1915’te Anadolu’da yaşayan Ermeni bir demircinin hikayesini takip eden bir filme imza atan Fatih Akın’ın cesareti takdir görmeli. Ama sinema dili için aynı şey söylenemez
Fatih Akın, Atom Egoyan (“Ararat”) ve Paolo ile Vittorio Taviani (“The Lark Farm”) dışında kimsenin girmediği bir yola girip 1915 olaylarını Ermeni bir karakter üzerinden ele alan ilk Türk kökenli yönetmen oluyor. Bu, hiç şüphesiz büyük cesaret gösterisi olarak önemli.
Mardin’de karısı Rakel ve iki kızıyla mutlu bir hayat süren demirci Nazarat’ın hayatı bir gecede altüst olur. Yaka paça askere alınan Nazarat önce köydeki Ermenilerle birlikte yol inşasında çalışır, ardından boğazı kesilerek öldürülmekten Mehmet adlı bir adamın merhametiyle kurtulur. Ancak boğazına aldığı kesik, onu dilsiz bırakır. Kızlarının son anda karısı tarafından Bedevi bir aileye verildiğini ve hayatta olduklarını öğrenen Nazarat, onları bulmak için Mezopotamya’dan Küba’ya, oradan da Amerika’ya gitmekte tereddüt etmeyecektir.
“Kesik / The Cut”, 1915’te yaşananları geniş bir tablo çizerek anlatmaya çabalayan bir film değil. O coğrafyada yaşayan birçok etnik kökenden dengeli insan hikayelerine yer verse de filmin asıl hedefi izleyiciyi, kahramanı Nazarat’ın dramatik yolculuğuna ortak edip Nazarat’ın acılarını hissettirmek. Bu hedef büyük ölçüde gerçekleşmiyor. Film, uzayan yolculuk, çok fazla yan karakter, değişen coğrafya ve basit diyaloglarla bir türlü Nazarat’la bir his birliği yaratamıyor.
Kariyerinde bir zirve değil
Akın filmin çoğunluğunu sessiz geçiren Nazarat karakterini,
“A Prophet”le Avrupa sinemasının yükselen yıldızlarından birine dönüşen Cezayir kökenli Fransız oyuncu Tahar Rahim’e emanet ediyor. Rahim her ne kadar yetenekli ve karizmatik bir aktör olsa da filmin kritik anlarında izleyicinin duygularını harekete geçiremiyor. Bu durumda, filmin daha sakin anlarına yoğunlaşmayıp bir sonraki sahnede büyük bir an yakalamaya çalışan senaryonun da suçu var. Bu epik film yapısı, Akın ve 1980’de “Kızgın Boğa / Raging Bull”u yazdıktan sonra “Kesik”e kadar bir senaryo yazmamış Mardik Martin’in basit diyaloglarıyla zedeleniyor. Yine de “Kesik” Nazarat’ın Charlie Chaplin’in “Yumurcak / The Kid”ini izlediği ve uzun aradan sonra onu gülerken gördüğümüz sahne gibi beklenmedik büyülü anlardan da yoksun değil.
Sunduğu konular, coğrafya ve elbette epik yapısıyla Elia Kazan’ın 1963 yapımı “Amerika Amerika”sını akla getiren “Kesik”, filmografisinde “Duvara Karşı”nın da bulunduğu Fatih Akın için sinemasal zirvelerden biri değil. Ancak Akın’ın ele aldığı dönemi işlerken gösterdiği dikkat, cesaret ve soğukkanlılığın önemi tartışılmaz.
“Kesik / The Cut”
Yön.: Fatih Akın
Oyn.: Tahar Rahim (Nazarat Manukyan), Simon Abkarian (Krikor), Makram Khoury (Omar Nasreddin), Hindi Zahra (Rakel), Kevork Malikyan (Hagob Nakashian)
Sen.: Fatih Akın,
Mardik Martin
Gör.: Rainer Klausmann
Müz.: Alexander Hacke
Sesime Gel
Silah bul, babayı kurtar
2008 yapımı “Gitmek: Benim Marlon ve Brandom”la ilk kurmaca uzun metrajını çeken Hüseyin Karabey, bu filmle pek çok ödül kazandı. İkinci uzun metrajı “Sesime Gel” ise Berlin Film Festivali’nin Generation bölümünde gösterildikten sonra geçen hafta Arjantin’deki Mar del Plata Festivali’nden En İyi Film Ödülü aldı.
Filmde 60 yaşındaki Berfe’nin oğlu bir jandarma baskınında gözaltına alınır. Bırakılma koşulu ise Berfe’nin evde saklanan silahı jandarmaya teslim etmesidir. Ama ailenin silahı yoktur. 8 yaşındaki torunu Jiyan’la Berfe bir silah bulmaya çalışırlar. Yolculuklarına dengbejler de katılır.
“Sesime Gel” masalsı tonla sert gerçekler arasında gidip gelirken arada temposunu kaybetse de Hüseyin Karabey’in takip edilmesi gereken genç nesil yönetmenler arasındaki yerini sağlamlaştırıyor.
Patrondan Kurtulma Sanatı 2
Patronlarla yaşam
2011’de gösterime girip ilgi gören “Patrondan Kurtulma Sanatı / Horrible Bosses”, onları mutsuz eden patronlarını öldürmeye karar veren beyaz yakalılarla ilgili bir komediydi. Devam filmi “Patrondan Kurtulma Sanatı 2 / Horrible Bosses 2”de ise ilk filmdeki karakterlerimiz bir buluşla kendi kendilerinin patronu olurlar. Ama bir girişimci buluşlarını pazarlamaya karar verince patron terörü hayatlarına geri döner. Başrollerini Jason Bateman, Jason Sudeikis ve Charlie Day’in paylaştığı film, eleştirmenler tarafından zevksiz bir devam filmi olarak değerlendirilse de gişede ilgi görüyor.
Diğerleri
* Murat Şeker’in imzasını taşıyan “Çakallarla Dans” filmlerinin üçüncüsü “Çakallarla Dans 3: Sıfır Sıkıntı”da daha önceki filmlerden tanıdığımız arkadaşların maceraları komedi
türünde anlatılıyor.
* Levent Çetin’in yönettiği “Sivil”, askerdeyken yaşadığı bir travmayı atlatamayan kahramanın hikayesi.
* Geçen yıl Antalya Film Festivali’nde yarışan ve En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında ödül alan “Uzun Yol”, Nihat Seven’in yönettiği bir dram. Bir kasabaya yerleşen çiftin hikayesini anlatan film sıradan bir dram. Ancak Akademi Ödülleri’nin Yabancı Dilde Film dalına İngiltere’nin gönderdiği yapım oldu.