Medyanın kan ve vahşet merakından beslenerek yükselen gece muhabiri Bloom’u merkeze alan “Gece Vurgunu”, hem bir antikahraman sunumu hem de medya eleştirisi olarak dört dörtlük
Hem Jake Gylenhaal’ın başarılı performansıyla doruğa ulaşabilen karanlık bir antikahraman filmi hem de bir Amerikan yaşam tarzı ve medya eleştirisi olarak sağlam bir gerilim “Gece Vurgunu / Nightcrawler”. Los Angeles sokaklarında küçük hırsızlıklar yapan, kişisel gelişim kitaplarından cümlelerle konuşan, tekinsiz bir gülümsemeye sahip Louis Bloom bir gece bir kazaya şahit olunca aradığı mesleği bulur: Serbest gece muhabirliği.
Yerel bir televizyon kanalının reyting peşindeki haber müdürü Nina Romina’yla iletişim kuran Bloom, en kanlı kazaların, kan dondurucu cinayetlerin göbeğine atlar. Kan ve dehşeti kaydetmekten bir an bile vazgeçmeyen Bloom, mesleki ve insani sınırları da bir bir çiğnemekten çekinmez. Louis Bloom çalıştığı yerel kanalın aranan ismine dönüşecek, Los Angeles trajedilerinin acımasız şahitliğinden yaratıcı yönetmenliğine “terfi etmek”te gecikmeyecektir.
Kardeşi Tony Gilroy’la kaleme aldığı “Bourne’un Mirası”nın da aralarında olduğu senaryolar yazan Dan Gilroy, “Gece Vurgunu”yla ilk yönetmenlik denemesinde atmosfer, ana karakter ve gözlem konularında iddialı ve bu iddiaların altını dolduruyor. Bloom acımasız, kolay öğrenen, onunla ilgili hislerinizin acıma, alay etme ile nefret arasında gidip geldiği derin bir karakter. Onu kendisini kanlı olayların içine ilk önce atmak için çabalayışını izlerken, değişik bir karakteri canlandırma şansını tüm yeteneğiyle değerlendiren Gyllenhaal’ın inandırıcılıktaki payı büyük.
Amerikan yaşam tarzını temsil ediyor
“Gece Vurgunu” sadece izlemesi tüyler ürperten bir karakter sunmuyor; sansasyonun ve şiddetin peşindeki Amerikan medyasının eleştirisinin de altını kalın kalın çiziyor. “Benim Cici Silahım”da medyanın yarattığı korkuyu vurgulayan Michael Moore’un seveceği düzeyde bir medya eleştirisi bu. Ön planda medya olsa da Bloom’un para, kendisini pazarlama, tuttuğunu koparma ve rüyalarını elde etme hırsı, reklamı yapılan Amerikan yaşam tarzını da temsil ediyor ve çoğu filmde erdem olarak tasvir edilen bu özellikler Bloom’da dehşet verici öğelere dönüşüyor. Sokaklarında Bloom gibileri barındıran Los Angeles ve Amerika, sinemada uzun süredir bu koyulukta bir gece karanlığına bürünmemişti.
“Gece Vurgunu / NIghtcrawler”
Yön.: Dan Gilroy
Oyn.: Jake Gyllenhaal (Louis Bloom), Bill Paxton (Joe Loder), Rene Russo (Nina Romina), Riz Ahmed (Rick) Sen.: Dan Gilroy
Gör.: Robert Elswit
Müz.: James Newton Howard
Miss Julie eskimiyor
August Strindberg’ün 1888’de yazdığı; kadın-erkek ilişkileri, güç ve sınıf çatışmalarını işleyen oyunu “Miss Julie”, sinemanın da uyarlamaya sık değer bulduğu bir klasik. Alf Sjmberg’ün ödüllü 1951 tarihli uyarlaması ve İngiliz yönetmen Mike Figgis’in 1999 yapımı filminin ardından şimdi de Ingmar Bergman’la işbirlikleriyle ve onun ilham kaynağı olarak tanınan İsveçli ünlü oyuncu Liv Ullman, yönetmen koltuğunda. Böylece “Miss Julie” üçüncü sinema uyarlamasına kavuşuyor.
Colin Farrell ve değeri yeterince bilinmeyen oyuncu Samantha Morton’ın rol aldığı filmde, Miss Julie’yi yıldızı yükselen Amerikalı oyuncu Jesssica Chastain canlandırıyor. Aristokrat bir adamın kızı olan Julie, sınıfsal gücünün de verdiği cüretle evin kahyası John’un (Farrell) üstüne gider. İkili arasındaki baştan çıkarma oyunları sırasında kadın, erkek ve sınıfsal güç dengeleri değişip durur. Güç egzersizi, zeka oyunları derken, kadının ne olursa olsun kurbanlaştığı metin hâlâ ilgi çekiciliğini korurken, Ullman’ın filmini tiyatrovari havadan kurtaramıyor. Chastain ise İrlanda’da geçen filmde akıl karıştırıcı aksanıyla çok da iyi bir sınav vermiyor.
Diğerleri
-Animasyon serisi “Madagaskar / Madagascar” izleyicilerinin favori bölümlerinden biri savaşçı dört penguendi. Şimdi bu penguenlerin kendilerine ait bir filmleri var: “Madagaskar Penguenleri / Penguins of Madagascar”. Eric Darnell ve Simon J. Smith’in yönettiği film, penguenlerin dünyanın mahvolmasına neden olabilecek şeytani bir planı durdurmaya çalıştıkları bir “casus gerilimi”.
-Amerikan yapımı “Ölüm Alfabesi / Ouija”da bir grup arkadaş ruh çağırma tahtasını kullanınca başlarına korkunç belalar alıyor. Stiles White’ın yönettiği korku filminde Olivia Cooke, Ana Coto
ve Daren Kagasoff başrollerde.
-Ali Taner Baltacı’nın yönettiği, başrollerini ise Büşra Pekin ve Murat Boz’un paylaştığı “Hadi İnşallah”, blog yazılarıyla ünlenen Pucca’nın kitaplarının sinema uyarlaması.
Azılı suikastçı Keanu Reeves
Keanu Reeves’i yakıştığı aksiyon türüne döndüren “John Wick”e adını veren kahraman, karısının ölümünden sonra onun gönderdiği yavru köpek Daisy ile teselli bulur. Ancak arabasını çalmak isteyen Rus bir mafya babasının oğlu, Daisy’yi öldürünce John Wick intikam için suikastçılığa döner. Bu azılı suikastçının emekliliğinin iptali, Rus mafyasının korkulu rüyası olacaktır.
Dövüş alanında uzman dublör Chad Stahelski’nin yönettiği film, safkan bir aksiyon ve sinemanın kaçış vaadini yerine getirebildiği için soluksuz izleniyor.
Filmin finali de serinin sinyalini veriyor.
HAFTANIN YENİSİ
“OĞUL / LE FILS”
Dardenne kardeşlerin başyapıtlarından biri olan “Oğul”, bir marangoz ve ona çıraklık yapmaya başlayan bir çocukla yola çıkıyor ve akıllara durgunluk verecek bir drama dönüşerek yönetmenlerin benzersiz ustalık gösterisine dönüşüyor.