Size anlatacak keyifli konularım vardı bugün... Ancak geçen salı akşamı yaşanan korkunç terör saldırısından sonra güzel konulardan bahsedecek hal kalmadı. O günün sabahı kalabalık bir grup yurt dışına çıkmak üzere Atatürk Havalimanı’ndaydık. Bombalardan birinin patladığı noktaya çok yakın bir yerde uzun uzun oturmuştuk. Birkaç saatlik fark sayesinde hayattayız şimdi, orada hayatını kaybeden masum insanların arasında bizler de olabilirdik. Öyle garip bir psikolojideyim ki, bir yandan ölenler için kahroluyorum ve hain saldırının ayrıntılarını öğrendikçe kanım donuyor, bir yandan da şans eseri yaşadığıma şükrediyorum. Bizler “o gün” şanslı günümüzdeydik, yarına ise Allah kerim... İşte bu vaziyette yaşıyoruz şu an milletçe, her an her yerde teröre yakalanma ihtimaliyle...
Bir arkadaşım “Açlık Oyunları filmindeki gibiyiz, başımıza ne zaman ne geleceği belli değil ve hayatta kalmaya çalışıyoruz” dedi. Maalesef öyle...
Patlamalardan bir gün sonra İstanbul’a dönüşte, bir sürü kişinin yaşamını yitirdiği yerlerde yürümek zorundaydım, sanki saatler önce orada büyük bir can pazarı yaşanmamış gibi... Sadece oralardan geçmek bile beni alt üst etti.
Duyarsızlığın dibine vuranlar!
Bir de saldırı
En yakın arkadaşlarım Zeynep ve Caner’le liseden kalma haykırışımızdır “Teomaaan”! Hele ben her sabah sınıfa böyle bağırarak girerdim! Biz lisedeydik, Teoman bizim için efsaneydi, aradan yıllar geçti Teoman hep efsane... Geçen cuma üç arkadaş lise günlerimizi yad ettik Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava’daki Teoman konserinde.
İğne atsanız yere düşmez bir kalabalık vardı ve hepimiz bir ağızdan kendimizden geçerek eşlik ettik tüm şarkılara... Teoman’ı ve eşi benzeri olmayan şarkılarını canlı dinlemenin zevki bambaşka. Hatta bitmeseydi de hâlâ konserde olsaydık iyiydi, doyulmuyor.
Beğendiği genç sanatçılara sahnesinde yer vererek destek olması da ayrı güzeldi, yeni yeteneklerin yolunu açan o kadar az sanatçı var ki. Yavru ve Güney Marlen’in ardından bir de Kalben çıkınca zevkten dört köşe olduk. Teoman’ın vokalisti ve kemancısı Melisa Uzunarslan’ı hem birlikte yaptıkları düetlerde, hem de keman soloda dinlerken ağzım hayranlıktan beş karış açık kaldı.
Her dakikası ayrı keyifli, unutulmaz bir Teoman konseriydi. Aynen bugüne kadar olanlar gibi...
FAYTONLAR YASAKLANSIN!
Faytona sürülen ve işkence edilen atların çilesi yaz gelince öyle artıyor ki dayanmak imkansız. Çişlerini yapmasınlar diye
İslam’ın doğru anlaşılmasında çok büyük hizmetleri olan, hayatı boyunca “Allah ile aldatanların” karşısında duran, Atatürkçü, çağdaş din adamı Profesör Yaşar Nuri Öztürk’ün vefatı milyonlarca kişi gibi beni de üzüntüye boğdu. Bir ömür bizlere açtığı aydınlık yollarla, miras bıraktığı değerli eserlerle, beyinlerimize işleyen cesur sözleriyle ölümsüzdür Yaşar Nuri Hoca...
Yıllar boyunca editörlüğünü yaptığım siyaset programına o kadar çok konuk oldu ki kaç kez katıldığını hatırlamıyorum bile. Onun gibi yeri dolmayacak büyük bir din alimini tanıma fırsatım olduğu için, dinle ilgili aklıma takılan konuları ona bizzat sorabildiğim için ne şanslıyım.
Bıkmadan usanmadan hepimizi aydınlattığı, hepimize gerçekleri gösterdiği için milletçe ne şanslıyız...
Kıymetli meslek büyüğüm Yılmaz Özdil’in dediği gibi; “Sorumluluk sırası artık hepimizdedir. Yaşar Nuri Öztürk’ün meşalesini taşımak, kitaplarını okumak, okutmak, her yurtseverin görevidir.” Bize kattığı her şey için sonsuz teşekkürler, nurlar içinde yatsın...
MERT DAVRAN’I ÇOK BEKLEDİK...
Bir filmde Jude Law ve Colin Firth isimlerini görürseniz o filme gidersiniz. Ben de gittim tabii… ‘Kral’ın Konuşması’yla Oscar almış, ‘Bridget Jones’un Günlüğü’ filmindeki rolüyle zihinlere kazınmış olan Colin Firth… İki kez Oscar’a aday gösterilmiş Jude Law ve yine Oscar’lı Nicole Kidman ‘Genius’ filminde (Fırtınalı Hayatlar) başrollerde ve konu da yazarlar ve edebiyat severler için ilgi çekici.
Amerikan edebiyatının önde gelen yazarlarını keşfeden, NewYork’un en büyük yayın evlerinden Scribners’ın ünlü editörü Max Perkins’in hayatını anlatan film ‘Max Perkins-Editor of Genius’ isimli kitaptan uyarlanmış. Dünya çapında üne sahip olan yazar Thomas Wolfe’un yazdığı kitabı okuyup etkilenen Perkins (Colin Firth) genç yazara Scribners’ın kitabı basmaya karar verdiğini söylüyor ve editörlüğün yanında menajer gibi onu yönetiyor. Film boyunca neredeyse yatakta bile şapkasını başından çıkarmayarak konsantre olmamı engelleyen Firth’ün film sürecinde ‘saç ektirdiğini’ veya tümüyle kel olduğunu düşünmeye başlamıştım, neyse ki sonunda çıkardı. Saçlar duruyor ama kendisi hayallerimizdeki Colin Firth değil, oldukça yaşlanmış. Bununla birlikte başroldeki üç oyuncu da Oscar adaylığı getirecek
Günlerdir boğazım düğümlü, zaman durmuş gibi, bölük pörçük uykulardan hep aynı isimle uyanıyorum: ‘Kemal Doğulu’... İnsan sanki kendine ve sevdiklerine hiçbir zaman bir şey olmayacakmış gibi yaşıyor. Kıymetlilerimize konduramıyoruz kötü olasılıkları. İşte bundandır ki Doğulu’nun yoğun bakıma kaldırıldığını duyduğum an dünya karardı. Hayatımda en değer verdiğim az sayıdaki kişiden biri olan Kemal’e zarar geldiğini
düşünmeye bile tahammülüm yoktu.
Onunla hikayem çok eskiye dayanıyor. Kuaförlükteki başarısıyla kadınlar arasında ‘efsane’ olduğu dönemde takmıştım kafaya, illa ben de gidecektim ona! O zamanlar kısmet olmadı. Müzik kariyerime başladıktan sonra tanıştık. Bu kez kafaya taktıklarım artmıştı, her yanı yetenekle donatılmış bu muhteşem adamın fotoğraflarımı ve klibimi çekmesini, saçımdan makyajıma, kıyafetlerime kadar her şeyi ona teslim etmeyi istiyordum. Tüm bu isteklerim senelerce gerçekleşmedi ama o seneler içinde Kemal benim en sevdiğim arkadaşlarımdan biri oldu. Ona olan sevgimin büyüklüğü aramızda espri konusudur hep, kendisini herkesten kıskanmama çok güler. Hatta bana imzaladığı son albümü ‘Duygusal’a şöyle yazmıştı: “Sapığıma, psikopatıma, Nazlım’a
en büyük
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en keyifli, en sevimli dizilerinden biri ‘Aşk Yeniden’... İlk bölümünden itibaren kaçırmamaya çalıştığım, her seyrettiğimde gülmekten serotonin patlamasını ve duygusallaşmaktan kalp sızlamasını aynı anda yaşadığım ‘Aşk Yeniden’in bugün final yapacağını öğrenince çok üzüldüm.
Yurt dışında olsa böyle bir dizi uzun yıllar devam ederdi. Dizi, aynı Amerika’nın senelerce süren dizisi ‘Friends’ gibi olabilirdi. Dünyayı kasıp kavuran ‘Friends’ten hiç aşağı kalır yanı yoktu.
Normalde yer darlığından tek tek isim yazılmaz tabii ama bu seferlik dayanamıyorum ve Özge Özpirinçci, Buğra Gülsoy, Tamer Levent, Tülin Oral, Orhan Alkaya, Lale Başar, Nilay Deniz, Can Sipahi, İlkem Ulugün, Emre Erkan, Sema Keçik, Esin Gündoğdu, Nazlı Tosunoğlu, Tevfik İnceoğlu, Mert Öner ve Miray Akovalıgil’e yarattıkları birbirinden efsane karakterler ve hayranlık verici performansları için; ekran başındaki bizleri hayatın tüm stresinden, derdinden, tasasından alıp neşe verdikleri için tek tek teşekkür ediyorum. Tabii ki muhteşem dizinin mimarı senaryo ekibine, yönetmen Ersoy Güler’e ve tüm emek verenlere de...
Aşktan umut kesilmez...
Romantik komedinin kitabını yazan ‘Aşk Yeniden’de
Sanırım sinemada eskilerin yerini tutacak kadar iyi yeni film bulmak zorlaştı. Birkaç örnek yeterli: ‘Gladyatör’ ve ‘Akıl Oyunları’ gibi olağanüstü filmler yapmış Russell Crowe’un ‘İyi Adamlar’ filmi... Oscar ödüllü bir aktörün bu sıkıcı ve anlamsız filmde neden oynamış olabileceğini düşünüyor insan.
Oscar ödüllü Julia Roberts’la üç Altın Küre ödüllü George Clooney başrollerde olduğu için “Nasılsa iyidir” diye gittiğim ‘Para Tuzağı’... Yıllarca televizyon programı editörlüğü yapmış, TV kulislerini ve çekimlerini iyi bilen bir gazeteci olmama rağmen, beni bile bir süre sonra sıkan, tamamı stüdyoda geçen, inandırıcılıktan uzak bir film.
Yine Oscar ödüllü Tilda Swinton ve ‘İngiliz Hasta’ filmindeki rolüyle Oscar’a aday gösterilen, birçok başka ödül almış Ralph Fiennes’in oynadığı ‘Sen Benimsin’ de aynı derecede sıkıcıydı.
Kısacası “Belki bu seferki iyi çıkar” diye gittiğim her yabancı sinema, bir öncekini aratmayacak kadar baydı beni. Gelelim dün vizyona giren yerli filmimize...
‘Ve Panayır Köyden Gider’
Başrollerini Engin Altan Düzyatan, Cem Davran, Meral Çetinkaya ve İlyas Salman’ın oynadığı ‘Ve Panayır Köyden Gider’, alışılmışın tamamen dışında senaryosu, şok yaratan sürprizleri
Hayvan öldürmenin insan öldürmekten hiçbir farkı yok, bizi de Allah yaratmış onları da... Sözcü Gazetesinde okuduğum habere göre; Allah’ın verdiği canı alma hakkını kendinde gören hasta ruhlu vahşiler Bodrum’da yine hayvan katliamı yaptı.
Yollara bırakılan zehirli kıymaları yiyen zavallı hayvancıklar ağızlarından gelen kanlar ve köpükler içinde can çekişerek öldüler.
Zehirlenen 15 kedi ve köpek arasından sadece üç köpek kurtarılabildi.
Haberin fotoğraflarına bakmaya bile kalp dayanmazken, bu vahşeti yapanların nasıl kalpsiz yaratıklar olduğunu bir düşünün! İki lokma yemeğin peşinde karnını doyurmaya çalışan kimseye bir zararı olmayan masum ve savunmasız hayvanlara nasıl kıyabiliyorlar aklım almıyor.