Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğer hükümet Uluslararası Para Fonu (IMF) ile altı ay önce anlaşması imzalamış olsaydı, herkes “Aferin Türkiye’ye, fazla ihtiyacı olmamasına rağmen temkinli davranarak, ne olur ne olmaz, ihtiyati bir adım attı” diyecekti.
Hükümet dünyaya ne yaptığını bilir izlenimini verecek, uluslararası finans krizine kasasında IMF anlaşmasıyla girecekti.
Başvuru maalesef geç kaldı. Artık IMF’nin kapısını ihtiyat kabilinden değil, ihtiyaçtan çalıyoruz. Herkes de bunu biliyor.
İzlanda battı, Macaristan ve Ukrayna onu izlememek için uluslararası kuruluşlara başvurdular. Avrupa Merkez Bankası Macaristan’a beş milyar dolarlık bir kredi kolaylığı sağladı. Ukrayna “mali sistemini dengeye getirmek için” IMF’den 14 milyar dolar talep etti.

Hasta ülke kuyruğu
IMF ile görüşme halinde olan Türkiye şimdi bu ülkelerin meydana getirdiği kuyrukta görünüyor. Bu iyi değil. Çünkü bu kuyruk hasta ülkelerin kuyruğudur.
İyi ile kötü ekonomi yönetimi arasındaki farkı bu gibi şeyler ortaya çıkarıyor.
Neden hükümet IMF’ye daha önce yanaşmadı? Çünkü IMF’nin kabul ettireceği sıkı harcama disiplini işine gelmiyordu. Gelecek yıl yapılacak belediye seçimlerinde elini güçlendirmek için AKP’nin bol para harcaması gerekiyordu. Ağanın elinin tutulacağı zaman değildi.
Bu birinci neden. İkinci neden vurdumduymazlıktır. “Biz bu krizi en az zararla atlatırız” tutumu. Birçok piyasa gözlemcisi bunun yarattığı hareketsizliğin ekonomi için en büyük riski oluşturduğunu düşünüyor.
Bütün krizlerin anası olma istidadı gösteren bu krizden zarara uğramayacak ülke yoktur. En az zarara uğrayacak olanlar en iyi yönetilenler olacak.

Yönetilmeyen ülke
Biz en iyi yönetilen ülkeler arasında değiliz. Yönetilmeyen ülkeler arasındayız. Şu ana kadar hükümet tarafından olası bir krize karşı açıklanmış herhangi bir önlem yok. Neden, açık değil. Belki açıklayacak önlem bulmaya çalışıyorlar. Belki gerçekten ekonominin bağışıklığa sahip olduğuna inanıyorlar.
2001 krizinden aldığı dersle kendine çekidüzen veren bankacılık sisteminin nispeten güçlü olduğu doğrudur. Ama eğer Maliye Bakanı, bankaları kredileri vadesinden önce çağırmama konusunda uyarıyorsa sinirlilik bize de sirayet etmiş demektir.
Türkiye’nin sorunu hep ekonomik değil siyasi olmuştur. Türkiye, ender aralar dışında hiçbir zaman iyi yönetilmedi. Hiçbir zaman potansiyelini gerçekleştiremedi. İlk gördüğü uçurumdan kendini aşağı attı.
Şimdi aynı şey oluyor. Değişen bir şey yok. Yeni bir rejisörün yaptığı aynı filmi seyrediyoruz.