Rejisör yeni ama film eski film

18 Ekim 2008

Eğer hükümet Uluslararası Para Fonu (IMF) ile altı ay önce anlaşması imzalamış olsaydı, herkes “Aferin Türkiye’ye, fazla ihtiyacı olmamasına rağmen temkinli davranarak, ne olur ne olmaz, ihtiyati bir adım attı” diyecekti.
Hükümet dünyaya ne yaptığını bilir izlenimini verecek, uluslararası finans krizine kasasında IMF anlaşmasıyla girecekti.
Başvuru maalesef geç kaldı. Artık IMF’nin kapısını ihtiyat kabilinden değil, ihtiyaçtan çalıyoruz. Herkes de bunu biliyor.
İzlanda battı, Macaristan ve Ukrayna onu izlememek için uluslararası kuruluşlara başvurdular. Avrupa Merkez Bankası Macaristan’a beş milyar dolarlık bir kredi kolaylığı sağladı. Ukrayna “mali sistemini dengeye getirmek için” IMF’den 14 milyar dolar talep etti.

Hasta ülke kuyruğu
IMF ile görüşme halinde olan Türkiye şimdi bu ülkelerin meydana getirdiği kuyrukta görünüyor. Bu iyi değil. Çünkü bu kuyruk hasta ülkelerin kuyruğudur.

Yazının Devamı

Bazıları rüşvet sever

16 Ekim 2008

Ülkelerin yolsuzluktan ne kadar arınmış olduklarını liderlerinin beyanları değil, uluslararası objektif ölçümler tayin eder.
Bu ölçümlerden belki de en iyi bilineni Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından hazırlanandır. Örgüt her yıl yayımladığı Yolsuzluk Algılama Endeksi ile ülkelere ayna tutuyor.
Birkaç gün önce yayımlanan son endeks Türkiye’nin dürüstleşme ve temizlenme konusunda daha bir fırın ekmek yemesi gerektiğini gösteriyor.
Türkiye, 180 ülke arasında 58’inci sıradadır.
En temiz ülkeler on üzerinden 9.3 puanla Danimarka, Yeni Zelanda ve İsveç’tir.
Türkiye’nin notu 4.6’dır. Bu not ilk 20 sıradaki ülkenin notunun yarısı kadardır.

Sınıfta kaldık

Yazının Devamı

Türkiye’de hamdolsun, İngiltere’de Brown olsun

15 Ekim 2008

Birkaç hafta öncesine kadar İngiltere Başbakanı Gordon Brown oluşum halinde siyasi bir mevta idi.
57 yaşındaki politikacı, Maliye Bakanı olarak hükümette Tony Blair’e on yıldan fazla komutan yardımcılığı yaptıktan sonra geçen yıl başbakanlığa terfi etti. Ancak iyi bir performans göstermedi.
Muhalifleri onunla “Stalin idi, Mr. Bean oldu” şeklinde dalga geçti. Financial Times seçmenden “karizmasız, talihsiz ve kararsız” damgası yediğini yazdı. İşçi Partisi’nin 2010 seçimlerinde Muhafazakârlara yenileceğine kesin gözüyle bakılıyordu.
Partisi Brown’ı başından atmaya hazırlanırken, uluslararası finans krizi patladı. Ve borsalar aşağı inerken, Brown’ın popülaritesi yukarı tırmanmaya başladı. Kriz, Brown’a, Maliye’deki birikimini kullanarak devlet adamlığını kanıtlama fırsatı verdi.

Kararlılıkla davrandı
“Ciddi sorunlar zamanında ciddi adamlara ihtiyaç olur” diyen Brown, başından kararlılıkla davrandı. Kabinesinde değişiklik yaptı. Krize karşı bir tür savaş kabinesi olarak Ulusal Ekonomik Konsey kurdu. 400 milyar sterlinlik bir ekonomik paket açıkladı. Pazartesi üç büyük İngiliz bankasına seksen milyar dolar civarında sermaye enjekte etti.
Almanya, Fransa ve diğer birçok AB devleti

Yazının Devamı

Epey yıllar önce Ankara’da

12 Ekim 2008

Epey yıl önce Ankara’da haftalık Observer gazetesine çalışan İngiliz bir gazeteciyle tanıştım.
Afganistan ve İran’ı dolaştıktan sonra Türkiye’yi gezmiş, başkente gelmişti. Ona Türkiye'yle ilgili izleniminin ne olduğunu sorduğumda bana hiç unutmadığım bir cevap verdi. “Türkiye, Doğu’dan geldiğinde Batı’yı, Batı’dan geldiğinde Doğu’yu andırıyor.”
Bir süredir bu sözler aklıma geliyor ve düşünüyorum: "Aynı turu yeniden yapsa, aynı şeyi söyler miydi?"
İran ve Afganistan, o günlerden bu yana 1970'lerde daha Doğu oldular. Batı da Doğu Avrupa’nın eski Sovyet uydularını ve Yunanistan, Bulgaristan gibi Balkan ülkelerini alarak daha Batı oldu. Biz, galiba, her ikisine göreceli olarak, hem Batı hem de Doğu’yu andıran bir ülke olarak kaldık.
Bu hem ulusal kişiliğimizden kaynaklanıyor sanıyorum, hem de içinde yaşadığımız ülkenin coğrafi konumundan.
Goethe (1749-1832) insanlar sadece anne babalarının değil, yaşadıkları çağın da çocuklarıdır diyor. Onlar kadar, belki, doğdukları yerin coğrafyasının da

Yazının Devamı

Türkiye, boğanın sırtından indi

11 Ekim 2008

Türkiye, 2002-2007 arasında tarihinin kesintisiz en uzun büyüme dönemini yaşadı.  Büyümenin nedeni 2001 krizinden sonra Uluslararası Para Fonu yönetiminde gerçekleştirilen köklü reformlardır. Hükümet harcamaları disiplin altında alındı, bankalar güçlendirildi.
Ama büyümenin esas nedeni finans bolluğu ve ucuzluğudur. Bolluk, Türkiye’nin kendi kaynaklarıyla muktedir olabileceği büyümeyi belki de üçe katladı.
Uluslararası finans krizi Türkiye’yi bu boğanın sırtından indirdi. Dünya yaşadığı bolluk kadar büyük bir finans darlığı içine düştü ve hızla içine gömülüyor. Global ekonomi yavaşlama sürecine girdi. ABD’den Endonezya’ya kadar birçok ülkede panik yaşanıyor.
Türkiye’de de yavaşlama başladı. Borsa düştü, lira dolar ve euro karşısında zayıflıyor. Ama başka ülkelerde yaşanan kâbus ile karşılaştırıldığında ülkede nispi bir sukûnet var. Hiç olmazsa bu yazının yazıldığı çarşamba gününe kadar.
Bunda en

Yazının Devamı

Batı’da birçok banka kısmen millileştirilecek

10 Ekim 2008

Bankalar ekonominin kan dolaşım sistemidir. Sistem tıkandı mı ekonomi yavaşlamaya başlar.
ABD’de sermayesi azalan veya tükenen bankalar birbirlerine ve kredi müşterilerine borç vermeyi kıstı. Kredi alamayan şirketler yeni yatırımlarını erteliyorlar, günlük işlerini yürütmekte zorlanıyorlar, hatta maaş ödeyemiyorlar, personel azaltıyorlar. Üretim azalıyor, işsizlik artıyor. Bu da hem bankaları hem de genel ekonomiyi besleyen damarlardaki tıkanmayı takviye ediyor.
ABD’de durum bu veya bu olma yolunda. Ama kriz ABD’nin tekelinde kalmayacak. Bundan bir sene önce hepimizin de-coupling, yani gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerden bağımsız olarak kalkınmalarını sürdürebilecekleri varsayımına mürekkep harcıyorduk. Soğuk Savaş’ın bitimiyle tarihin sona erdiği inancı gibi bunun da geçersiz olduğu kanıtlandı. Kriz ABD’den Avrupa’ya sıçradı oradan da kuş gribi gibi başka ülkelere yayılıyor.
Doğada olduğu gibi dünya ekonomisinde de her şey birbirine bağlıdır. Kansas’ta bir Amerikalı blucin almaktan vazgeçer, Kayseri’de bir

Yazının Devamı

Kısa ve sığ değil, derin ve uzun

9 Ekim 2008

Eğer bir tahmin yapmak zorundaysam, diyebilirim ki küresel finans krizi hükümetlerin zapturapt alma yeteneğini aştı.
İster teker teker devletler tarafından alınsın, ister toplu halde, hiçbir önlem bu krizin yaşam sürecinin tamamlanmasını önleyemez.
Bir tayfun gibi, gücü tükeninceye kadar, yıkabildiğini yıkarak kadar devam edecek.
Türkiye’de 2001 krizinde olduğu gibi, ABD ve Avrupa’da bazı bankalar batacak veya başka bankalar tarafından satın alınacak.
Banka krizi üretim yapan sektörlere bulaşacak, ekonomik büyüme yavaşlayacak veya eksi yönde olacak, işsizlik ve fakirleşme olacak.
Çünkü dünya üretiminin yarıdan fazlası banka krizi yaşayan ülkelerde yapılıyor. Bu ülkelerde meydana gelen talep düşüşü Türkiye’den Çin’e kalkınmakta olan ülkeleri olumsuz etkileyecek.

Yazının Devamı

“Kurtar bizi devlet baba” sırası Batı’da

8 Ekim 2008

Demek ki neymiş? Serbest piyasa ekonomisi serbest piyasacılar serbestçe para yaptığı müddetçe serbestmiş. Kâr zarara dönünce, serbest piyasa “Kurtar bizi devlet baba” çığlıkları arasında sona eriyormuş.
Sona eriyor da yerine ne geçiyor? İşte o bir muamma.
Hatırlayacaksınız, ABN Amro diye bir Hollanda bankası vardı. Paranın bol, faizin ucuz olduğu günlerde Belçika bankası Fortis tarafından satın alındı. Aslında Fortis’in ABN Amro’yu alacak durumu yoktu. Ama para bol, borçlanmak ucuzdu. Herkes bir şeyler alıyordu. Neden Fortis almasındı?
Geçen hafta sonunda Hollanda hükümeti dara düşen Fortis’in Hollanda kolunu, yani eski ABN Amro’yu satın aldı. Muhtemelen ABN Amro ölümden geri dönecek. Terminatör 2 olur da ABN Amro 2 neden olmasın?
Fortis’in geriye kalan kısmını Belçika hükümeti Fransız BNP Paribas’ya sattı.
Kırkı dolduğunda, Fortis’in mezar taşına, herhalde, “Ava giden avlanır” diye yazarlar.
Avrupa’nın en parlak kalkınma siciline sahip olan İrlanda, Türkiyevâri

Yazının Devamı