Elektrik üretiminin yüzde 99’unu akarsulardan elde eden Norveç dış ülkelerde hidroelektrik yatırım sahaları arıyor.
Bu konu, üç günlük resmi bir ziyaret için Türkiye’de bulunan Veliaht Prens Haakon başkanlığındaki Norveç delegasyonunun görüşmelerindeki en önemli noktalardan birini teşkil edecek. Prens’e 50’den fazla işadamı eşlik ediyor. Bunların yarısı hidroelektrik sektöründen.
Su zengini, dağlık Norveç, akarsulardan elektrik elde etmeye yüz küsur yıl önce başladığı için bu işin bütün evrelerine dair geniş bir uzmanlığa sahip. Ülkenin tarımdan endüstriye geçmesine hidroelektrik anahtar bir unsur oldu.
Avrupa’nın en büyük yenilenebilir enerji üreticisi.
‘Türkiye kilit ülke’
Ülkelerindeki potansiyelin tamamına yakınını geliştirdiği için Norveçli şirketler başka ülkelerde yatırım olanağı arıyorlar.
OSLO
Norveç’te yaşayan azınlıklar içinde yüksek eğitim yapmaya en az meraklı olanlar Somalililer ve evet, tahmin ettiniz
Türklermiş.
Bir araştırmadan elde edilen bu bilgiyi Oslo’da yemek yediğim Türk kökenli bir politikacıdan öğrendim.
Oysa Norveç okumak isteyenler için cennettir. Petrol ve doğalgaz zengini ülke dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden birine sahiptir. Üniversitede okumak isteyenlere devlet uzun vadeli ve düşük faizli kredi veriyor. Krediyle, Norveç dışında, Harvard (ABD) veya Oxford (İngiltere) gibi dünyanın en ünlü üniversitelerinde bile okumak mümkün.
Okuyanın çok ve daha iyi okuması için Norveç hükümeti, elinde çek defteri, hazırda bekliyor.
Yemekten sonra Wall Street Journal gazetesini karıştırırken İngiliz detektif romanı yazarı P. D. James ile ilgili bir yazı gözüme çarptı.
Ekonomi yönetiminde miki farelik ile ciddiyet arasındaki farkı anlamak istiyor musunuz? Avrupa Birliği’nin (AB) gizli kartel kurup araç üreticilerini kazıklayan cam üreticilerine kestiği cezaya bakın: 1.4 milyar euro (1.75 milyar dolar).
Financial Times’tan öğrendiğime göre, cezayı Avrupa’da araç üreticilerinin kullandığı camların yüzde 90’ını sağlayan dört şirket ödeyecek.
Fransız şirketi St. Gobain, İngiliz Pilkington, Japon Asahi ve Belçikalı Soliver.
“Japonya AB üyesi değil, AB nasıl bir Japon şirketine ceza keser?” diye soruyorsanız, onun da cevabı şudur: Asahi isterse cezayı ödemez. Ama ondan sonra dünyanın en büyük pazarlarından biri olan AB’de ebediyen mal satamaz.
Yüksek ücret, astronomik kâr
Avrupa Komisyonu’nun açıklamasına göre, dört şirket 1998-2003 yılları arasında yasadışı yollardan kartel kurdu ve fiyatları şişirdi.
Artık geceleri sabaha kadar deliksiz uyuyamıyorum. Bazen uyuduktan bir saat sonra uyanıyorum. Bazen ezan sesiyle. Bazen saat üç civarında.
Bir süre yeniden dalmaya çalışıyorum. Başaramazsam, ki çoğunlukla başaramıyorum, kitap okumak için ışığı açıyorum. Bunu mümkün olduğu kadar geciktirmeye çalışıyorum, çünkü bu anlarda ışık ayazda kendiliğinden açılan pencereden içeri esen soğuk rüzgâr gibi ani, sert ve sevimsiz geliyor bana. Thoreau boşuna “Elektrik karanlığı öldürür, mum aydınlatır” demedi.
Bugünlerde Çin’de 618-907 yılları arasında hüküm süren T’ang hanedanının son çağlarında yazılmış şiirlerin İngilizce çevirilerini okuyorum. T’ang, Çin şiirinin altın çağı olarak addediliyor.
Tekrar tekrar okumama rağmen şiirlerin anlamını tam olarak kavrayamıyorum. Bin küsur yıl önce düşünülmüş düşünceler, milyarlarca yıl önce ölmüş yaratıkların kalıntılarından çok daha çok esrarengiz.
Çoktan ortadan kaybolmuş kentler, unutulmuş savaşlar, kim olduğu meçhul barbarlar, bilmediğim ağaçlar, bana yabancı olan efsanelere yapılan atıflar anlamamı zorlaştırıyor. Ama gene de okuduklarımdan keyif alıyorum.
Şimdi Çin bir çevre felaket bölgesi. Doğasının her parçasını feda etti, zenginleşmek
Hükümet ekonomik menfaatlerinizi iyi korumuyor. Çok basit olarak durum şudur:
Türkiye, kendi imkânları kıt olduğu için, çarkını borç dövizle çevirir. Bazıları buna “sıcak para” diyor. İyi zamanlarda bu çarkı çevirmek kolaydır. Yabancılar ülkemizde şirket alır, yatırım yapar, hisse senedi edinir, dünyanın en yüksek getirili kâğıtlarından olan Hazine tahvillerine para yatırır.
Son beş yılda hem bizde hem de dünyada zaman çok iyiydi. O kadar bol döviz geldi ki ekonomi hızla genişledi, cepler para gördü. Dolar görülmemiş seviyelere indi.
Normal zaman değil
Şimdi zaman kötüledi, çark yavaşladı, döviz akışı azaldı. Dolar, euro gibi paralar pahalılaşmaya başladı. Çünkü dövize karşı talep artarken satın alınabilecek döviz miktarı azalıyor.
Türkiye’nin gelecek sene ödemesi veya vadesini uzatması gereken borç miktarı devasa bir 140-150 milyar dolardır. Bu paranın büyük bir kısmı şirketlerin ve bankaların dışarıda yaptıkları borçlanmalardan kaynaklanıyor. Bir kısmı devletin borcudur.
Dünya Bankası kalkınmakta olan ülkelerin ekonomilerini yıkılmaktan kurtarmak için 100 milyar dolarlık bir fon kurduğunu açıkladı.
Türkiye’nin bu fondan pay alması için hükümet hemen harekete geçmeli.
Uluslararası Para Fonu IMF’nin kasalarında, ihtiyacı olan üyelerine tahsis edebileceği 250 milyar dolar var.
Hükümet IMF ile anlaşma yapmak için derhal kımıldamalı.
Amerikan Merkez Bankası, krize karşı dayanıklılıklarını artırmak için, Meksika, Brezilya, Güney Kore ve Singapur’a 30’ar milyar dolar kredi açıyor.
Hükümet en kısa zamanda “Beni unuttunuz, ben de isterim” demeli.
Ama, demiyor. Diyorsa, o kadar alçak sesle diyor ki ben duymadım, duyanı da bilmiyorum.
Küresel ısınma ile finans krizi ikiz kardeştir. Anneleri aynı. Adı açgözlülük.
İkisi de doğadan insanlara aynı mesajı getirerek dünyaya geldi: “Yeter. Artık sizi taşıyamıyorum. Kendinize hâkim olmazsanız yok olacaksınız.”
Dünyadaki Amerikalı yatırım bankacılarının dağarcığını dolduracak sayıda dolar yok. Herkese Norveç’in hayat standardını yaşatacak kaynak yok. Çin’i her yıl yüzde 15 büyütecek çelik ve petrol yok. Herkese yetecek kadar temiz su yok.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu size belki, aşırı kötümserlik veya bilim kurgu gibi geliyor.
İnanmamak kolay çünkü her şey aynı imiş gibi görünüyor. Güneş doğuyor ve batıyor. Yazın sıcak, kışın soğuk. Çocuklar doğuyor, yaşlılar ölüyor. Dalgalar sahile vuruyor. Bulutlar beliriyor ve kayboluyor.. Süpermarket rafları dünyanın yiyeceğiyle dolu. Her cuma filmler değişiyor. Uçaklar, trenler, otobüsler, eskisi gibi gidip geliyor.
Yeni bir düzen
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Okay Çakıroğlu’nun durumu ne? Bir süre önce istifa ettiğini duyduk. Bu ne doğrulandı ne yalanlandı. Aslında doğrulayacak veya yalanlayacak bir organ da yok.
İnanılması güç, ama TAEK’in bir basın ve halkla ilişkiler bölümü yok. Basın mensupları Çakıroğlu’nun sekreterine yönlendiriliyor. Onun da bir bilgi çağlayanı olmadığını tahmin edebilirsiniz.
Nitekim arayıp “Müdürünüz istifa etti mi?” diye sorduğumda, “Haberim yok, işe gidip geliyor” cevabını aldım. “Sorup beni arar mısınız?” dedim. “Tabii, sorup hemen size döneceğim” dedi. “Hep böyle derler ama hiç aramazlar” dedim. “Yok, ben kesin arayacağım” cevabını aldım.
Üç hafta oluyor mu? Oluyordur.
Bu konuları yakından izleyenlerden öğrendiğime göre, Çakıroğlu istifa etmedi de emekliliğini istedi. Sebebi de şu: Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda Türkiye’yi temsil etmek istiyordu. Enerji Bakanı Güler başkasını aday gösterdi. Çakıroğlu bozuldu ve ayrılmak istedi. Güler kabul etmedi.
O da, metazori, işe devam ediyor.
Çakıroğlu’nu kariyeriyle ilgili bu gelişmelerin (gelişmemelerin demek daha mı doğru olurdu?) normal koşullarda pek önemi yok. Ama Türkiye ilk nükleer santralını inşa etme