Cumartesi akşamları yayınlanan ‘Arşivden’ programına mutlaka göz atın. İzlerken Loren’lerin, Elvis’lerin, Minelli’lerin boşuna efsane olmadıklarını görüyorsunuz
Televizyon karşısında zapladığım zıpladığım bir akşam BJK TV’de takılı kaldım. Elvis Presley’le Ann Margret’in dans edip şarkı söylediği bir film sahnesi ekrandaydı. O kadar güzeldi ki “Hiç bitmese” hissiyle izlemeye başladım. O bitti arkadan Cliff Richard’ın ‘Wonderful Life’ filmi geldi, onu muhteşem klasik ‘West Side Story’, Dean Martin ve Frank Sinatra’nın müzikal film sahneleri izledi. Grease, Peter Sellers’ın ‘Pink Panther’ filminden bir şarkı, Marilyn Monroe, Doris Day derken tadından yenmez bir nostaljiye kapıldım gittim. Marlon Brando’nun, Sophia Loren’le Clark Gable’ın bile müzikal filmi varmış meğer...
Sanıyorum bir saatten uzunca süre o kadar güzel sahneleri arka arkaya verdiler ki önce bu arşiv seçimleri için Tuğrul Yenidoğan’ı, sonra BJK TV’yi kutluyorum. (Her ne kadar Galatasaraylı bir Hayalet olsam da holiganlık yıllarım geride kaldı, büyüdüm, centilmenlik konuşsun!)
Cumartesi akşamları yayınlanan ‘Arşivden’ programına mutlaka göz atın. İzlerken Loren’lerin, Elvis’lerin, Minelli’lerin boşuna
Beren’in ‘Fatmagül’ dizisinde arasının bozuk olduğu ve sevmediği yengesiyle, gerçek hayatta sarmaş dolaş gezmesi ‘dizinin inandırıcılığı açısından’ büyük hata!
Beren Saat’in bu kadar beğenilmesinin bir nedeni kısa sürede oyunculukta gösterdiği başarı ise, diğer nedeni de özel hayatına gösterdiği özen ve zarif tavırları... İşte bu yüzden ‘zirvede’... Hayalet’iniz olarak ben de severim kendisini, köşemde de bol bol yer veriyorum.
Öte yandan genç bir kız o, gezmeye, eğlenmeye, hatta dağıtmaya ihtiyacı olabilir zaman zaman. Ama Beren için ‘zirvede olmanın bedeli’ bu dağıtmış hallerini bizlere göstermemek ne yazık ki.. Çünkü biz onu herkese benzemediği için sevdik, Türkbükü plajlarında ‘gazetecilere yakalanmış ayaklarına yatmak’ yerine tatilini Cunda’da geçirdiği, işi dışındaki konularla gündeme gelmemeye çalıştığı için sevdik.
Bu nedenle de gazetelerde çarşaf çarşaf çıkan fotoğrafları ona yakışmadı. Bazı ünlüler var ki ‘her türlü rezillikleriyle prim yapıp’ kendilerini kabul ettiriyorlar, oysa Beren’in düzgün ve değerlere önem veren bir imajı var, ufacık bir hatası bile ona çok şey kaybettirebilir.
Cemile de Ali Kaptan’la gezsin o zaman!
Bir de biz ‘dizide ölen bir
Tuvana tasarımlarının hastası bir dişi Hayalet olarak her bir kıyafete ağzımın suları aktı. Büyükçınar, renkli ve sıra dışı hayal dünyasını koleksiyonlarına o kadar ustaca yansıtıyor ki...
Tuvana Büyükçınar Demir dünya çapında bir tasarımcı olduğunu her adımıyla yeniden kanıtlıyor. Nişantaşı’ndaki A46’ya veya showroom’una gittiğimde her şeyi almak istiyorum. Tasarladığı her bir parça çok farklı ve güzel olduğu için seçmeye çalışmak yorucu oluyor!
Geçen cumartesi İstanbul Moda Haftası kapsamında ilk solo defilesiyle karşımızdaydı. ‘No Sugar Added- Şeker İlavesiz’ koleksiyonunu anlata anlata bitiremem. ‘Tuvana tasarımlarının hastası’ bir dişi Hayalet olarak her bir kıyafete ağzımın suları aktı diyeyim, siz anlayın!
Renkli ve sıra dışı hayal dünyasını koleksiyonlarına o kadar ustaca yansıtıyor ki. İpek, saten, organza ve deriyi, dantel ve metalleri öyle başarılı bir araya getirmiş ki. Maskülen detayları bile o kadar kadınsı ve seksi bir görünüme sokmuş ki. Büyülendim resmen!
Türkiye’nin ‘en çok konuşulan’ modacılarından biri olmasına şaşırmıyorum. Bu genç yaşında başarıdan başarıya koşmasına da şapka çıkarıyorum. Tuvana Büyükçınar Demir benzersiz bir hayal gücüne sahip
Yazılarımı takip edenler (ki yüzbinlerce kişi olmanızdan şüpheleniyorum!) benim bir ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ fanı olduğumu bilir! Yazın bitmesine sevindiğim tek nokta da dizinin başlaması. Zaten
perşembe akşamı saat sekiz olunca evde hayat durdu. Beklediğime gerçekten değdi, müthiş bir bölümle yeni sezona başladı Fatmagül. Beni rahatsız eden tek şeyse dizide ölen Vural’dan bahsedilir ve annesi üzüntüden kendini kaybederken altta Vural karakterini oynayan Buğra Gülsoy’un yeni dizisi ‘Kuzey Güney’in reklamının gösterilmesiydi. İzleyici ister istemez konsantrasyon kaybediyor, orada adamın öldüğüne mi üzülelim yoksa yeni dizisine mi sevinelim bilemiyoruz! Bu ayrıntıya dikkat edilmeliydi.
Öyle Bir Geçmiş ki Zaman!
Merakla beklenen ödül rekortmeni ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de üç ayda zaman öyle hızlı geçmiş ve her şey o kadar değişmiş ki adapte olmakta zorlandım. Tüm karakterlerin tipleri ve yaşantılarının tümden değişmiş olması yüksek zekamı bir nebze de olsa’ sekteye uğrattı! İlk bölüm bende heyecan yaratmadı.
Kuzey Güney
Kıvanç Tatlıtuğ ve Buğra Gülsoy’un yeni dizisi şüphesiz sezonun en çok izlenecek projelerinden biri. Her ikisi de oyunculuklarını sağlam konuşturuyorlar,
Pop müziğimize şöyle bir bakın ve düşünün. Kaç tane adam var, yaptığı şarkılar dillere dolanan ve en büyük hitleri çıkaran? Toplasanız bir elin parmaklarını geçmez. Eee ne yapmak lazım? Kıymetlerini bilmek lazım!
Geçen gün radyocular ve DJ’lerin 2011 yazının şarkılarıyla ilgili yorumlarını okudum. Serdar Ortaç şarkılarının ‘müzikseverleri sıkmaya başladığını, artık hit çıkaramadığını’ söylemişler. Ben bir müziksever olarak hiçbir zaman sıkılmadım Serdar Ortaç şarkılarından, etrafımda bütün yazı onun ‘Gold 2011’ albümünü dinleyerek geçiren çok sayıda kişi de var.
Serdar Ortaç “Gidiyorum” dese?
Şimdi soruyorum: Niye bizim adımıza konuşuyorsunuz biiir? Bu yaz her yerde en çok sesini duyduğumuz müzisyenlerin başında yine o gelmiyor muydu ikiiii? Bütün konserleri her zamanki gibi tıklım tıklım değil miydi, insanlar oturmayı bırak, ayakta duracak yer sıkıntısı çekmedi mi, bu da üüüç?!
Bir an düşündüm de; “Yeter artık herkesin benimle uğraştığı, bırakıyorum müziği” dese mesela, onun şarkılarının olmadığı bir Türk popu ne kadar eksik kalır, can damarlarından birini yitirir.
Bu dünya sadece insanlara ait değil! Savunmasız sokak hayvanlarına karşı bu kadar hoyrat, duyarsız ve acımasız olanlar da benim gözümde insan değil!
Dünya sevimlisi bir sokak kedisini anlatacağım size. Oturduğumuz sitede dolaşıyor, çevredeki kedilere verdiğimiz mamanın saati geldi mi, o da diğerleriyle birlikte yerini alıyor, karnını doyurup yan sitede çalıların arasında sakladığı yavrularının yanına koşuyor, onları besliyor.
Hem cana yakın, hem ürkek. Kendini sevdirmek istiyor ama korkuyor, çekiniyor yaklaşmaktan. Ve geçen sabah bu korkusunda haksız olmadığı ispatlandı! İnsanlıktan nasibini almamış biri arabasıyla çarptı, geçti. Sonra da arkasına bile bakmadan devam etti yoluna ve o güzel kedi biz uyanıp onu veterinere götürene kadar çırpınıp durdu.
Onun bebekleri var!
Hadi görmedin çarptın diyelim, gerçi burada o kadar çok kedi var ki, dikkat edeceksin arkadaş, önüne arkana bakacaksın. O çarptığın hayvanı nasıl ölüme terk edip yürür gidersin ya! Hiç mi vicdanın yok, nasıl için rahat ediyor?
O kedi veterinerde şimdi, nefes alamadığı için oksijen veriliyor. Öyle bir şoka girmiş ki o ürkek gözleri anlamsız bakıyor artık, ölüme karşı direnebilirse bile
Aile büyüklerinizin kıymetini bilin ve onları hatırladığınızı göstererek mutlaka mutlu olmalarını sağlayın, unutmayın ki onlar olmasa siz de olmazdınız
“Bugün bayram erken kalkın çocuklar, giyelim en güzel giysileri, elimizde taze kır çiçekleri, üzmeyelim bugün annemizi... Bugün bayram çabuk olun çocuklar, annemiz bugün bizi bekler, bayramlarda hüzünlenir melekler, gönül alır bu güzel çiçekler...”
Kalabalık ailelerin bayramı bir başka...
Bizim evde her bayram Barış Manço’nun bu anlamlı ve dinleyene mutluluk veren şarkısıyla karşılanır. Bayram demek akraba ziyareti demek... Bu ziyaretler de ‘genç takım’ için genellikle sıkıcı bir mecburiyet anlamına geliyor. Oysa tam tersi olmalı!
Bizim aile pek kalabalık değil, aile büyüklerimiz de rahmetli olunca bayramda ziyaret edecek kimse kalmadı. Ana baba eli öpme ve yaşım çocuk-ergen dönemi geçip elim ekmek tuttuğu için çoğu zaman harçlık alamama (Anne ve baba bu noktada size sesleniyorum!) şeklinde sürdürüyoruz bayram geleneğini.. Ha eğlencesi, şamatası bol bir aileyiz ama ben kalabalık ailesi olup bayramını ziyaretlerle geçirenlere, kocaman bayram sofralarına itiraf edeyim özeniyorum.
Canım anneanneciğimi ve dedeciğimi
Amaç çocuğunuza dil öğretmekse önce Türkçe'yi öğretin. Ya da İngilizce ve Fransızca'yı resmi dil yapsınlar, kendiniz de huzur bulun bizi de kurtarın bu eziyetten
Çocuğuna yabancı dil öğretmek' için onunla Fransızca, İngilizce konuşanlar, yabancı dadı tutanlar falan var. Hadi onu anladık. Ama sen bu işi “Bakııııın ben inanılmaz Fransızca konuşuyorum, hepiniz duyun ezikleeeer” noktasına getirip (Kıskandığım düşünülmesin sekiz sene Fransızca eğitim aldım üzerinize afiyet!) herkesin içinde avaz avaz ve hiç durmadan Fransızca konuşursan 'dalga konusu' olmaktan öteye gidemezsin bu biiiiir!
Her dilden önce anadili Türkçe’yi öğrenmesi ve düzgün konuşması gereken çocuğun da ‘yabancı aksanıyla Türkçe’ konuşan bir zat olup çıkar bu da ikiii! Biz burada zaten bıkmışız yaya yaya, kelimeleri bozarak, abuk subuk konuşan ergen nesilden; sen orda çekirdekten yetiştiriyorsun çocuğu!
Resmi dil İngilizce olsun!
Çevremde sanki bana ihale olarak 'seçilip de getirilmiş' gibi iki tane var bu tiplerden. Biri İngilizce yardırıyor, öbürü Fransızca! Bir tanesi yeni başladı daha bu 'özenti'liğe, korkarım diğerinden sirayet etti!