Hisse yükselirken para kazanabileceğiniz gibi, düşerken de kazanabilirsiniz.
Bunun yolu bir tür kumar olan short selling veya açığa satış’tır.
Farz edelim ki piyasada 50 euro’dan işlem gören bir hisse var. Hissenin düşeceğine inanıyorsunuz. Morgan Stanley veya Citibank gibi bir saklayıcı kurumla anlaşırsınız, ve, bir süre sonra geri verilmek üzere, bir milyon hisse ödünç alırsınız. Kendinizinmiş gibi, 50 euro’dan satarsınız. Hissenin değer kaybetmesini beklemeye başlarsınız.
Örneğin 20 euro’ya düştüğünde geri toplarsınız ve saklayıcı kuruma iade edersiniz. Hisse başına 30 euro kazandınız.
Ama bir de “terse gelmek” diye bir olgu var. Düşeceğine kani olduğunuz hissenin değeri yükselir ve yükselmeye devam eder. O hisseyi açığa satmış olanlar zararlarını en alt düzeyde tutmak için hücum ederler. Short squueze, veya, ekonomist Mehmet Gerz’in çevirisiyle, “açığa satış kapanı” meydana gelir.
Krizin yarattığı baskı
İnsanın hayatı kendine zindan etmesi için çok hata yapması gerekmez. Bir tane yeter. Dinç Bilgin’in hatası, 1800’lerden beri ailesinin uğraştığı gazetecilikten uzaklaşmak oldu. Medya imparatorluğuna mali destek sağlamak için özelleştirmeden Etibank’ı satın aldı. Bankanın kaynaklarını kendi şirketlerine yöneltti. Etibank kısa zamanda battı, Ekim 2000’de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildi.
Bilgin o gün bu gündür cehennem hayatı yaşıyor dersem abartmış olmam sanıyorum.
Bilgin, Etibank’a el konduğunda, Londra’daydı. Kendi isteğiyle İstanbul’a geri döndü. Gözaltına alındı ve hapiste aylar geçirdi. Hakkında, çoğu devam etmekte olan, bir sürü dava açıldı. Bütün mal ve mülküne el kondu. Evi bile satıldı.
ATV, Sabah ve Aktüel grubunun yaratıcısı olan Bilgin’in yükselişiyle ilgili küçük bir kitap yazmıştım; onun için, başına gelenleri, biraz uzaktan olmakla beraber, hep izledim.
TMSF; ATV, Sabah ve diğer yayın kuruluşlarını 5 Aralık 2007’de 1.1 milyar dolar gibi astronomik bir rakama satmıştı. Bilgin’in mal varlığından yapılan diğer satışlarla da 300 milyon dolar gelir elde etmişti. Bu meblağlarla, devlete olan borçların rahat rahat ödemesi gerekiyordu.
En başarılı
Finans krizi ekonomiyi yavaşlatmaya başladığından beri Başbakan sık sık bankalardan, her şey normalmiş gibi davranıp şirketlere kredi vermeye devam etmelerini istiyor.
Ama her şey normal değil. Ekonomi durma noktasına yaklaştı. Satışlar ve ihracat azalıyor, geri dönmeyen krediler artıyor. Bu koşullarda bankaların iş hacimlerini daraltmaktan başka yapacakları bir şey yok.
Banka hisselerinin bu kadar düştüğü bir dönemde sermayelerini artıramazlar. Batı’da birçok hükümet bankalara sermaye enjekte etti. Bizde bu yapılmadı ve yapılamaz.
Yani, Başbakan’ın tavsiyelerine uymak mümkün değil.
Krize bir ad bulmak istiyorsanız “Borç verilebilir şirketlerin tükendiği kriz” diyebilirsiniz.
Bu dönemde kredi musluklarını açık tutan bankaya ne olur biliyor musunuz?
Batar.
Tetaş, Türkiye’nin ilk atom santralını kurmaya talip olan Rus-Türk ortaklığının fiyat teklifini bir ay çekmecede tuttuktan sonra açmaya karar verdi.
Önce hatırlatma: Santral için açılan ihaleye tek teklif geldi. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 24 Eylül’de teklifi açtı ve 19 Aralık’ta önerilen Rus teknolojisinin tatminkâr olduğunu bildirdi. Fiyatla ilgili zarfı ihaleyi açmış olan Tetaş’a yolladı. Tetaş, devletin toptan elektrik satış şirketidir.
Nefesler tutulmuşken, Tetaş zarfı bir ay sonra, 19 Ocak’ta açacağını açıkladı.
Biz de gençliğimizde çok zarf açtık. Hatırladığımız kadarıyla, zor bir iş değil. İçindeki kâğıda ulaşmak için zarfı ya vahşi yöntemle yırtarsınız. Ya mektup açacağıyla üst yan boşluktan bir giriş yırtığı açarsınız. Ya da makasla kenardan narin bir bant tıraşlarsınız. Hangi yöntemi kullanırsanız kullanın bir ay almaz.
Konuyla ilgili bir işadamının dediği gibi: “Hiçbir mantığı yok. Şartnamede de yeri yok.”
Tetaş beklemeyi tercih etti
Sermaye Piyasası Kurumu (SPK) halka açık şirketleri, üst düzey yönetici maaşlarını doğru açıklama konusunda sıkıştıracak.
Bunu kurum başkanı Turan Erol’un Anadolu Ajansı’na verdiği demeçten öğreniyoruz.
Batı’da, şirketlerin mali tablolarında, üst düzey yöneticilerin bütün kazançları kalem kalem deklare ediliyor.
Türkiye’de kural SPK’ya tabi şirketlerin üst düzey yöneticilerinin aldıkları prim, maaş vesairenin toplamının açıklanmasıdır. Ama (1) bunu bile yapmayan şirketler var, (2) üst düzey yönetici maaş, prim vesaireyi hâlâ doğru açıklamayan şirketler var.
“Eczacıbaşı, Koç, Sabancı gibi sütten beyaz şirketler olduğu gibi üst düzey yöneticilere hâlâ zarf içinde para veren şirketler var” dedi konuştuğum bir uzman.
Maaşları eksik açıklamanın Türkçesi, “vergi ve sosyal sigorta primi kaçırmak”tır.
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Ilısu Barajı’nın yapılmasına karşı çıkanları bölücülükle suçladı.
Bir de beceriksizlik dolayısıyla bu barajın yapılmasını engelleyenler var.
Eroğlu bunları nasıl sınıflandırıyor?
Bunu bilmek ilginç olurdu. Ancak, Eroğlu bu konuda bir şey söyleyemez çünkü kendisi onların reisidir.
Ilısu Barajı bir Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü projesidir.
Otuz ay kadar önce barajın temeli atıldığında Eroğlu DSİ genel müdürü idi.
Kendisi Başbakan’ın has adamlarındandır. Birliktelikleri Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak onu 1994’te İSKİ Genel Müdürlüğü’ne atadığı günlere kadar geri gider.
Bir hafta kadar izin yaptım ama itiraf etmeliyim ki ilk yazımda ne yazacağımı düşünerek tatili kendime zehir ettim. Birazcık.
Yılın ilk yazısı benim için yazılması en zor yazıdır. Yılın ilk günü kim, neden seni okusun istesin, diye düşünürüm. (“Yılın geriye kanan 364 gününde kim, neden seni okusun diye düşünsen daha iyi olur” diyenlere de söyleyecek bir şeyim yok.)
Bu sene her zamankinden daha zor çünkü kötü haberden başka bir şey yok ve hiç olmazsa bugün, kötü haber taşıyıcısı olmak istemiyorum. Yoksa kolay.
Financial Times, batan gemi haberleriyle dolu bir denizcilik gazetesi gibi, felaket sicili haline geldi. Son haftanın haberlerini özetlesem sokağa çıkmak istemezsiniz.
Onun için, uzun düşünmelerden sonra, size şunu söylemeye karar verdim: Tecrübe sermayedir.
Bu sözü ben söylemiş olmayı çok isterdim ama hangisi olduğunu unuttuğum bir kitapta okudum.
Tecrübe sermayedir.
Birçokları ekonomik krize karşı önlem almıyor diye Erdoğan’ı eleştiriyor ama bir de şöyle düşünün.
Hiçbir şey yapmamak da bir şey yapmaktır.
“Yapanları gördük” diye düşünüyor olabilir Başbakan.
ABD krizi durdurmak için 8 trilyon dolar harcadı. Bu miktar Amerikan gayri safi milli hasılasının yarısından fazladır. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nı kazanmak için yaptığı harcamanın iki mislidir.
Avrupa’nın en büyük dokuz ekonomisi ise krizi durdurmak için şu veya bu şekilde 3.36 trilyon dolar para döktü.
Ekonomik krizi durdurabildiler mi? Yoo. Kriz devam ediyor. Hatta derinleşiyor.
Eğer dünyanın en zengin ülkeleri dünya tarihinde görülmemiş kurtarma operasyonları yapıp hüsrana uğradıysa Erdoğan neden bir şey yapsın?