kabul etmezseniz sizin hayatınızı garanti edemeyiz. Ayrıca bununla da kalmayacak. Meclis açılmadan dağılacak, seçimler iptal edilecek, partiler kapatılacak ve askeri idare devam ettirilecektir. Siz bir hukukçu olarak bu neticeyi istemezsiniz sanırım.”

Başgil, demokrasinin tekrar rafa kalkmaması için adaylıktan feragat etti. 

Yeniçeriler’den Fedailer Cemiyeti’ne…

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Yeniçeri Ocağı siyasete çok müdahale ettiği için kapatılmıştı. 

Bu kötü alışkanlık coğrafyamıza 1859’da yaşanan Kuleli Olayı ile geri döndü. 

O yıl, kendilerine Fedailer Cemiyeti diyen bir grup Sultan Abdülmecit’i devirmek için harekete geçti. Bazı alt ve orta rütbeli subaylardan oluşan ve 50 kadar üyeye sahip olan cemiyetin amacı, Abdülmecit’i tahttan indirerek, yerine Abdülaziz’i oturtmaktı. Ordunun, Kuleli Olayı’ndan sonra iktidara yönelik ikinci müdahalesi Meşrutiyet’in ilanında görülmüştür. Meşrutiyet’in ilanıyla Türkiye siyasetinde, asker ve bürokrasinin iktidarı belirleme geleneğinin başladığı söylenebilir. Bu gelenek, II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi sürecinde 31 Mart Vakası ile rejimi koruma hareketi olarak kendisini gösterdi. 

Cumhuriyet döneminde ordunun yetkilerini azaltma çalışmaları 

3 Mart 1924’te yapılan yasal düzenlemeyle Genelkurmay Başkanı kabinedeki görevini yitirmiş, doğrudan Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlu hale getirilmiştir. 

20 Nisan 1924 Anayasası ile hiç kimsenin aynı zamanda hem milletvekili hem de hükümete bağlı bir memuriyette bulunamayacağı, maddesi anayasaya dahil edilmiştir. 

1935 tarihli Ordu İç Hizmet Kanunu’nun 34. Maddesi’nde yer alan “Silahlı Kuvvetler’in görevi anayasada belirtilen Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk anayurdunu korumak ve kollamaktır” cümlesi askeri müdahalelerin gerekçesi oldu. 

4 Aralık 1940 tarihinde yürürlüğe giren kararnameyle, örfi idare komutanlıkları, alacakları kararları doğrudan uygulamadan alıkonuldu. Böylece sivil bürokrasi, yapılan düzenlemeyle TSK’nın bağımsız eylemde bulunmasını büyük ölçüde engelledi. 

12 Ocak 1944 tarihinde çıkarılan kanunla Genelkurmay Başkanlığı, Başbakan’a bağlandı. 

30 Mayıs 1949 tarihinde çıkarılan “Milli Savunma Bakanlığı’nın Kuruluş ve Görevlerine Dair Kanun” ile de Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’nın bünyesi içine alındı. 

- BİTTİ -