İki Altın Palmiye ödüllü sayılı yönetmenlerden Dardenne kardeşler, yeni filmleri “İki Gün ve Bir Gece”de bir kez daha güçlü bir karakter üzerinden politikaya uzanıyorlar
Sinema tarihinin kusursuz filmografilerinden birine sahip Dardenne kardeşler, “İki Gün ve Bir Gece / Deux jours, une nuit”de kariyerlerinde ilk kez yıldız bir oyuncuyla çalışıyorlar ama Marion Cotillard sinemacılarla bir kan uyuşmazlığı yaşamıyor. “İki Gün ve Bir Gece” politik sinemanın kusursuz bir örneği.
Depresyon nedeniyle işinden uzak kalan, evli ve iki çocuklu Sandra, işine dönmeye hazır olduğu günlerde kötü bir haber alıyor: Patronu çalışanlara hem 1000 avroluk primi verip hem de Sandra’nın işine devam etmesini karşılayamayacağını söylemiş; 16 kişiden sadece ikisi Sandra’yı prime tercih etmiştir. Oylamanın iki gün sonra tekrarlanmasını patron kabul eder. Sandra hafta sonu boyunca sakinleştiriciler alarak iş arkadaşlarını ziyaret edip işine ihtiyacı olduğunu anlatacaktır.
Bu, sol sinemanın güçlü temsilcileri Dardenne kardeşlere sayısız imkan sağlayan parlak bir fikir. Sandra’nın zorlu yolculuğunu takip ederken, çalışan işçilerin hafta sonları gündelik hayatını, çaresizliklerini, azınlıkların
Yönetmen Peter Jackson, “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinden sonra “Hobbit” üçlemesini de tamamlıyor. İzleyici, kaçış sinemasının en başarılı serisine veda ediyor. 12 yıldır aralıklarlaOrta Dünya’daydık ve şimdi buradayız
Hikayeyi biraz başa sararsak, pek tanınmamış yönetmen Peter Jackson’ın izleyiciye sunduğu Orta Dünya destanı 2001’de gösterime giren J. R. R. Tolkien uyarlaması “Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği”yle başlamıştı. Şimdi ise tek
kitabın üç filme bölünmesiyle devam eden “Hobbit” üçlemesinin son filmi “Hobbit:
Beş Ordunun Savaşı / The Hobbit: The Battle Of The Five Armies” ile ticari sinemanın sunduğu gelmiş geçmiş en güçlü kaçış filmleri serisinin; Jackson’ın Tolkien uyarlamalarının sonuna geldik. “Uyarlamaya devam ederler” dediğinizi duyar gibiyiz ama Jackson diğer Tolkien kitaplarının uyarlama haklarının ailede olduğunu ve Orta Dünya’ya veda ettiğimizi söylüyor.
“Hobbit: Beş Ordunun Savaşı”nda cücelerin krallığı Yalnız Dağ’ı ve buradaki hazinelerini işgal etmiş ejderha Smaug,
Göl Kasabası’nda öldürülüyor. Ancak hazineden mücevher isteyen elfler, haklarını isteyen perişan haldeki Göl Kasabası insanları ve hazinelerini paylaşmak istemeyen ejderha
Ridley Scott bir kez daha dönem epiği türüne dönüyor ve Christian Bale’in canlandırdığı Musa’nın hikayesini anlatıyor
Filmografisinde popüler “Gladyatör” ve kıymeti yeterince bilinmemiş “Cennetin Krallığı” gibi epik dönem filmleri bulunan ticari sinemanın ustalarından Ridley Scott, “Göç: Tanrılar ve Krallar / Exodus: Gods and Kings”de bu kez
Hz. Musa’nın hikayesini ele alıyor.
3D seçeneğiyle gösterime giren filmde M.Ö. 1300’deyiz. Mısır firavunu Seti’nin oğlu gibi yetiştirdiği Musa, Seti’nin oğlu Ramses tahta geçtiğinde İbrani kölelerin çalıştığı şehre gider ve kendisinin de İbrani olduğunu öğrenir.
Başta inanmadığı bu hikayenin doğru olduğu ortaya çıkınca, Tanrı bir çocuk suretinde karşısına çıkmaya başlar ve Musa, İbrani kölelerin lideri olur. Musa’nın amacı halkının Ramses tarafından özgür bırakılması ve Mısır’dan onlarla birlikte
göç etmektir.
1915’te Anadolu’da yaşayan Ermeni bir demircinin hikayesini takip eden bir filme imza atan Fatih Akın’ın cesareti takdir görmeli. Ama sinema dili için aynı şey söylenemez
Fatih Akın, Atom Egoyan (“Ararat”) ve Paolo ile Vittorio Taviani (“The Lark Farm”) dışında kimsenin girmediği bir yola girip 1915 olaylarını Ermeni bir karakter üzerinden ele alan ilk Türk kökenli yönetmen oluyor. Bu, hiç şüphesiz büyük cesaret gösterisi olarak önemli.
Mardin’de karısı Rakel ve iki kızıyla mutlu bir hayat süren demirci Nazarat’ın hayatı bir gecede altüst olur. Yaka paça askere alınan Nazarat önce köydeki Ermenilerle birlikte yol inşasında çalışır, ardından boğazı kesilerek öldürülmekten Mehmet adlı bir adamın merhametiyle kurtulur. Ancak boğazına aldığı kesik, onu dilsiz bırakır. Kızlarının son anda karısı tarafından Bedevi bir aileye verildiğini ve hayatta olduklarını öğrenen Nazarat, onları bulmak için Mezopotamya’dan Küba’ya, oradan da Amerika’ya gitmekte tereddüt etmeyecektir.
“Kesik / The Cut”, 1915’te yaşananları geniş bir tablo çizerek anlatmaya çabalayan bir film değil. O coğrafyada yaşayan birçok etnik kökenden dengeli insan hikayelerine yer verse de filmin asıl hedefi
Medyanın kan ve vahşet merakından beslenerek yükselen gece muhabiri Bloom’u merkeze alan “Gece Vurgunu”, hem bir antikahraman sunumu hem de medya eleştirisi olarak dört dörtlük
Hem Jake Gylenhaal’ın başarılı performansıyla doruğa ulaşabilen karanlık bir antikahraman filmi hem de bir Amerikan yaşam tarzı ve medya eleştirisi olarak sağlam bir gerilim “Gece Vurgunu / Nightcrawler”. Los Angeles sokaklarında küçük hırsızlıklar yapan, kişisel gelişim kitaplarından cümlelerle konuşan, tekinsiz bir gülümsemeye sahip Louis Bloom bir gece bir kazaya şahit olunca aradığı mesleği bulur: Serbest gece muhabirliği.
Yerel bir televizyon kanalının reyting peşindeki haber müdürü Nina Romina’yla iletişim kuran Bloom, en kanlı kazaların, kan dondurucu cinayetlerin göbeğine atlar. Kan ve dehşeti kaydetmekten bir an bile vazgeçmeyen Bloom, mesleki ve insani sınırları da bir bir çiğnemekten çekinmez. Louis Bloom çalıştığı yerel kanalın aranan ismine dönüşecek, Los Angeles trajedilerinin acımasız şahitliğinden yaratıcı yönetmenliğine “terfi etmek”te gecikmeyecektir.
Kardeşi Tony Gilroy’la kaleme aldığı “Bourne’un Mirası”nın da aralarında olduğu senaryolar yazan Dan Gilroy, “Gece
Fenomen seri “Açlık Oyunları”nın gelecek yılki finalinden önceki son bölümünün, finali bekletmek dışında bir işlevi yok
G enç yetişkin romanları fenomenlerinin en iddialı temsilcilerinden “Açlık Oyunları”. Sinema uyarlamalarıda gişe başarısı yakalayınca serinin son romanı, “Harry Potter”da olduğu gibi sinemada ikiye bölündü. Gelecek yıl karşımıza çıkacak finalden önceki olayları konu alan “Açlık Oyunları: Alaycı Kuş - Bölüm 1 / The Hunger Games: Mockingjay - Part 1”, Jennifer Lawrence tarafından canlandırılan Katniss’in devrim isteyen 13’üncü Bölge’deki isyancılarla geçirdiği günleri konu alıyor.
“Devrimin yüzü” olarak Açlık Oyunları’nın kahramanı ve kazananı Katniss’i seçen isyancılar, onun doğaçlama anlarını yakalayıp değişik bölgeleri halkı sömüren başkente karşı birleştirecek propaganda videoları çekmeye çalışıyorlar.
Bu arada Katniss, başkentte kalan Peeta’nın kurtarılmasını birinci gündem maddesi olarak kabul edip bu konuda ısrar ediyor, kah hüzünlenip kah endişeleniyor. Aslında bu ısrarıyla bütün isyan hareketini riske de atıyor.
“Feminist” serinin ruhu bir hayli zedelenmiş
Üçüncü bölüm birçok açıdan serinin en büyük hayal kırıklığını yaratan halkası. Peeta’ya
1994 yapımı komedinin devam filmi orijinal kadroyla 20 yılın ardından karşımızda. Başroldeki Jim Carrey ve Jeff Daniels formdalar
İki yakın arkadaş Lloyd ve Harry’nin şapşallıklarını konu alan 1994 tarihli Farrelly kardeşler filmi “Salak ile Avanak” zamanla Hollywood’un en sevilen komedilerinden birine dönüştü. Başrollerdeki Jim Carrey ve Jeff Daniels’ın da fiziksel komedi başarısıyla da popülerleşen ve Türkiye televizyonlarının da en sık yayınladığı komedilerden olan “Salak ile Avanak”, arada orijinal kadrodan kimsenin yer almadığı “Salak ile Avanak 2 - Harry ve Lloyd Buluşursa” ile geri dönse de bu resmi bir devam filmi değildi. Şimdi yönetmen Farrelly’ler, Carrey ve Daniels’ın bir arada yer aldığı “Salak ile Avanak Geri Dönüyor / Dumb and Dumber To” ile kelimenin tam anlamıyla bir devam filmine sahibiz.
Hikaye, ilk filmden 20 yıl sonrasında başlıyor. Şaka olsun diye 20 yıldır hareket etmeyen Lloyd’u Harry her hafta ziyaret eder. Llody sonunda şakasını itiraf edince ikili yeniden bir araya gelir. Böbrek hastası olan ve organ nakline ihtiyaç duyan Harry, bir kızı olduğunu öğrenir ve onu organ bağışında kullanma düşüncesiyle ikili evlatlık verilen bu kızın peşine düşerler.
“Batman” üçlemesiyle geniş hayran kitlesi edinen yönetmen Christopher Nolan, yeni filmi “Yıldızlararası”nda o kadar iddialı ki adeta yıldızlara uzanıyor. Peki bu iddia ne kadar karşılanıyor?
Ana akım sinemada yılın en iddialı filmi “Yıldızlararası / Interstellar” hiç şüphesiz. Özellikle “Batman” üçlemesiyle hayran kitlesini genişleten, “zeki ticari” film çekmeye gösterdiği özenle özel bir yer edinen Christopher Nolan, “Yıldızlararası”yla kariyerinin en gösterişli filmine imza atıyor. Ayrıca film, Nolan filmlerinde daha önce karşılaşmadığımız kadar duygusal. Ama zeka ve duygusallığın dengesinin mükemmel bir şekilde kurulduğu söylenemez. “Yıldızlararası” sanki Steven Spielberg ile Stanley Kubrick arasında kalmış bir film gibi.
Büyük laflar ediyor
Film, ekolojik bir felaket yaşamış dünyada açılıyor. Mühendis ve pilot ana karakterimiz Cooper (McConaughey), babasıyla birlikte çiftçilik yapmakla meşgul. Derken NASA’nın sanıldığının aksine faaliyetlerini durdurmadığı ortaya çıkıyor ve Cooper, insanlığın yaşayabileceği bir sonraki gezegeni bulmak için Amelia’nın (Hathaway)da aralarında olduğu bir ekiple uzay yolculuğuna çıkıyor. Diğer hikaye örgüsünde ise Cooper’ın dünyada