Dünya Bankası kalkınmakta olan ülkelerin ekonomilerini yıkılmaktan kurtarmak için 100 milyar dolarlık bir fon kurduğunu açıkladı.
Türkiye’nin bu fondan pay alması için hükümet hemen harekete geçmeli.
Uluslararası Para Fonu IMF’nin kasalarında, ihtiyacı olan üyelerine tahsis edebileceği 250 milyar dolar var.
Hükümet IMF ile anlaşma yapmak için derhal kımıldamalı.
Amerikan Merkez Bankası, krize karşı dayanıklılıklarını artırmak için, Meksika, Brezilya, Güney Kore ve Singapur’a 30’ar milyar dolar kredi açıyor.
Hükümet en kısa zamanda “Beni unuttunuz, ben de isterim” demeli.
Ama, demiyor. Diyorsa, o kadar alçak sesle diyor ki ben duymadım, duyanı da bilmiyorum.
Başbakan’ın bu konularda neden hareket etmediği açık.
Gelecek yıl ne olacak?
IMF, Türk halkının gözünde bir şeytandır. Erdoğan, belediye seçimlerine IMF’ye boyun eğmiş başbakan damgasıyla girmek istemiyor.
Fon muhakkak harcamalarda kısıntı isteyecek. Bu, Erdoğan’ın işine gelmiyor. Batı enflasyonla mücadeleyi yavaş yavaş arka plana alıp harcama vanalarını açarken Türkiye’nin bunun tersini yapması ekonomideki yavaşlamayı derinleştirecek, işsizliği artıracak. Bir politikacının bunları göze alması kolay değil.
Başbakan’ı anlamak mümkün ama onaylamak mümkün değil. Çünkü Türkiye’nin ekonomik durumu gün geçtikçe bozuluyor ve daha da bozulacak. Ve o siyasi ikbal uğruna ekonomiyi aslanlara atıyor.
Durumu kötüleyen sektörlerden sadece birinden size birkaç rakam vereyim. Türkiye’nin en büyük ihracat kalemlerinden biri olan demir-çelikte dış satışlar yarı yarıya azaldı. Fiyatlar ağustostaki düzeyin üçte birine indi. Pik, örneğin, 1500 dolara satılırken, 450-500 seviyelerinde muamele görüyor.
Demir-çelik sektörünün durumu istisnai değil, tipiktir. Otomotiv sektörü aşağı yukarı aynı durumdadır.
Gelecek sene durumun daha iyi olacağına dair herhangi bir emare yok. Tersine.
Hiçbir şey yapmamak...
JP Morgan Chase ekonomisti Yarkın Cebeci, 2008 büyüme tahminini yüzde 2.2’ye indirdi. Cebeci’nin 2009 beklentisi bunun da altında: Yüzde 1.5.
Kalkınmakta olan ülkeler ikiye ayrılıyor. Çin gibi yüksek rezerve sahip, kendi yağlarıyla kavrulmaya muktedir ülkeler. Türkiye gibi rezervleri düşük, ticaret açığı yüksek, krediye muhtaç ülkeler.
Türkiye’nin döviz ekonomik savunmasını takviye etmesi gerektiği açıktır. Ne yapması gerektiği de bellidir. Neden yapmadığı da muamma değildir.
Ama herhangi bir şey yapmaya muktedir tek adam hiçbir şey yapmamayı tercih ediyor.
O zaman arkaya yaslanıp beklemekten başka bir çare yok. Türküm, “Beni öldürmeyen şey güçlendirir” deyip teselli bulmaya çalışarak.