Size söylemiştim Hilmi Bey

25 Eylül 2008

Nükleer santral ihalesi için 13 firma dosya satın aldı. Bunlardan sadece Rus Atomstroyexport ve Inter Rao şirketleri ile Türk ortakları dün teklif verdi.
Diğerleri “Teşekkür ederim, bu defa almayayım” dedi.
Hükümette birilerinin şu soruyu sorması lazım. Neden dünyanın en büyük şirketleri dosya almışken, ihaleye sadece Rus devlet şirketleri katıldı?
Hatta, haftalar önce, sektörde, ihaleye sadece Rus ve Çin şirketlerinin katılacağı konuşuluyordu. Diğer istekliler katılmayacaktı, çünkü ticari riskler alınamayacak kadar büyüktü, banka kredisi bulmak imkânsızdı. İhaleye sadece ticari mülahazaları ikinci planda tutabilecek şirketler girebilirdi.
Çin, nükleer teknolojisini Avrupa’ya yaklaştırmak için riskleri göze alıp Türkiye’ye gelebilirdi. Ancak birkaç hafta önce teklif vermeyeceği ortaya döküldü.

Rusların gücü gazdan

Yazının Devamı

Hilmi Bey, bu işi beceremezsiniz!

24 Eylül 2008

Bugün yapılacak bir ihale için kehanette bulunmanın riskli bir şey olduğunu biliyorum ama gene de yapacağım.
Ve “nükleer santral ihalesine hiçbir şirket katılmayacak” diyeceğim.
En güçlü olasılık budur.
İkinci olasılık, katılımın ihaleyi anlamsız hale getirecek kadar kısıtlı olmasıdır.
Her iki hal de başarısızlık sayılır. Çünkü amaç marijinal şirketleri çekmek değildir. Nükleer konusunda en deneyimli, en ileri teknolojiye sahip, finansal gücü en büyük şirketleri ilgilendirmektir. Çünkü ilk ihale, ilerideki işler için emsal ve model teşkil edeceği için, en önemli ihaledir.
İhale istekliler arasında en iyilerinin tekliflerini alma amacını gerçekleştiremeyecek, diyorum.
Bundan emin olmamın nedeni şudur. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ve danışmanları nükleer konusunun ne kadar karmaşık ve zor olduğunu anlamaktan hâlâ uzaktır. Sundukları çerçevede şirketler, muazzam riskler almadan bu işe soyunamaz.

Krizin etkisi

Yazının Devamı

İki kişi

21 Eylül 2008

“Sen iki kişisin” diyorum ona. “Sen ve diğeri.” “Sen de iki kişisin” diyor.
“Diğeri geldiğinde beni senden uzaklaştırıyor” diyorum.
“Senin diğerin de beni senden uzaklaştırıyor” diyor.
“Benim diğerim senin diğerin geldiğinde ortaya çıkıyor. Senin diğerin gelmese benim diğerim ortaya çıkmayacak” diyorum.
Susuyor. Düşünüyor. Muhakkak bir şey söyleyecek. Son sözü söyleyen hep o olsun ister.
Mutfak çekmecesindeki iki kaşık gibi yatıyoruz. Başım başına dayalı. Saçları burnumu gıdıklıyor. Sol göğsü sağ avucumun içinde. Bazen elimi oradan çekip karnına götürüyorum. Karnının yumuşaklığına dokunmak hoşuma gidiyor. Küçük bir göbeği var. Hatırlayamadığım bir şeyi hatırlatacak gibi. Sonra avucumu kalçasına dayıyorum.
Uyumaya çalışıyorum ama uyuyamıyorum. Beş dakika uyumak bile bana iyi gelecek, biliyorum. Ama uyku benden kaçıyor. Bilerek kaçıyor sanki. İsteyerek. Vereceği dinlenmeden domuzluk olsun diye mahrum bırakarak.

Yazının Devamı

Canlı

7 Eylül 2008

Havada kulağınıza hoş gelen bir şey varsa o müziktir. Evde yalnız, mutfaktaki sedire uzanmış, başım yastıklara gömülü, sabah çayının keyfini çıkarırken akordeon sesi duydum.
Ses köşebaşındaki sinagogun oradan geliyordu, yürüye yürüye çalan birinin akordeonundan çıkıyordu. Yavaş yavaş penceremin altına yaklaştı. Fincanı masanın üstüne bıraktım, pencereden dışarı baktım. Boş sokakta, güneş altında genç bir adamdı.
Ona baktığımı görünce durup kapımın önünde çalmaya başladı.
“Kimsiniz?” diye sordum, duraklayınca.
Görünüşünden ve sakin sakin akordeon çalarak yürümesinden Türk olmadığı belliydi.
“Ben Romen” dedi, çalmaya devam etti.
“Bir dakika” dedim.

Yazının Devamı

İhaleyi boş ver, kura çekelim

6 Eylül 2008

Bazen kura çekmek ihale açmaktan iyidir. Bunu akarsular üzerinde yapılması planlanan hidroelektrik santralları bağlamında söylüyorum.
Son yıllarda enerji sektörü bütün dünyada olduğu gibi bizde de moda oldu. Özellikle “yenilenebilir” diye tarif edilen akarsu ve rüzgâr ve yakında furyası bizde de başlayacak olan, güneş enerjisi. Bütün ülkeler gibi, Türkiye de petrol ve gaza bağımlılığını azaltmak istiyor.
Petrol ve gazın pahalanması yenilenebilir enerjiyi kârlı hale getirdi.
Yerli kaynağa dayalı kapasiteyi geliştirmek teşvik ediliyor. Yakında Avrupa Birliği ile ortak hareket etmenin getireceği teşvikler de büyük bir ivme kazandırdı.
Fakat ülkemizde akıl rezervleri petrol rezervleri kadar kıt olduğu için her şey rasyonellikten uzak bir şekilde cereyan etmekte.

Projeyi kapmak için...

Yazının Devamı

Türk akar, su bakar

5 Eylül 2008

Dünyanın düşünce kenar mahallelerinden birinde yaşadığımız için ileri ülkelerde tartışılan birçok konu bizde duyulmuyor.
Barajlar bu konulardan biridir.
Barajlar artık en tartışmalı, potansiyel olarak en yıkıcı ve zararlı altyapı projeleri arasında sayılıyor.
Batı, binlerce baraj yapıp nehirlerini, çevrelerindeki doğal hayatı haşat etikten sonra bu gerçeğe uyandı. Ya da uyanmaya başladı.
Biz hâlâ uykudayız. Olayı yalın ve sığ bir çerçevede görmeye devam ediyoruz: “Baraj yap. Ucuz enerji elde et. Dışarıya bağımlılıktan kurtul.”
Gerçek bu kadar basit değil. Bütün akarsuların üzerine baraj yapsanız da dışarıya bağımlılıktan kurtulamazsınız. Sudan elde edilen enerji “ucuz” değildir. Her akarsuya baraj yapılmaz. Her baraj vaat ettiği verimi vermez. Bazı barajların zararı yararından fazladır. 

Yazının Devamı

Daniskası ama neyin?

4 Eylül 2008

Garip bir tesadüf eseri, Erdoğan’ın kendini çevrecilerin daniskası ilan ettiği gün, aşağı yukarı Ilısu Barajı’nın temel atma töreninin yıldönümüydü.
İkinci yıldönümü.
Barajın temeli iki yıl önce atıldı ama inşaat başlamadı. Başlama olasılığı da süratle azalıyor.
Proje için Türkiye’ye kredi açmayı üstlenen ülkeler taahhütlerinden vazgeçme eşiğine geldi. Çünkü, Erdoğan’ın adamları, baraj inşaatı başlamadan önce çevreyi ve insanları korumak için söz verdiği önlemleri yerine getirmedi.
Ilısu dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Hasankeyf’i sular altına bırakacak. On binlerce kişiyi evinden yurdundan edecek. Onun için Avrupa’da Almanya’da çevreci kuruluşların büyük tepkisini çekti. Bunların baskısıyla kreditör Almanya ve Avusturya, Türkiye’ye Ilısu’da 153 çevre ve insan hakları şartı koydu. Bunları yerine getir, parayı verelim, barajı yap, dedi.

Çevre taahhütleri

Yazının Devamı

“Milli” Görüş, yersen

3 Eylül 2008

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından hapis cezası affedildikten sonra ilk defa cumada halk arasına çıktı.
Her zamanki gibi ceketli, kravatlı ve şıktı. Ama çok yaşlanmıştı. Sırtı kamburlaşmıştı. Küçük adımlarla, güçlükle yürüyordu. Kolunda iki kişi vardı. Onu adeta sürükleyerek camiden içeri soktular.
Namazdan sonra kameraların karşısına çıktı. Konuşması da yavaşlamıştı. Ama, hâlâ kelimeleri şekerleme gibi emdikten sonra, her birini itinayla teker teker ambalajlayıp ağzından çıkarıyordu.
Konuşmaya başlar başlamaz, 82 yaşındaki Necmettin Erbakan’ın eski Erbakan olduğu anlaşıldı. Meydan okuyan, pişman olmamış, bıraktığı yerden başlamaya hazır.
Bu bizim siyasi liderlerin bir özelliği: Politikayı ayaklar önde terk ediyorlar. İnönü öyle idi. Ecevit öyle idi. Demirel (Allah gecinden versin) öyle olacak.
Bu değişmemek. Yaşlanmak ama olgunlaşmamak.
Özden çok “avaz” olmak.

Yazının Devamı