Küresel ısınma ile finans krizi ikiz kardeştir. Anneleri aynı. Adı açgözlülük.
İkisi de doğadan insanlara aynı mesajı getirerek dünyaya geldi: “Yeter. Artık sizi taşıyamıyorum. Kendinize hâkim olmazsanız yok olacaksınız.”
Dünyadaki Amerikalı yatırım bankacılarının dağarcığını dolduracak sayıda dolar yok. Herkese Norveç’in hayat standardını yaşatacak kaynak yok. Çin’i her yıl yüzde 15 büyütecek çelik ve petrol yok. Herkese yetecek kadar temiz su yok.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu size belki, aşırı kötümserlik veya bilim kurgu gibi geliyor.
İnanmamak kolay çünkü her şey aynı imiş gibi görünüyor. Güneş doğuyor ve batıyor. Yazın sıcak, kışın soğuk. Çocuklar doğuyor, yaşlılar ölüyor. Dalgalar sahile vuruyor. Bulutlar beliriyor ve kayboluyor.. Süpermarket rafları dünyanın yiyeceğiyle dolu. Her cuma filmler değişiyor. Uçaklar, trenler, otobüsler, eskisi gibi gidip geliyor.
Yeni bir düzen
Böyle gelenin böyle gitmeyeceğine inanmak kolay değil.
Ama böyle gelen böyle gitmeyecek. Dünya eşi görülmemiş bir durgunluğun içine sürükleniyor. Zengin hükümetlerin finans sistemine pompaladığı milyarlarca doların reel ekonomideki gerilemeyi önlemeyeceği yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Kriz, küresel ısınma gibi, insan tarafından yaratılmış bir doğa olgusu haline geldi.
Nasıl şeker hastalığına yakalandığını anlayan bir insan durup yaşam tarzını yeniden düzenlerse dünya ekonomisi de bu krizi yaşayıp kendine çekidüzen verecek.
Veya vermeyip eskisi gibi yola devam edecek veya etmeye çalışacak. Ama global ekonominin pankreası hasta ve bu hastalığın perhizden, yani daha azla yetinmekten başka çaresi yok. Hastalığın iki nedeni var: Açgözlülük ve ahlaksızlık.
Büyüme mi, değişim mi?
Kriz, açgözlülerin ve ahlaksızların finans sistemini manipüle ederek trilyonlar kazandığı ABD’den kaynaklandı. “Nasıl bir kafa yapısıyla?” diye soracak olursanız, size birkaç Amerikan mantrasını nakletmek isterim: Dünyayı döndüren paradır. İyiler sonuncu gelir. Şanslı olmak, iyi olmaktan iyidir. Spekülasyon yapmayan birikim yapamaz. Parası olan köpeği “Bay Köpek” diye çağırırlar.
Sürekli ekonomik büyüme, daha çok alım gücü istiyoruz, ama bu, doğa kurallarına aykırıdır. Doğanın kuralı, büyüme değil, değişimdir. İnsan ağaçtan indiğinden beri doğanın boyunduruğundan kurtulup onu ekonomisinin emrine vermeye çalıştı. Bu mümkün değil. İnsan dünyanın hükümdarı değil, vatandaşıdır.
Eğer aklımızı başımıza toplamazsak ağaca geri dönmek zorunda kalabiliriz.
Uygarlık dediğimiz şey ciltten incedir.